Bu Topraklar Hamile, Cennet de Doğurabilir Cehennem de
17 Aralık operasyonu mali, hukuki, siyasi ve ahlaki kirliliği, bu devleti yönetenlerin, sıradan insanların tahmin ettiğinden çok daha fazla bu kire bulaştığını aynı anda gösterdi. Demokrasi güçlerine, Gezi’ye karşı çok iyi anlaşanlar, sıra iktidarın nimetlerini paylaşmaya geldiğinde bir birlerine girdiler. İyi oldu, iyi oldu çünkü biz gırtlağımız yırtılana kadar bağırsak bile bu pisliği bu kadar yalın anlatamazdık. Bizlere sabah akşam “adalet” diye anlattıkları kurumların nasıl çifte standartla çalıştığını, kapalı kapılar ardında nasıl rüşvet çarklarının döndüğünü, zaten milyon dolarların içinde yüzenlerin ahlaksızlık ve açgözlülüklerini kendileri döktüler ortaya.
Siyasi olaraksa, tüm planların Kürtlerin özgürlük mücadelesinin tasfiyesi üzerine yapıldığını, bu başarılırsa herkesin kendi için ne tür hesaplar yaptığını yeniden gördük. Eğer hesaplar tutsa, Kürtlerin yasal ve yasal olmayan örgütlü mücadelesi tasfiye edilebilseydi, büyük ihtimalle, bu adına devlet denen garabet yapıyla yollarına aynen devam edeceklerdi.
Denediler, KCK operasyonu adı altında on bine yakın silahsız Kürdü, Kürtlere selam veren aydınları, rehin alır gibi, içeri doldurdular. Başka herhangi bir partinin bırakın on bini, bunun onda biri kadar aktif üyesi tutuklansaydı, büyük ihtimalle o parti kapısına kilit vururdu. Kürtler inadına daha da çoğaldılar.
Kürtlerin özgürlük mücadelesinin tasfiye edilememesi ve Öcalan’la masaya oturulmak zorunda kalınması, demokrasi güçleri açısından güç ve moral kaynağı oldu, devlet içindeki yapılanmaların ve politik örgütlerin ise yarılmasına yol açtı, barış sürecine açıktan karşı çıkmak zorlaştı. Bunun yerine herkes,-sanki Kürtler 35 yıldır kırda çiçek topluyormuş gibi- örgütsüz, haksız hukuksuz, kendi denetimlerinde bir Kürt yığını yaratmanın hesaplarına girdi, tutmadı, tutması mümkün de değildi.
Buraya kadar, çoğunuzun bildiği şeyleri yazdığımın farkındayım. Zaten kimse bilinmeyen bir şey yazmıyor, pek bilinmeyen bir şey de kalmadı. O bilinenlerle devam edeyim yine: Kürt sorunu, bugünkü ifadesi ile Barış Süreci, bu coğrafyanın en belirleyici politik gündemi olarak ortada duruyor.
Kendi adıma düşüncem; bu sorunun hangi iktidarla çözüldüğü beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Eğer mevcut hükümet Osmanlı Oyunlarına girmeden, Kürtlere kulak verir ve adım atarsa, sürecin yine destekçisi olunmalı. Fazla seçenekleri yok, Gezi Direnişi ve son skandaldan sonra bir hayli yıprandıkları ortada, ama onlar devlet, “aynı geminin yolcuları”, kader ortakları, o nedenle başladılar darbecilerle, Ergenekoncularla “barışma” hazırlıklarına.
Ama köprünün altından çok sular aktı, telaşa mahal yok, kendi seçeneğimizi hızlı ve daha güçlü inşa etme sorumluluğu var. Onların yıpranmışlığı, demokrasi güçlerinin otomatik olarak güçleneceği anlamına gelmiyor, koşulların çok daha uygun olduğunu hatırlatıyor o kadar. Bu topraklar hamile yani, cennet de doğurabilir cehennem de.