Büyüçekmecenin Köpekleri (*)
O’na bir akşam Beyoğlu Caddesi’nde rastladık.[/flash] Bir kutunun içinden çıkmaya çalışıyordu. Kutunun yanında duran genç bir delikanlı, “Bir dakika lütfen. Bu yavru için bir yiyecek parası istiyorum. Altı kardeşler mama alacak paramız yok.
Yardım eder misiniz?” dediğinde cebimdeki tüm bozuk paraları kendisine verdim.
Yürümeye devam ettik. Sonra “Acaba bize satar mı?” deyip geri döndük. “Bu yavruyu satıyor musun?” diye kendisine sorduğumuzda, “Evet” yanıtını verdi. Kucağımıza aldık. Parmaklarımızı yalamaya başladı. Zilli kendisini sevdirmek için elinden geleni yapıyordu. O sırada başkalarıda ‘O’nu satın almak için yanımıza gelmişlerdi. Elimizi çabuk tutmaya karar verdik. Pazarlık yaptık, parasını ödedik ve eve getirdik.
Akşam yatağımızda yattı. Adını “Lisa” koymuştuk. Artık o evimizin bir çocuğuydu. Her akşam bizimle yatıyordu. Sabahları bizi uyandırıyor, yanımızdan ayrılmıyordu.
Başka bir odada yatırmaya karar verdik. Ancak bizi görmezse, kokumuzu hissetmezse başka bir yerde yatmıyordu. Sonra minderini bizim odaya aldık. Biz yatmadan yastığına yatmıyor, biz yattıktan sonra uyumaya başlıyordu.
Biz uyanmadan yerinden kalkmıyor ve biz uyandıktan sonrada yanımızdan ayrılmıyordu.Bir köpek sevgisinin bu kadar büyük olabileceğine inanamıyordum. Küçük bir çocuğun tüm davranışlarını taşıyordu. Küsmeler, sevinmeler, ağlamalar, cilveleşmeler… Neden köpeklerin insanın dostu olduğunu O’nunla daha iyi anlıyordum.
****
(Geçtiğimiz günlerde Büyükçekmece’ye taşındık. “Büyükçekmece’nin neyi ünlü derseniz?” Vereceğim tek yanıt ‘sokaklarda sürüler halinde gezen köpekleri’ diyebilirim. Belediye kulaklarına küpe taktığı ‘küpeli olanlar belediyenin köpekleri anlamına geliyor’ köpekleri sokağımızın başında nöbet tutuyorlar, oturduğumuz binanın bahçesinde gölgeleniyorlardı. Akşamları ise havlamalı konserlerini dinliyorduk Çağdaş belediyeler yaratmak lafla olmuyordu. Köpekleri kısırlaştırarak sokaklara salanlara soracağım tek soru şudur. Avrupa’da sokaklarda gezerken sokak köpeklerine rastladınız mı?)
****
Neyse Cuma günü evde bulunan misafirimiz beni aradı. “Ali felaket oldu. Lisa’ya köpekler saldırmış. Ne olduğunu bilemiyorum?”
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Silivri’ye doğru yola çıkmıştım. Şoför arkadaşa ‘derhal Büyükçekmece’ye dönelim’ dedim. Büyükçekmece’ye geldiğimde veteriner’de “Lisa”nın ölüsüyle karşılaştım.Misafirimizin oğluyla sokağa çıkan Lisa’ya, sokak köpekleri sokakta saldırmış ve kendini koruması mümkün olmayan köpeğimizi boğazından ısırarak öldürmüşlerdi.
Canımız yanmıştı. Şimdi o yok. Geriye dönüp baktığımda evimizin içini ne kadar çok doldurduğunu ve o’na ne kadar çok alıştığımızı görüyorum. Belki tuhaf gelecek ama hayvanseverlerin neden tutkuyla hayvanlara bağlandıklarını şimdi daha iyi anlıyorum.
Evinizde mutlaka bir hayvan beslemenizi öneriyorum.Havyan barınaklarını gezdiğimde ise şunu gördüm. Bir merakla evlerde beslenmeye başlanan köpeklerin sokağa terkedilmesinden dolayı sokaklarda bir felaket yaşanıyordu. Hayvanların bir dönem sonra sokaklara bırakılmasını ise vicdansızlık olarak görüyorum. Onun içindir ki, bakamayacağınız hiçbir hayvanı eve almamanızı istiyorum. Onların bir çocuğun tüm özelliklerini taşıdığını bilmenizi istiyorum.
Köpeklerin sahiplerinden 10 ricası
Köpeklerin, sahiplerinden 10 ricası olduğunu ve bunları asla aklınızdan çıkarmamanızı istiyorum.
1- Benim hayatım 10 ile 15 yıl sürer. Senden her ayrılışım bana acı verir. Beni almadan önce bunu düşün.
2- Beni terketmen ile duyacağım acı; bir çocuğun annesi tarafından sokağa terkedilmesi ile aynıdır.
3- Bana, senin benden istediklerini anlayacağım bir süre ver ve benim içimde güven duygusu uyandır. Çünkü ben bununla yaşarım.
4- Beni asla dar-karanlık-kapalı yerlerde ve yazın sıcakta araba içinde bırakma; ölebilirim. (Bu satırları yazarken burnumun direkleri sızlıyor ve gözlerim buğulanıyor. O köpekleri bir ordu gibi sokaklara bırakanlardan nefret ediyorum.)
5- Bana hiçbir zaman uzun süreli darılma ve beni cezalandırmak için bir yere kapatma. Senin hayatında iş, eğlence ve arkadaşların var. Benim hayatımda ise sadece ben varsın.
6- Arada sırada benimle konuş. Sözlerini anlamasam bile bana yönelttiğin sesini anlarım. Ben asla unutmam.
7- Beni dövmeden önce, aslında dişlerimle kemiklerini un ufak edebileceğimi, ancak asla böyle bir yola başvurmayacağımı düşün. Bana nasıl davranılması gerektiğini öğren ve bil.
8- Beni “İsteksiz, tembel ve inatçı” diye azarlamadan önce düşün; belki yediğim yemek dokunmuştur, belki hastayımdır yada güneşin altında uzun zaman kalmışımdır veya halim yoktur.
9- Her zor anımda yanımda ol, “benim içim kaldırmaz” veya “ben görmeden olsun” deme, çünkü benim için herşey seninle birliklet daha kolay. Ve gerekirse senin için ölürüm.
10- Yaşlandığımda benimle ilgilen, birgün sende yaşlanacaksın.
LÜTFEN HATIRLA…
Acımızı ancak evinde bir köpeği olan anlar bunu biliyorum. Evinde bir hayvana bakmamış ve köpeği eline almamış, sevmemiş ve sahiplenmemiş olanın acımızı anlayacağını zannetmiyorum. Bir köpek sevgisinin ne olduğunu anlamak için yaşamak gerekir. Bana dünyanın hayvan sevgisiyle daha güzel olduğunu ve anlamlı olduğunu tüm sevimliliğiyle öğreten sevgili köpeğimiz “Lisa”nın ölümüne, köpekleri sürüler halinde sokaklara salarak ölümüne neden olan; Büyükçekmece’nin sokaklarını aynen Hindistan’da ineklere dokunulmaması gibi, dokunulmazlıkları olan köpeklerle dolduran,Büyükçekmece Belediye yetkililerini kınıyorum. Ve önlem almaya çağırıyorum.
Son söz: Çağdaş ve modern Belediyelerde hayvanlarla ilgili neler yapılıyorsa, tüm belediyelerinde onları yapmasını istiyorum. Sahi Avrupa’nın herhangi bir ülkesine gittiğinizde şehir merkezlerinde köpeklere rastladınız mı?
(*) 12 Temmuz 2004 tarihli köşe yazımda bahsettiğim bu sorun maalesef hala güncelliğini koruyor.