Bu ne Sorumsuzluktur…
Her gün, yeni bir acı ile yüreğimiz dağlanmaktadır. Her gün, kaybettiğimiz evlatlarımız için yanmaktayız.
İktidar, sadece laf üretmektedir. Kendi dönemlerinde azan teröre karşı acze düşmektedir. En azından; başarısızlığı tescil edilenler, hata üzerine hata yapanlar tasfiye edilmemektedir;
Bu ne biçim bir vurdumduymazlık ve sorumsuzluktur ki, evlatlarımız teröre bile bile kurban edilmektedir;
1- Bu kadar büyük bir asker sevkiyatı, böylesine laubali bir tarzda mı yapılır? Silahsız yavrularımız teröre kurban mı edilir?
Niçin gerekli tedbirler alınmamıştır? Niçin hava yolu kullanılmamıştır? Niçin yol güvenliği sağlanmamıştır?
10 şehit, 70'e yakın yaralı. Hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz? Hiç mi hatalarınızı analiz etmiyorsunuz?
2- Bu ne biçim bir sorumsuzluktur? Neymiş, zırhlı aracı tamir için para yokmuş! Öyleyse, polis evlatlarımızı hainlere yem mi yapalım? Paraları Suriyeli mültecilere mi harcayalım?
3- Kaç kazada kaç tane askerimizi, polisimizi kaybettik? Bu ne sorumsuzluktur!
4- Gerekli tedbirler alınmaz, cephanelik patlar ve 25 evladımızı kaybederiz. Suçlu kim? Belli değil...
5- Mayınlara karşı, bu kadar sürede hiç mi çare bulunamaz? Her şeye, her türlü israfa para bulunuyor da zırhlı araçlara mı bulunamıyor?
6- Hudutlarımız yol geçen hanı olmuş, umursayan yok. Teröristi, kaçakçısı, elini kolunu sallaya sallaya geçiyor. Ankara'nın yüzü bile kızarmıyor. Sayısız karakol baskını ile kayıplar veriyoruz, aldırmıyor.
Kamu ihaleleri sayesinde, terör örgütüne inanılmaz kaynaklar aktarılıyor. Umursayan yok.
Tek yaptıkları; laf üretmek, devamlı kavga etmek, başkalarını suçlamak, medyayı ve herkesi baskı altında tutmak, bol bol başsağlığı mesajları vermek.
Peki; müspet bir gelişme, terörde azalma var mı? Yok, yok, yok.
Bize ne öldürülen terörist sayısından. Bize ne Suriye'de demokrasinin olmayışından. (Sanki Türkiye'de demokrasi varmış gibi.)
On katı terörist öldürsen, anaların-babaların ve vatanını sevenlerin acısı azalır mı? Yüreklere düşen yangın söner mi?
Teyzemizin biri ekranda ağlıyor, "Hep fakir, gariban çocukları şehit oluyor. Nerede zengin çocukları" diye soruyordu. Ve çok haklıydı. Zenginlerin / subayların / politikacıların / bürokratların çocukları tehlikeli bölgelere gönderilmez. Ya da para öder, askerden kaçar. Asırlardır olduğu gibi, garibanların evlatları cepheye gönderilir. Zira, onlar inançlıdır, vatanperverdir. Zavallı ana-babaları yüreklerine taş basar, "Vatan sağ olsun" derler. Mukaddes bildikleri Devlete söz söylemezler. Saygıda kusur etmezler.
Neymiş? AKP'nin ustalık dönemi imiş...
Bu kadar başarısız, sorumsuz ve aciz bir yönetimin, ustalıkla ne ilgisi olabilir? Terör örgütü ile görüş, her türlü tavizi ver. Terörist başını muhatap kabul et. Kürt açılımı diyerek terörü şımart. Terörün asıl patronu ABD'den medet um. İç ve dış politikanda tamamen ABD'nin emri altına gir. Gereksiz yere Suriye ve İran ile ihtilaflar doğur, yeni yeni düşmanlar kazan. İdam cezasını geri getirme cesaretini gösterme. Parasını ödediğin halde, Heronları ve AWACS'ları teslim alama; Füze Kalkanı'nı başımıza bela et. Partinin içindeki Kürtçü lobinin hakimiyetine gir. Terörle mücadelede, ciddi hiçbir planın ve politikan olmasın. Partili milletvekillerinin bazıları, BDP'lilerden daha fazla Türk düşmanlığı yapsın. Ne mutlu Türküm diyene sözüne ve öğrenci andına düşman ol. Milli kavramlara saygı duyma. Çuvalcı CIA Başkanını ve ABD Genelkurmay Başkanını ciddiye al. Kürt meselesinin olmadığını, olayın Ermeni meselesi olduğunu idrak edeme.
Ve ustalıktan bahset. Pes doğrusu.
Bu bir kendini beğenmişliktir. Büyüklük hastalığıdır. Enaniyet, gurur ve kibirdir. Dalkavukların gazına gelmektir.
Bu durumun manevi vebali büyüktür. Boş yere şehit düşen evlatlarımızın hesabını Cenab-ı Hak soracaktır. Bu hesabı, laf kalabalığı ile geçiştirmek de mümkün değildir.
Başarısız olunca ayrılmayı bilmek, bir fazilettir...