Budur: Ne Ka Şeker O Ka Diyet
Amerikalı arkadaşlar sağ olsunlar benim teorilerimi ispat etmek için geceli gündüzlü çalışıyorlar.
Bu sefer de Stanford Üniversitesi uzmanları, diyabet oluşumunda sadece obezitenin değil, tek başına ‘yanlış beslenmenin’ de rolü olduğunu ortaya koyan güzel bir araştırma yapmışlar (1).
Biliyorsunuz televizyonlarda çok anlattım ama duymayanlar için özetleyeyim:
“Kilo, vücut kitle endeksi ve başka bilumum ıvır zıvır rakam mânâsızdır hatta gâvur icadıdır. Asıl önemli olan, güvenli gıdalarla doğru beslenmedir.
Bir insan bu şekilde besleniyorsa, hareketli ise, sigara-alkol kullanmıyorsa kilo da endeksler de mühim değildir.
Nasıl herkesin boyu farklı ise ve boy uzunluğu ile sağlıklı olmanın bir âlâkası yoksa, sağlıklı yaşama kaidelerine uyan biri için de kilosunun, endeksinin kaç olduğunun kıymet-i harbiyesi yoktur.
Buna göre, 60 kilo biri 90 kilo olandan; VKE 35 olan 20 olandan daha sağlıklıdır”.
Araştırma nasıl yapıldı?
Sanjay Basu ve arkadaşlarının PLos One tıp dergisinde yayınlanan araştırmalarında bir ülkenin besin stoklarının diyabet görülme oranındaki artışı etkileyip etkilemediği 175 ülkeye ait kesitsel verilerden faydalanılarak incelendi.
Regresyon modeli kullanılarak 2000-2010 seneleri arasında 20 ila 79 yaşında olan kişilerdeki diyabet prevalansının ülkenin besin stoklarında şeker varlığı ile korelâsyonu belirlendi.
Bu on senelik süre içinde dünya çapında diyabet prevalansının yüzde 27 arttığı, bu artışın dörtte birinin şekerli yiyeceklerdeki artışla açıklanabileceği ortaya çıktı.
Başka hiçbir yiyecek kategorisinin diyabet prevalansına bir tesiri olmadığı görüldü.
Bir ülke ne kadar fazla şeker tüketiyorsa ve besin stoklarında mevcut şeker varlığı ne kadar fazlaysa diyabetin doza bağımlı olarak arttığı belirlendi.
Ticari anlaşmalara göre şekerin daha az bulunduğu dönemleri takiben diyabet prevalansının yüzde 0.74 azalırken, şekerin bol bulunduğu senelerde diyabet prevalansı yüzde 0.053 artıyordu.
Bu sonuçlar güvenilir olmakla beraber, araştırma şeker alımı ile diyabet teşhisi arasında illiyeti belirlemek için düzenlenmemişti.
Araştırmanın başı Sanjay Basu şunları söylüyor (2):
“Tip 2 diyabet için risk faktörlerinin bilinmesi çok önemli, zira bugün dünyadaki her 10 insandan biri diyabetli ve oranlar artıyor.
Eğer diyabetin esas sebebi obezite ise kalori tüketimini azaltıcı ve fiziksel aktiviteyi artırıcı tedbirlere öncelik verilmesi icap eder.
Esas sebep şeker tüketimindeki artma ise o zaman halk sağlığı politikaları diyabeti önlemek için şeker tüketiminin azaltılması hedef olmalıdır.
Bu, özellikle obeziteden bağımsız olarak diyabet görülme oranlarının dramatik olarak arttığı gelişmekte olan ülkeler için çok daha önemlidir.
Filipinler, Romanya, Fransa, Bangladeş ve Gürcistan, diyabet prevalansı yüksek fakat obezite oranları düşük olan ülkeler için iyi birer örnektir.
Sri Lanka’ da 2000’ de yüzde 3 olan diyabet prevalansı 2010’ da yüzde 11’ e çıkarken, obezite oranları bu dönemde yüzde 0.1 olarak sabit kalmıştır.
Bunun zıddı durumlar bile vardır. Mesela, diyabet prevalansı Yeni Zelanda’ da 2000’ de yüzde 8 iken 2010’ da yüzde 5’ e düşmüş ancak obezite oranları on senede yüzde 23’ den yüzde 34’ e yükselmiştir.
Pakistan ve İrlanda’ da diyabet prevalansındaki azalmaya rağmen obezite oranları bu sürede artmıştır.
Biz obezitenin önemini inkâr etmiyoruz ama obezite ve total kalori alımı dışında diyabet riskini artıran başka faktörler de var ve burada da şekerin önemli çok fazla.”
Asıl problem beslenme yanlışlarıdır; obezite bir alt başlıktır.
Obezitenin tip 2 diyabetin ana sebebi olduğu bilinir fakat bu araştırmada da gösterildiği gibi diyabet prevalansındaki artışta obeziteden ayrı olarak şeker tüketiminin artmasının da rolü vardır.
Başka bir deyişle insanlar “obez olmadan şeker hastası da kalp hastası da olabilirler”.
Asıl problem beslenme yanlışlarıdır; obezite bir alt başlıktır.
Nitekim bu çalışmada, günde kişi başına 150 kalori şeker ilavesinin gıdanın tipi, total kalori, fazla kilo ve obezite oranları, yaşlanma, şehirleşme, gelir ve zaman gibi faktörler kontrol edildikten sonra tip 2 diyabet prevalansını yüzde 1.1 oranında arttırdığı tespit edildi.
150 kalori artışı şekerden değil de diğer besinlerden kaynaklandığında bu artış sadece yüzde 0.1 idi.
Karşı çıkanlar da var
İngiliz şeker üreticilerini temsil eden Sugar Nutrition UK isimli kuruluştan Dr. Glenys Jones ise araştırmayı reddediyor ve tüm bilimsel yayınların ‘şekerin diyabet yapmadığını’ ispatladığını söylüyor ve ekliyor:
“Son 10 senede İngiltere’ de şeker tüketimi yüzde 6 azaldı ama bu sürede diyabet prevalansı ikiye katlandı” (3).
‘Şeker tüccarlarından başka ne demeleri beklenir ki’ diyerek geçelim.
Gelelim neticeye
BİR: Bu değerli araştırmanın da ortaya koyduğu ve akla-mantığa da pek uygun olduğu üzere esas önemli olan ve bir insanın sağlıklı olup olmadığını belirleyen ‘doğru beslenme’ dir.
Doğru beslenmek kaydıyla kilo önemli değildir.
Bir insan fazla kilolu hatta obez olabilir ama doğru besleniyorsa normal kiloda veya zayıf olan birinden daha sağlıklı olabilir.
İKİ: Rafine yani işlenmiş şeker ve un soframızda asla yer almamalıdır; bunlar sağlığımızın ‘gizli katilleri’ dir.
Bu arada meyvenin fazlasının zararının şekerden farkı olmadığını da unutmayalım.
KAYNAK
1. http://www.plosone.org/article/info%3Adoi%2F10.1371%2Fjournal.pone.0057873
2. http://www.medscape.com/viewarticle/779985
3. http://www.guardian.co.uk/society/2013/feb/27/sugar-obesity-type-2-diabetes