BRIC Ülkeleri ve Biyoteknoloji
2000’leredek her hangi çarpıcı bir ekonomik performansı izlenmemiş Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in oluşturduğu “BRIC” ülkeleri son on yılda dünya ekonomik gelişme sıralamasında büyük sıçramalar kaydetmişlerdir. 2011 ve 2012 yıllarında, dünyada sağlanacak GSMH artışının %30’u G7 ülkelerince, %40’ı ise BRIC gurubunca sağlanacağı tahmin edilmektedir. Bu bağlamda dünyanın temel sorunları ile örneğin küresel ısınma konusunda G7 ülkeleri pek fazla ilgilenmeyebilmektedir. Örneğin Kanada kısa süre önce Kyoto sözleşmesinden çekilmiştir. İşte “BRIC” ülkelerinin Güney Afrika ve Endonezya’yı da aralarına alarak 6-8 Kasım 2011 tarihinde Pekin’de (Çin) düzenledikleri “Uluslararası İklim değişikliği ve Gıda Güvencesi Konferansı(ICCCFS)” sonuç bildirgesini, Durban’da (G. Afrika) gerçekleştirilmiş olan BM İklim Değişikliği Çerçeve programının (UNFCCC) (28 Kasım-9 Aralık) 2011 toplantısında sunmuşlardır.
Bu ülkelerin tarımsal performanslarında ve ihracatında da biyoteknolojinin büyük rolü göze çarpmaktadır. Olayı her ülke için tek tek irdelemek yerinde olacaktır.
BREZİLYA: Bu ülke 30 milyon hektarlık GDO’lu ürün üretim alanıyla ABD’nin ardından ikinci sırada yer almaktadır. 2011 verilerine göre bir önceki yıla göre 5 milyon hektarlı artışla da dünya birinciliğini yakalamıştır. 160 milyon hektarlık dünya transgenik ürün ekim alanının %19’u bu ülkededir. Toplam olarak 31 transgenik çeşit (event!) çeşitten 17 si mısıra, 9 u pamuğa ve 5 i de soyaya aittir. Bu ülke için çarpıcı olan bir kamu araştırma kuruluşunun ülke için ana gıda maddelerinden biri baklada yerli transgenik çeşidini geliştirmiş olmasıdır. Bu ülkedeki fikri mülkiyet hakları (ıslahçı hakları) ile ilgili uluslar arası mahkemelere de rastlanmaktadır (Monsanto’nun Brezilya'da başı neden dertte?: http://nacikgoz.wordpress.com/)
ÇİN: Asya’da 1997 yılında ilk transgenik ürünü devreye sokan Çin, beş yılda 2/3 pamuk ekimini biyotekle gerçekleştirmeye başlamıştır. 2010 yılında 5,3 milyon hektarlık pamuk alanının %67sine transgenik çeşitler ekilmiştir. Bu tür pamuğun 1997’den beri ülkeye ek katkısı kümülatif olarak 11 milyar US$’ı bulmuştur. 2008 yılından beri virüse dayanıklı GDO papaya ekimine başlamıştır. Çin pamuk ve papaya dışında transgenik kavak, domates ve biber de üretmektedir. Çarpıcı olan, Çin’in bu ürünleri kendi teknolojisi ile geliştirmiş olması. Transgenik pamuk ekilişlerinin %80’inde yerli çeşitler kullanılmaktadır.
HİNDİSTAN: 2011 de onuncu yılını dolduran transgenik pamuk ekimi Hindistan’ı pamuk ithalatçısı ülke olmaktan kurtarmış pamuk ihracatçısı ülke yapmıştır. Bu ülkede transgenik pamuk hibrit (melez) türünde üretimdedir. Başka ülkelerde rastlanmayan bu uygulama ile Hindistan’da pamuk alanı 12 milyon hektara ulaşmıştır. Söz konusu alanın da % 88’i biyotektir. 7 milyon küçük çiftçinin tercih ettiği transgenik çeşitlerin on yılda ülkeye sağladığı toplam ekstra gelir 9,4 milyar US$ ı bulmuştur. Yalnız 2010 yılında %50 azalan insektisit kullanımı ve verim artışından sağlanan ekstra gelir 2,5 milyar US$ olmuştur.
RUSYA ise biyoteknoloji konusunda oldukça geç kalmıştır. Putin’in başbakanlığının son döneminde imzaladığı ve 2012-2015 ve 2016-2020 yıllarında iki aşamada uygulanacak 1,18 trilyon rublelik bir programın asıl amacı, dünyada önemli yeri olan biyoteknolojinin artılarından Rusya’nın da yararlanması. (Biyoteknolojide Rusya’nın aklı başına yeni geldi! - http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim)
Türkiye mi? Sömürge dönemlerinde olduğu gibi başka ülkelerin ürünlerini ithal edip, yem sanayisinde kullanarak o ülkelerin çiftçisini desteklemek, ama Türk çiftçisine bu artı değerlerden yararlanmayı yasaklamak. Çünkü ülkemizde transgenik ürün tarımına yasal olarak izin verilmemektedir. Fakat bu yasak bilimsel araştırmalara öylesine yansımıştır ki bu konuda ülkemizde “yaprak kımıldamamaktadır”. Halbuki Pakistan hükümeti tüm tohumcularına trangenik çeşitleri geliştirmeleri için ücretsiz kullandırılmak üzere uluslar arası mir firmaya bir gen siparişi vermiştir.
Nazimi Açıkgöz