Buluşan Kadınlar Suçlu Mu?
Mesele artık temcit pilavı kıvamında olsa da maalesef tekrar tekrar sunmak gerekiyor.
Bir türlü anlaşılmak istenmeyen bir hal var ki; haklarını talep eden kadın kimliği bile bile lekelenmek isteniyor! Tuhaf bir gerçek ki; anlamak, sorgulamak, haklarını istemek gibi bir dava peşine düşen örtülü kadın, özellikle kendi camiası tarafından düşük kadın muamelesi görüyor.Yapılan mücadeleyi karalama heveslileri akıl almaz yaftalar üretebiliyor.
Bu trajedinin yaftaları olan feminizm, sekülerizm, pragmatizm gibi kelimelerin anlamına dahi henüz vakıf olma şansını bulamamış, sadece hakları için “buluşan kadınlara”evet haklısınız diyerek, destek olmuş bir takım kadınları bile bu sözlerle yaftalama zulmüne, iffetli davranmak derslerini de ekleyebilecek kadar zalimleşebilen kalem erbaplarını görmekle hayretler içinde kaldığımı ifade etmeliyim.
Bugün itibari ile “Buluşan Kadınlar Platformu” na şifahen yahut sadece gönülden destek olmak isteyen bazı kadınlar; bu yaftalarla ötelere koyulduklarını görünce şaşırdılar. Kendilerini muhafazakâr camianın kadınlarına “haddini bildirme” görev ve yetkileri ile donanmış, bunu da elbette ki henüz aklı yetmez, saf ve “kendini bilmez” kadınlara iyilik olsun diye yapma niyetindeki muhafazakâr bazı erkekler, sözlerini hunhar sopalar edinmekten çekinmeyerek kadınları şiddetle uyarıyorlar! Böylece uyanmış kadınlar; “nereye dönsek suç, ne yapsak suç” serzenişleri arasında kalmış yitik bir ses olmamalılar!
Sevgili buluşan kadınlar ve onlara destek olan yürekli kadınlar,
Yaftaların hiçbiri size uymuyor, çekinmeyiniz!
Gün; birbirinizi eleştirme ve eleştirileri dinleme zamanı değildir. Şayet bir hedef varsa, ona odaklanırken taşlara takılmamak gerek, hatta mümkünse gelen taşların acısını hissetmemek, durdurmak için koyulan engellere de göğüs gerebilmek gerek! Seçimler ilk hedefinizdi, ama son hedefiniz değildir! Birlik zamanı çıkan cırtlak seslere de çok aldırmayınız. Ürkek ve korkak olanlara cesaret olabilmek, olamıyorsak dileyebilmek gerek…
Sosyolojik ve tarihi sahnemize bir bakınız!
“Doğru olan budur ve böyle yaşamalısın” söylevleri ile bilerek veya bilmeyerek zulümle yaşatılan kadınların ailelerinde çıkan sessiz çığlıklara bakınız. Artık birtakım muhafazakâr erkeklerin bugüne kadar yaptıklarını ve ifade ettiğim söylevlerini samimi bulmayan ilk olarak kendi evlatları olabiliyor. “Sen annelik ve eş olmak gibi yüce bir mertebeyi doldurmalısın ” nutukları ile kadının sosyal yaşama dair arzularını dindirmiş, iş ve ev hayatının ikisini de istemesinin çirkinleşmek olduğuna inandırmak için her yolu denemiş kişiler, çocuklarının volkanik patlamalarıyla şaşkına dönmüş değil midir? Agorafobi dolu bir yaşama mahkûm edilmiş annelerini, teyzelerini gören çocukların tepkileri fark edilmiyor mu? İyi niyetten, firasetten, basiretten, ciddiyetten ve sağduyudan yoksun olmakla da itham edilen var olma çabalarını, bir de çocuklarınızın dilinden okuyunuz. Kimisi ülke dışında okuyor, kimi türban takmıyor, kimisi türbansız kızla evlenmeyi tercih ediyor, kimi de sadece her şeyden kaçıyor, tepkiler farklı farklı ama sessiz çığlıklar gibi…
Yazımın bu kısmına kadar okuduklarını muhafazakâr erkek düşmanlığı, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu analiz etmekten aciz, vekil olma arzusuyla kaleme alınmış sözler olarak algılama hatasına düşenler yazımın sonuna kadar okumak sabrını gösteriniz, lütfen…
Şunları da söylemeliyim; Türkiye’de türbanlı kadın çoğunluk değildir!!! Bu kesinlikle yanlış bir tespit! 3 kadından 2 ya da 1 si türbanlı söylemi de hatalı… Evet görünen bu gibi, ama aslında değil! Basit bir örnekle ifade etmeye çalışacağım. Bir hastane kapısında ziyaret saatini bekliyordum. Tesadüfen orada bekleyenlerin hepsinin bayan olduğu fark ettim. 10 kişi kadardık. Hepimiz de türbanlı idik. Ziyaret saati geldiğinde kapı hala açılmadı. Beklememiz uzayınca türbanlı kadınlar olarak oluşturduğumuz tabloya baktım, kimse neden bekletildiğimizi sormak ya da “ne oluyor” demek refleksini(?) cüretini(?)cesaretini(?) erdemini(?) ya da siz ne demek isterseniz onu(!) gösteremiyordu. Sadece ben isem “ Neden kapılar açılmıyor?” diye soran, arkama düşen kimse yoksa! Eylem tek kişiliktir! Türkiye’de türbanlı kadınların hali; genel itibari ile budur. Birkaç türbanlı kadındır talepkâr olan, erkekler de bunu bilir, çünkü evdeki türbanlı kadının haberi dahi yoktur, böyle konulara girmesine de gerek yoktur. Üniversitelerdeki türbanlı genç kızlar da tablonun geneline bakınca 10 kişiden biri kadardırlar. İşte bu nedenle değişmiyor hiçbir şey! Demagojik ve duygusal bir teşbihle yapılmış, yakınma diyenleriniz olabilir. Siz de duygusal olmayanını deneyebilirsiniz, tablo değişmeyecektir!
Buluşan kadınlar platformu, bugün için “kimsenin bizim için bir şeyler yapmasını beklememeliyiz” demenin en doğru yolu…
Son olarak; sözümün bu noktasında kadınlara bu çabalarında destek olan erkeklerin de bulunduğunu onlara da canı gönülden teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmeliyim.
Öte yandan unutmayınız; yaşamda bazen farkında olmadan gerçekleştirdiğimiz haksızlıklar vardır. Eskiler “sevgi ve muhabbetin olduğu yerde adalet ihtiyaç değildir” demişler. Söz eleştirilebilir bir sözdür. Fakat düşünürseniz; kadınlar tabiatları gereği bu sözü çoğu zaman hayatınıza zevkle sunarlar. Sofrada çocukları ve eşi yerken, onların doymasını bekler ve genellikle kalan lokmayı alırlar. Çok defa adalet beklemez sevdiklerinden… Kendilerinin doyup doymadıkları çok da mühim değildir. Çocukları ve eşinin mutlu olması ile mutlu olurlar. Tıpkı bunun gibi, siyaset sahnesinde de partileri için erkekleri ile omuz omuza çok mücadele ettiler. Kapı kapı dolaşıp oy istediler, o zaman için muhafazakar camia bu kadınları pragmatik, seküler, feminist hatta iffetsiz bulmazken, şimdi sofradan pay istedikleri için kaşığın tersiyle ötelemekten çekinmediler!
Yazıktır! Ayıptır! Günahtır!
Kadınların hakkı ödenmez ... Vizyonda kadınları aktif misyonda pasif duruma getirmek.Toplumumuzun genlerinde olan erkek paradigması ile açıklanabilir sanırsam...Evet,cehennem ehlinin çocu kadınlardan olacak ama cennet ehlinin eşrafı da kadınlardan...Bir toplumda erkelerin iyi olması bir şeyleri değiştirebilir fakat kadınların iyi olması pek çok şeyi değiştirebilir.Efendim cennet ehlinin eşrafından olmanız temennisiyle ...
Nisan 17th, 2011 at 03:16Ayşe Yaşar Umutlu hanım kardeş(!) dünyadaki ayeti realite, hayat armağanında cinsiyet mefhumunun aşılmasını öngörüyor... bu öngörü güvenilir karakterin işletilmesi imiş! insanın bir aile olduğu... kardeş ve dost(!) sistemini işletmesi imiş! ne var ki günah/istila eylemi işleyince cinsiyet tanımı, aynı zamanda cinsiyet ayrımını da getirmiş! haliyle adı geçen ayırım, otorite, sahiplenme derken esaret yasasını da işletmiş ayrı cinsiyetten birinin... yani; kadının!... işte ezilmişlik ve incinmişliği kadere dönüşen kadının(!) bir özgürlük(!) ayeti uyanışı ve irade kazanımı, dünya için yeni bir armağan olacaktır... ama bu özgürlük(!) erkeğinki gibi değil! düzenbaz, oyunbaz, tezgahcı, çıkarcı, kullanıcı ve ezen değil! bilakis "hayat" olan bir özgür/mümin/leşme olmalı... işte ayşe yaşar umutlu'nun yazarlık serüveni burada başlıyor... günümüz kadın ve erkeğine dönük durum tespiti... ayrıca, Allah'ın dinine, erkek egemen kirliğinin yanı sıra sınır ve kuralı azgınca aşmaya meyilli, kapitalizmi de dine taşıyan zümreye karşı, durum tespiti üzerine olman son derce önemli... durum tespit çalışman da dikkatimi çeken bir hususta, çözüm kapısını da aralayıcı olmandır... bu özelliğin ve yönelişin için teşekkür ederim. bir insan ağırlıklı kesimlerce çok seviliyorsa, o kişi tehlikede demektir... ama, tartışılır, yargılanır pozisyonlarla buluşuyorsa, "hayat" ayetini taşıyıcı, ilahi armağan tecelli safhasında demektir... işte sen kardeşte, bunun ip ucunu görüyorum! yalnızlaşmayı... kutlarım! çalışmalarının daha bir derinlik, anlam, şuur armağanına dönüşmesi arzumdur ve duamdır... yolun açık olsun! özel yaşamın(!) incinenler için çözüm ve umut ışığı olsun! saygımla güzel kardeş!
Nisan 18th, 2011 at 00:26Yazı güzel, akıcı. Üslup hoş; saldırgan değil..
Nisan 21st, 2011 at 03:15Ancak en büyük gaf yazının sonunda: "Sofradan pay istemek" Neyin payı?
Yazı güzel, akıcı. Üslup hoş; saldırgan değil. İçerik doğru, inkar edilemez..
Nisan 21st, 2011 at 03:19Ancak en büyük gaf yazının sonunda: “Sofradan pay istemek” Neyin payı?
Son derece isabetli ve haklı bir ses yükseltmiş sevgili yazarımız. Karşı cins te olsam, duygularıma tercüman olmuş.
Nisan 21st, 2011 at 09:01Merhaba;
Nisan 21st, 2011 at 23:38Yazımın içeriğinden iyiniyetli okumalar edinen tüm okurlara ve dostlara teşekkür ederim. Sorulan bir soruya da bu vesile ile kısaca değineyim.
Mecaz ; edebi ilmin literatüründe anlatımı sanatsal yolla güçlü kılmaktır. “Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşse hakikata inkılab eder hurafata kapı açar.” diyor Saidi Nursi... Zihinsel tabularımız bazen mecaz anlatımları, yazarın söylediğinden farklı biçimlere sokar.Bu nedenle yazının tümünden çıkardığınız mana yazımın son cümlesinde de aynen geçerlidir sadece mecazla vurgulanmıştır.Yorum yazan "bir başörtülü" lakaplı kişi ; "Saldırgan" olmamakla meth ettiğiniz yazımda "gaf" bulduğunuzu iddia ederek saldırmak yerine sorunuzu başka şekilde sormanız, sizi de meth et. Selamlar
Merhaba;
Nisan 21st, 2011 at 23:44Yazımın içeriğinden iyiniyetli okumalar edinen tüm okurlara ve dostlara teşekkür ederim. Sorulan bir soruya da bu vesile ile kısaca değineyim.
Mecaz ; edebi ilmin literatüründe anlatımı sanatsal yolla güçlü kılmaktır. “Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşse hakikata inkılab eder hurafata kapı açar.” diyor Saidi Nursi... Zihinsel tabularımız bazen mecaz anlatımları, yazarın söylediğinden farklı biçimlere sokar.Hülasa; yorum yazan "bir başörtülü" lakaplı kişi ; yazının tümünden çıkardığınız mana yazımın son cümlesinde de aynen geçerlidir sadece mecazla vurgulanmıştır."Saldırgan" olmamakla meth ettiğiniz yazımda "gaf" bulduğunuzu iddia ederek saldırmak yerine sorunuzu "hoş" bulduğunuz üslubumla sormayı deneyebilirdiniz. Selamlar