19 Eyl
‘Hangi katkı maddeleri sağlıklı, hangileri sağlıksız?’ ‘Hangileri tüketilebilir, hangileri tüketilemez?’ diye devam eden sorularla karşılaşıyoruz.
Bir zamanlar bizde bu katkı maddesi işiyle epey uğraşarak tanzim etmeye çalışmıştık. Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi’ni kurduğumuzda bu mesele bir projeye dönüşmüştü.
Projeye göre katkı maddelerini bitkisel, hayvansal ve kimyasal olarak tasnif ettik. Gıda Mühendisi olmasına karşın ilahiyat okuyan Nuray Özçelik kardeşimiz, katkı maddelerinin türü, menşei, zararları ile ilgili araştırma görevini üstlendi.
Projeye göre, mobil aletler için geliştirdiğimiz bir yazılımla her şeyi kolayca inceleyebilecektik. Bunun için yazılım geliştirildi. Nuray Hanım ise iki yıl araştırıp, katkı maddelerini inceledi. Her şey bitti ama biz projeden vazgeçtik.
Çünkü hata ettiğimizi anlamak için 3 yıl zaman geçmesi ve çok sayıda kaynağı taramamız gerekiyormuş.
Bu vesileyle kaynakları taradık, iyi de oldu. Eriştiğimiz sonuç; doğrusu hem memnuniyet verici, hem de kahredici oldu.
Memnuniyet verici, çünkü toplumu hataya sevk etmemiş olduk. Kahredici, çünkü bu kadar kötü bir manzara ile karşılaşacağımızı tahmin bile etmemiştik.
Önce zannediyorduk ki, bir katkı maddesi bitkisel ise “tüketilebilirdi” Oysa hiç de öyle değilmiş ve endüstri bize, zehri bal diye yutturuyormuş.
Hayvansal denildiğinde, Müslüman bir kimsenin aklına hemen ‘sakın domuz olmasın’ veya ‘sığır mı, domuz mu’ gibi sorular gelir. Hassas Müslüman ilave olarak ‘bu hayvan helal kesim mi’ diye sorar.
Eğitilmiş Müslüman zihin ise bütün bunlara ilaveten ‘bu hayvan Kur’an-ı Kerim’in ‘helal ve temiz’ kuralına uygun mu?’ sorusunun cevabını da arar.
Kimyasal yani suni olanlara ise ‘doğala özdeş’ şeklinde bir palavra ekledikleri için, ehli ve hassas olanları hariç, pek çok kimse tedirgin olmuyor. ‘Sağlıksız olsa, devlet izin vermez’ der çoğu kimse ve umursamadan körpe bedenlere bile olanca zehri yükler. Sonra da ‘neden hastalandı yavrum? Oysa ona çok da iyi bakmıştım’ diye dövünür.
Bitkisel olanlara gelince, hemen hepimizin zihninde tabiat canlanıyor. Hep birden gözümüzün önüne, bitkilerin o güzelim tabii halleri geliyor.
Oysa durum hiç de öyle değil. Siz hiçbir ürünün etiketinde ‘margarin’ yazdığını gördünüz mü? Ben görmedim. Oysa margarin olduğu halde ‘bitkisel yağ’ yazdığını görürüz. Ne güzel değil mi? Bitkisel yağ…
Artık margarin konusunda bir tek kelime bile yazarak, zaman ve kelime israfına gerek yok.
Bugün gıda katkı maddeleri; üretim maliyetlerini azaltmak, bozulmayı geciktirerek raf ömrünü uzatmak, tadı artırmak ve değiştirmek, cezp edici kılmak, berraklaştırmak ve rengini güzelleştirmek, hacmini artırmak, karışımı sağlamak vs. vs. gibi amaçlarla ölçüsüzce kullanılır.
Raftan beslenen herkes, üstelik yeni doğmuş veya daha anne karnındaki bir bebek bile, her gün bu katkı maddelerinin envai türüne maruz kalır.
Prof Dr Earl Mindell’e göre, bunların “pek çoğu zararlı, hiçbiri tehlikesiz değil!”
Bizim ‘ortodoks/modern eğitim’ almış taifeye göre ‘referans kurum’, bağımsız ve objektif kitlelere göre ‘güvenilmez’, bize göre ise ‘beş para etmez’ şeytani bir kuruluş olan, Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA’nın, katkı maddelerine yönelik GRAS yani ‘güven’ sıralaması var.
Ne üzücüdür ki, FDA’nın GRAS sıralamasına giren bir katkı maddesinin onay almasına gerek yoktur ve hiçbir sınırlama olmaksızın piyasada ölçüsüzce kullanılır. Batı Pasifik Üniversitesi’nden Dr Mindell, ‘güvenli’ diye piyasada dolaşan 20 katkı maddesini inceleyip, “Earl’ün en korkunç 20’si” diyerek listeliyor.
Birinci sırada yer alan ‘akasya zamkı’ hafif kullanıldığında, askım krizine, döküntülere yol açar, hamile hayvan deneylerinde ölümlere neden olur.
Alginik asit, hamilelerde anormal fetüs gelişimine yol açar.
Beyaz unda katılaşmayı, diş macununda parlatmayı, peynirde erimeyi sağlayıcı gibi çok amaçlı kullanılan alüminyum, hafıza problemlerine, yaşlılık bunamasına, alzheimere, ağız ülserine, böbrek sorunlarına neden olur.
Yiyecek ve içeceklerde çok yaygın ve aşırı derece kullanılan gıda boyaları, çocuklarda hiperaktiviteye, öğrenme zorluğuna, alerjiye neden olur.
Pek çok üründe kullanılan benzaldehit, bazı kimselerde depresyona neden olur. Bir not: Sağlık Bakanlığı’nın bayram sırasında açıkladığı Türkiye'nin psikoloji haritasına göre; 5 kişiden birinin ruhsal sorunu var ve her 10 çocuktan biri klinik düzeyde psikolojik soruna dahip.
Jölelerden reçellere, margarinlerden içeceklere kadar pek çok üründe yaygın kullanılan benzoik asit; deri dökülmelerine, mide ve barsak sorunlarına, hiperaktiviteye neden olur.
BHA veya BHT; karaciğer ve böbrek hasarlarına, çocuklarda davranış bozukluklarına ve bağışıklık sistemi zafiyetine neden olur.
Genellikle BTH ve BHA ile birlikte kullanılan bir diğer katkı ise propil gallattır. Mide bağırsak rahatsızlıklarıyla, böbrek ve karaciğer sorunlarına neden olur.
Sukroz asetat izobütirat (E444)’ın bitkisel kökenli yağların üretiminde bromine edici olarak kullanımına Türk Gıda Kodeksi izin veriyor. Bromine edilmiş bitkisel yağlar, doğum kusurları ve çocuklarda büyüme problemlerine yol açabiliyor.
Ürünlerde yoğunlaştırıcı olarak kullanılan carregeenan; kolite, ülseratif kolite ve kansere yol açar.
Asit tuzları; deride kızarıklıklara, böbrek hasarlarına, mide ve bağırsak bozukluklarına, mineral dengesizliklerine neden olur.
Hidrolize bitkisel proteinler çok miktarda zararlı MSG tuzu içerirler ve bebeklerin beyin ve sinir sistemi hasarlarına yol açarlar.
Artık hemen her şeyde görmeye başladığımız, ‘Çin tuzu’ diye de bilinen ‘monosodyum glutamat’ yani MSG, kalp ritmi düzensizliği, baş ağrıları, kas güçsüzlüğü, bulantı, yüksek kan basıncı, kaşıntı, alerji gibi çok sayıda soruna neden olabilir.
Katkılı ekmeklere, kahvaltılık gevreklere eklenen ‘ferik pirofosphat, ferik soydum pirofosphat, ferröz laktat’ gibi demir tuzları; kalp krizine, hamile ve ülserli kişilerde başkaca toksik etkiye neden olabilir.
Hemen her üründe gördüğümüz soya, mısır, yer fıstığı gibi ürünler ile hınzır gibi hayvanlardan elde edilen monogliseritler ve digliseritler, asetile monogliseritler ve digliseritler çok kimse de alerjiye neden olurlar.
Gıda zehirlenmelerini önlediği gerekçesiyle pek çok ürüne eklenen nitratlar, mide kanserine neden olur.
Meyve, sebzelerin daha uzun süre dayanmalarını sağlamak ve parlak göstermek için eklenen koruyucu parafin, aynı zamanda şekerleri parlak göstermek, nem kaybını önlemek ve bozulmayı geciktirmek için gıda görünümlü ürünlerde yaygın olarak kullanılan bir nevi mumdur. Meyve veya sebzenin dışına sürüldüğünde, bundan yıkayarak bile kurtulmak imkânsız. Kabuğunu soymakta çare değildir. Bunların ne zararı mı var? Sıralamaya ne gerek var. Neye yok ki?
Çoğunlukla fırında pişirilen tatlı, pasta, börek türü ürünlerde hatta unlarda kullanılan potasyum bromat; mide, böbrek, sinir sistemi bozukluklarına yol açar hatta kansere…
Sebzelerin rengini koruması başta olmak üzere, gıdaların korunması için kullanılan sülfitler, astım, ağır alerjik reaksiyon ve ölüme yol açabilir.
Katkı maddelerindeki sorunlar böyle devam edip gider ve sonu da gelmez. Bir hayvan veya bitki katkı maddesine dönüşmüşse, o tahminlerimizi zorlayacak kadar işlemden geçerek, bambaşka bir şekil kazanıyor demektir. Bu sırada bünyesinde barınan ne kadar besin varsa yok oluyor, hatta zararlı bir maddeye dönüşüyor.
Yani ‘bitkisellik’ bu işe kaynaklık etmekten başka bir anlam taşımaz hâle geliyor. Tıpkı şarapta olduğu gibi…
Dahası bunlar bir ürüne dönüşürken, üç-beşi, sekiz-onu, on beş-yirmisi aynı anda kullanılarak minik bir kimyasal bombaya dönüşüyor. Ne uğruna? Üreticimizin ürünü bozulmasın, güzel ve hacimli gözüksün… Bizde bu yalanı kolayca yutarak tüketelim ki onlar çok para kazansınlar...
Bu bombaların diğer bombalardan farkı, bizim kendimize gönüllü olarak uygulamamız.
Şimdi kimileri ‘bir Müslüman bu ürünleri nasıl üretir, nasıl satar?’ diye soruyor. Ama iyi de nasıl tüketiri sormuyor. Yine kimileri, ‘bu katkıları içeren ürünlerin üzerlerinde ‘helal’ yazıyor, hatta sertifikalanmış bile’ diye soruyor. Bu sorular çok doğru. Bir Müslüman bunu yapamaz. Ama bugünün “Müslümanları” bunu hem üretiyor, hem de tüketiyor.
Etiketler : akasya zamkı’, FDA’nın, gıda katkı maddeleri, GRAS, katkı maddelerine yönelik