Büyük Bir “Şaibe” Söylentisi Var
AKP’nin en başta yapması gereken şey, “kurumlar-bireyler, devlet-vatandaş, medya ve siyaset” arasında bir hesaplaşma ve yüzleşme idi. Yapmadı. Yapamadı. Belki de “hesabın altında kalır ezilirim” diye mi korktu bilinmez!... Ama bütün bu sıkıntıların sebebi: Vaktinde yapılmayan, zamana bırakılan, ötelenen, itelenen, zamanlaması bir türlü ayar-uyar tutmayan, kavranamayan, kararlaştırılamayan “büyük hesaplaşma ve yüzleşme’dir”...
Çok önemli bir başka konu da:
Eğer 12 Eylül 2010 referandumu ile gerçekten “yeni bir başlangıç, büyük bir atılım, açılım, yeni bir sayfa” samimi içtenlik, dürüstlük ve bilinçle hedefleniyor, amaçlanıyor idiyse; Yargılama ve hesaplaşmanın milâdı 12 Eylül değil; 27 Mayıs olmak zorunda idi… Orada da yanlış yapıldı. Fiil bir manipülâsyon, dayatma yahut taahhüt sonucu ifa/icra edilmiş olabilir.
Ancak şurası mutlaka bilinmelidir ki:
Meşruiyetin olmazsa olmazı, “milleti şeffaf, namuslu, dürüst ve demokrat” ilkelerle idare esasıdır. Gücünü halktan alan ve halka dayanan meşruiyetin temeli insan hakları, adalet ahlâkı ve evrensel hukuka mutlak riayet olmakla; Ülkeyi adaletle, özgür ve bağımsız idare ve idame etmekten aciz yönetimler; Nokta-i istinatları olan meşruiyetlerini de yitirirler.
Meşruiyetin nokta-i istinadı seçimdir..
Elbette bu anlamda değil, barajsız, barajlı d’hont sistemsiz, vesayet ve sultasız; Hiç olmazsa halkın “kendi vekilini” mahallinden kendisinin seçtiği sistemin sonucu teşekkül eden Meclis ve hükümetin meşruiyet’inden söz edilebilir. Şu halde, “şimdi hemen” ele alınması ve acilen yapılması gereken: Önce, 12 Haziran seçimlerini, sonra öncekileri ve müteakiben daha öncekileri şaibeden kurtarmak, aydınlığa kavuşturmak ve kamu vicdanını rahatlatmaktır.
İstenirse, sabır, gayret ve dikkatle gerçek ortaya çıkarılabilir.
Önce 12 Haziran gecesi televizyon kayıtları deşifre edilerek, açılan sandık sayısı % 10’dan başlayıp, paralel katılım oranları seyri bir grafikle ortaya çıkartılmalı. Zor değil, TV haber kayıtları buna yeter. Her şeyin apaçık ortaya çıktığını göreceksiniz.
Sonra tüm sandık sonuçları CHP ve MHP’den alınıp YSK verileriyle karşılaştırılır.
Başta İzmir, İstanbul, Adana, Mersin, Diyarbakır ve Antalya olmak üzere, diğer BDP hinterlandının “seçmen artışı olan” bütün mahalleleri tespit edilip, özellikle beklenmedik bir şekilde sürpriz oy çıkan yerler tek, tek/adres, adres incelenerek, seçmen kütüklerine bakılır.
Bu mutlaka çözülebilir, yeter ki CHP ve MHP istesin…
Evet, bunu elbette CHP, MHP ve YSK dışında kimse yapamaz…
Zira her iki kişiden bir AKP’li demek, sanıldığı kadar kolay değil…
Ama iftira atmak, boş laflarla polemik yapmak da uygun değil; Bilgi ve belge bulmak gerek. Bunu sıradan insanlar, gazeteci/yazarlar yapamaz. İllâ organizasyon, kurumsal destek şart… Görev CHP ve MHP’nindir. Eğer gerçekten “halkın itimadına mazhar ve muhalefet olmaya lâyık” namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu gerçek kitle/halk partileri iseler, “erkekçe, insanca, mertçe” çıksınlar araştırsınlar. Çünkü söz konusu olan ülkemiz ve geleceğimizdir…
Düşünün bir kere, 4 yıllık muhtemel bir AKP iktidarı, pek çok değer kaybı demektir ki, sonuçta bu kayıpların telâfisi için çok ağır bedellerin ödenmesi gerekebilir. Bu nedenle, kim ne yapacaksa çıksın şimdi yapsın bu işi, yarın değil. Yarın çok geç olabilir!...
NETİCE OLARAK: Seçimlerde hile, desise, oy hırsızlığı ve sahtekârlıkların varlığı hep konuşulur, ama mertçe üstüne gidilmez, kamu vicdanı tatmin edilmez, asla sonuç alınmaz nedense, unutulur gider… Bu kez öyle olmamalı. İddialar ciddi, tarafsız “objektif ve dürüst” olarak araştırılmalı ve mutlaka sonuçlandırılmalıdır. Seçmenin büyük çoğunluğunun ve bizzat seçime katılan partilerin 12 Haziran üzerinde şüphe, şaibe kaygısı ve kuşkusu var. Millet buna şahittir. AKP’nin yüzde elli, yani iki kişiden birinin oyunu almış olduğu koca bir yalan. Ama seçimde “hile var” diyebilmek için kanıt gerek. İddiacılar bunu yapmaya, hileyi doğrulayacak bilgi ve belgeleri açıklamaya mecburdurlar. Sonuçta CHP ve MHP derhal bunu yapmalıdır.