Bu mu Gestapo Devleti?
1966'da rahmetli Fuat Doğu Paşa'nın MİT Müsteşarı olmasından bu yana, yani tam 48 yıldan beri Millî İstihbarat Teşkilâtı'nı yakından müşahede etme fırsatını buldum ve 1977 ile 1989 arasında MİT'in çalışmaları ile ilgilendim; özellikle Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı ve Başbakanlık Müsteşarı olarak görev aldığım yıllarda bu millî kuruluşumuzun yönetiminde etkili oldum. Büyük kısmı üst yöneticilikle geçen yarım asra yaklaşan devlet hizmetim esnâsında Türkiye'nin millî güvenlik meselelerinin çözümlenmesi için çabalayıp durdum. 24 Şubat 2014 tarihli 'MİT Kanunu ve Gerçekler' başlıklı yazımda, 'Şimdi tartışılan MİT Kanunu'na aslında hiç lüzum yoktur.
Bu kanun çıkarılmasa dahi MİT, mevcut hükümler muvacehesinde görevini yapabilir. Önemli olan, idarecilerin hiç çekinmeden faaliyetlerini yapabilmeleridir' demiştim. Hâlen de bu görüşümü muhafaza ediyorum. Esasen MİT'in mevcut Müsteşarı Hakan Fidan, son derece vatansever, vazifeşinas, başarılı genç bir istihbaratçıdır ve yetkilerini cesaretle kullanabilmektedir.
Yeni MİT Kanunu, haftalar boyunca devam eden ve kavgaya varan tartışmalardan sonra nihayet TBMM'de kabul edildi. Bunun üzerine özellikle muhalefet partilerinin ve bazı medya çevrelerinin verdiği beyanatlar, devlet yönetiminden bîhaber olduklarının bir delilidir.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, yeni MİT kanununu eleştirirken 'Hükûmet Gestapo kurmaya çalışıyor' dedi. Millî devletlerin güvenliğinde en önemli kurum olan istihbarat teşkilâtını Nazi Almanyası'ndaki Gestapo'ya benzetmek için sadece insafsız olmak yetmez; ayrıca devlet yönetimi mefhumuna yabancı olmak da gerekir. Hele milliyetçilik ve millî güvenlik konularında hassasiyetini partisine temel ilke yapmış MHP lideri Bahçeli'nin, -gene CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun peşine takılarak- Başbakanı 'İstihbarat devletine sürüklüyor' ithamı, kendisi ve partisi açısından büyük bir talihsizliktir. Altını çizerek yazıyorum ki, bu lüzumuna inanmadığım Kanun, muhalif siyasî partilerin ve medyanın iddialarının tam aksine, MİT'in yetkilerini kısan, Meclisi ve Bakanlar Kurulu'nu gizli istihbarat hizmetlerine açarak, faaliyetlerini sınırlayan bir kanundur. Bu mahiyeti itibariyle, bırakınız 'Gestapo ve İstihbarat Devleti' olmayı, bilâkis millî güvenliğin sağlanmasını zorlaştıran bir dönem başlatmaktadır.
Sorarım sizlere, dünyanın demokratik ülkelerinin istihbarat teşkilâtı kanunlarında 'dış operasyon yetkisi'nden bahsedildiğini işittiniz mi? Sanki MİT bugüne kadar dış operasyon yapmamış mıdır? ASALA'yı çökerten, bir avuç ülkücü genç ile 'iyi saatte olsunlar' mıdır?...
7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarlarının sorgulanması teşebbüsü tam bir millî güvenlik skandalı ve Başbakan Erdoğan'ın şahsına yöneltilmiş bir komploydu. Nitekim, devlet yönetimine ve siyasete müdahale ederek, özellikle emniyet ve yargıda kadrolaşıp devleti ele geçirmeye ve Hükûmeti devirmeye kalkışan aynı çevreler 17 ve 25 Aralık komplolarını düzenlemişler ve Türkmenlere gönderilen insanî yardım TIR'larını sabote etmişlerdir. Başbakan Erdoğan, bu olaylara karşı çıkmasında haklıdır ama buna tepki olarak yeni MİT Kanunu'nun çıkarılması doğru olmamıştır. Önceki MİT Kanunu'nun 17 Şubat 2012'de değiştirilen 26. maddesi (MİT mensuplarının hakkında soruşturma yapılmasının Başbakanın iznine bağlı olması) muhtemel komploları engellemeye yeterli idi (Esasen, MİT'in ilk kanunu olan 22.7.1965 tarih ve 644 sayılı Kanun'da bu hüküm yer almaktaydı). MİT, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli millî güvenlik kurumu ve millî devletimizin istikbâlinin teminatıdır. Bu konuda, demagojiyi bir yana bırakıp hepimiz daha duyarlı ve dikkatli olmak zorundayız. Türkiye'yi bir Gestapo Devleti olarak tanımlayarak muhalefet yapamaz ve bu zihniyetle milletin takdirini kazanamazsınız.