Bu Gün Bayram
Bu gün nevruz bayramı… Kutlu olsun Türk ellerine… Gözümüz nemli gönlümüz hüzünlü olsa da çok şükür yine vardık bu güne.Eski zamanlar aklıma geliyor, nasıl da özlemişim meğer. Evdeki temizlik işleri ve bayram alışverişi günler öncesinden yapılırdı. Birkaç ay önceden yeşertilen semeni makasla kesilerek düzeltilir, kırmızı kurdele ve mavi boncuklarla bir güzel süslenirdi. Sonra büyükçe bir tepsinin ortasına konulur etrafı çerezlerle, meyvelerle, tatlılarla donatılırdı.
Biriktirilen kuru soğan kabukları büyük bakır tencereye konulur üzerine onlarca yumurta dizilirdi. Sobanın üstünde aheste kaynayan yumurtalar kızardıkça kızarırdı. Biz de heyecanla etrafında dört dönerdik.
Kışı bol, yazı kıt olan yerlerde nevruz yani bahar daha bir coşkuyla beklenirdi. Tabiat gibi insanların gönlü de ısınır, ümitler yeniden yeşerirdi gönül yaylağında. Dini bayramlar kadar kıymetli ve kutlu sayılan nevruz bayramı coşkuyla karşılanırdı. Her evde et yemeği, pilav, hoşaf gibi geleneksel yemekler yanında, başka çeşit yiyeceklerde olurdu. Bayramlaşmaya gelenlere sofra kurulur hoş muhabbetler edilirdi. Haaa birde yeni nişanlı kızlara, yeni gelinlere, bebeklere, çocuklara bayram hediyesi hazırlanırdı.
Yeni yılda hep güzel şeyler olsun diye, kötü söz söylenmez, gözyaşı dökülmezdi. Maalesef şimdi bunların birçoğu unutuldu gitti.
Her biri ayrı özellik taşıyan nevruz bayramı geleneklerinden biride kapı dinleme âdetidir. Bayram öncesinde ki son hafta da konu komşu daha bir dikkatli konuşurdu. Olur ya biri niyet tutar kapı dinlerse hayırlı sözler duysun istenirdi. O bir hafta boyunca öyle güzel sözler, öyle güzel dilekler sızardı ki sokaklara. İnsanların yüzüne bakınca anlardınız niyetleri. Ve bütün şehir o hafta boyunca huzurla dolup taşardı. Belki de bu yapılanlar hayatı yaşamaya değer kılmaktı.
Hoş sohbetler, şakalaşmalar maniler alır başını giderdi.
Eski yılın son Çarşambasında büyük çile ve küçük çile dediğimiz zorlu kış günleri gitmiş, cemreler düşmüştür artık. Bu günün önemi ayrıdır bu bayramda. Evler boyanıp, odalar süslenir, evdeki eskiler ayıklanıp ateşte yakılır, yeni yıl yeni bereketlerle gelsin dileğinde bulunulurdu. Eğlenceli geçirilirdi son Çarşamba.
İnsan ruhu almakla mutlu olsa da, vermekle daha da çok doyar. Bunun örneğini paylaşımı bol olan günlerde açıkça görürüz. Nevruz bayramına ait olan ahir (axır) Çarşambada komşulara dağıtılacak olan, yeddi levin (yedi renkli) çerezler de yedi çeşit alınırdı. Bir sini içinde karıştırılarak evin bir köşesine konulurdu. Her zaman tüketilen şeyler olsa da o gün bir başka güzel görünürdü gözlerimize. Fındık içleri, fıstık içleri, badem içleri, rengârenk şekerler, kuru üzümler, incirler, leblebi şekerlerinden oluşan yedi çeşit çerez… Bayramın mutluluğundan olsa gerek başka anlam taşırlardı. Onlar da nevruzun coşkulu tatlarından biriydi. Ve yeddi levini ne kadar çok hediye etmişse kişi akabinde o kadar çok övünür, mutlu olurdu.
Çocukluğumda yeddi levinle oyunlar oynardık, avucumuza doldurduğumuz çerezleri, karşımızda durana yumruk yaparak uzatır “Tek mi? çift mi?” diye sorardık. Arkadaşımızın dediği çıkarsa avucumuzu, maniler eşliğinde onun tabağına boşaltırdık. Mani söylemeyenden de ceza olsun diye bir avuç çerez fazladan alırdık.
Öteden beriye gelen yadigâr inanışlardan biride dünyadan göç edenlerin ruhları, bu hafta içinde hanelerine gelecek oluşudur. Onları bu bolluklarla karşılamak gerekirdi. Ayrıca ailece Kabir ziyaretleri de yapılırdı. Mezarlığa gidenlere ikram olsun diye kete, pişi, helva, feselli gibi yiyecekler de götürülür, okunan Kuran-ı kerim ve duaların ardından ikram edilirdi oradaki ziyaretçilere. Kabir ziyareti bittikten sonra ihtiyacı olan birine yardım edilirdi. Bu gelenekler şimdilerde unutuldu maalesef.
Bayramın lacivert akşamda ellerindeki torbalarla baca baca payı toplamaya çıkan çocukların şen gülüşleri geldi gözlerimin önüne. Uzatılan torbalara çerez ve şekerin dışında, boyalı yumurta, çorap, mendil ya da para da konulurdu. Çocukların sevinçli gülüşleri o vakit taşardı sokak aralarına.
Mahallenin gençlerinin sesi sokakta yankılandığında anlardık ki şenlik başlamış. Sokağın başındaki arsaya hep beraber giderdik. Odunlardan oluşan büyük bir yığın yapılmış, bütün komşuların da katılması beklenirdi. Kalabalık çoğaldığında söz ehli olan biri biraz ileri çıkıp “Kıymetli dostlar bu gün eski yılın son gecesi. Yeni yılın da ilk günü başlayacak birkaç saat sonra. Bize atalarımızdan, demir dağdan yadigâr olan bu bayram yurdumuza ve her zaman var olacak olan tüm Türk âlemine hayırlı uğurlu olsun.” diyerek nevruz ateşini yakardı. Parmaklar garmonun tuşlarında gaydasını tutarken, nağaranın ritmiyle coşardı delikanlılar. Durgun suların nazlı kuğuları gibi parmak ucunda sekerek oyuna katılırdı hanımlar. Şamiller, Terekemeler, Lezinkalar birbiri ardına yankılanırdı semada. Sonra yallılar çekilirdir. Ateş biraz dinginleştiğinde, dilekler tutulup ateşten atlanırdı sırayla. Gece bitip, vakit yeni güne döndüğünde, aydınlık günler getirsin diye oradakiler bir birlerine temiz sular serpip, türküler maniler söylenirdi. Keyifli saatlerin mutlu yorgunluğuyla evlere girmeden önce, kapıların eşiğine, sonra da odalara, mutfağa su serpiştirilirdi yeni yıl yuvalara aydınlık, huzur ve bereket getirmesi dilekleriyle.
Gündüzden hazırlayarak, uyumadan önce yenilen tuzlu gılik (tuzlu çörek ya da tuzlu ekmek) den sonra, ellere kına sürülüp uykunun en tatlı haline teslim olunurdu. (Tuzlu gılik yiyen gençler evleneceği kişiyi rüyasına kendisine su verirken görürmüş.)
Bayram sabahı erken uyanırdı herkes. Kahvaltıyı kınalı eller hazırlardı. Ailece huzurla yudumlanırdı sıcacık çaylar. Bazen yağmur bazen güneş saçılırdı bayramın huzuru üstüne. Gülümseyen yüzlerle başlanırdı yeni bir mevsime, Yeni bir yıla. Ne keder düşünülürdü ne de gam kasavet.
Kahvaltı sofrasının ardından, hazır sofralar üstüne bayramlaşmak için gelecek olan misafirler beklenirdi. Çerezlerle, şekerlerle dolu olan sini ve boyanmış yumurtalar masada yerini almıştır çoktan.
Bu gün nevruz bayramı, yeni yıl ve bahar. Ağaçlar tomurcuklanmış, topraktan nazlı nazlı çıkan çimenler boylarını iyice gösterme çabasında. Toprağın ve ruhumun nefesi tabiata karışmış, bahar meltemiyle ümitler gülümsüyor yüzüme. Bezgin zamanları geride bırakarak gönül dehlizinden geçmeli. Şu geçici zamanların kadrini bilme vaktidir artık.
Baharın gelişi mi, yoksa bayramın coşkusu mu bilmiyorum? Yüreğim mutlulukla, coşkuyla dolu bu gün. Kollarımı iki yana açıp,” Yurduma, milletime, dostlarıma ve tüm insanlığa iyilik, bereket, sağlık, barış getir diye.” haykırmak istiyorum.