Büyük Çoğunluk Gibi Düşünmemek Kolay Değildir
Bulunduğumuz cemaatte, partide, hareketten dünyaya baktığımda birey değil; yani benim ben olmadığımı, sürüden farklı olduğumu bilerek davranmaya ve düşünmeye çalıştım.
Karşımdakini anlamak için empati yapmayı öğrendim.
Olayları analiz ederken, okuduklarım, öğrendiklerim, dinlediklerimin yetmediğini aynı zamanda farklı pencerelerden de bakabilmeyi öğrenmenin derin hazzını hissettim. Diğerlerinden farklı olmak, söylediğim ve savunduğum düşüncelerin yanlış olabileceğini, kimi olayları eksik değerlendirebileceğimi bilmenin zor ama doğru olduğunu öğrendim.
Tek doğru yok…
Hayatın içinde bir tek doğru olmadığını, ortak akıl kavramının faşizan bir deyim olduğunu fark ettiğimde, ‘kendim için istediğim şeylerin başkası için istemenin’ esası teşkil etmediğini esas olanın evrensel değerler olduğunu, bu değerlerinde İnsan Haklar Beyannamesinde yazılı olduğunu üzerine yeni değerlerinde konulmaya devam ettiğini bilmenin yeterli olduğunu gördüm.
Yanlışı görmek ve yeniyi söylemek
Dünkü firikleri terk etmenin, yeni fikirler söylemenin ve savunmanın bir döneklik diye görülmemesinin önemli olmadığını, asıl olanın ‘değişmeyen tek şeyin değişim’ olduğu diyalektiğine sıkı sıkı sarılınmasının daha anlamlı olduğunu anlağımda utanmadım.
İnsanlar fikirlerini değiştirdi diye ‘dönek’ diye aşağılanmalarının birilerinin yetersizliklerinden kaynaklandığına bilmenin önemli olduğunu öğrendim.
Kendi topraklarında yaşanan zulümler karşısında deve kuşu gibi davranmanın, başka topraklarında aynı şeyler yaşandığında ‘nerede insanlık’ demenin anlamlı olmadığını yazdım ve söylemeye devam ettim.
Asıl olanın kendi topraklarında yaşanan trajediler ve haksızlıklar karşısında ses çıkarmak olduğunu, kendi zulümlerimiz karşısında duyarsız olanların başka yerlerde yaşanmış ve yaşanan zulümlerde bağırmasının doğru ama eksik olduğunu ve çifte standartçı bir yaklaşım olduğunu haykırdım.
Çifte standartçı olmak ve buna karşı çıkmak
Büyük çoğunlukların sığ düşüncelerini seslendirmektense, bazen şeytanın avukatlığını yaparak hayata ve olaylara farklı pencerelerden bakabilmenin anlamlı olduğunu biliyorum.
Onun içindir ki, İsrail’in Gazze’ye yönelik yaptığı uygulamanın bir insanlık dramı olduğunu ancak bu dramın başka topraklarda yaşandığında sessiz kalanları teşhir etmenin de önemli olduğunu biliyorum.
İsrail’in uluslar arası hukuku yok saymasının, bir halkı açlığa mahkum etmesinin, sürmesinin, etrafından duvarlar örerek tecrit etmenin haydutluk olduğunu, hukuk dışı olduğunu ancak bunun yapan herkesin kınanması gerektiğini söylemenin önemli olduğunu ve insanı daha Kendi inancımızdan olanların katliama uğrarken ve bununla ilgili tavır koyarken, bizden gördüklerimizin, bizden görmediklerimize yaptıkları katliamlar ve zulümler karşısında da insanlığımız hatırlamak gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Son söz: Etnik ve inançsal kimliğinizin yok edilmesine karşıysanız, birilerini de etnik kimliklerinin ve inançlarının yok edilmesine karşı çıkacaksınız. Yapanlara destek vermeyeceksiniz. Çifte standartçı olmayacaksınız.
Ya işte aynen böyle.Ama iş ki böyle bir mantıksal olgunluğa erişebilelim.
Haziran 4th, 2010 at 10:35