Böyle Müze Ziyaretimi Olur mu?
Allah o kadar adil ki, herkese her şeyi aynı anda vermiyor. Dünyaya meyletmeyelim diye bir yanımız her zaman ve daima eksik... Sıklıkla güvendiğimiz dağlara kar yağıyor,
en yakınlarımızdakilerden bile darbe yiyoruz. O, O’na koşmamızı istiyor, tek ve gerçek yar ve yardımcıya. Ama nafile. Asıl ihtimam göstermen gerekene nankörlüğün seni sıkboğaz etmekte. Biz yeni kazıklar yemek üzere yeni sahte dostlukların peşinde koşmaya devam ediyoruz. Sonrası kahır, hüzün, isyan ve nefret ediş… Diğerinden çok kendine olan kin, suçlama ve doz aşımı ölçeğinde keşkeler. Yaşın kemale ermesiyle insanlardan kaçış, kedi köpekte vefayı görme ile hayvanlara meylediş…
Son Kez, İlk Kez
Sabancı Müzesinde “Son Kez, İlk Kez” adlı sergiyi geziyorum. Newsweek tarafından günümüzün en önemli 10 çağdaş sanatçısı arasında gösterilen, dünyaca ünlü Fransız sanatçı Sophie Calle’in sergisi. SSM ile gerçekleştirdiği özel proje için, merceğini bu defa ülkemize, milyonlarca İstanbullu arasından seçtiği bir grup insana çevirmiş. Sanatçı, görme engelli kişilerin “gördükleri” son anın yanı sıra, daha önce siyaset, akademi ve sanat dünyasından pek çok kişinin dikkatini çeken, “İstanbul’da yaşayıp denizi görmemiş insanlar” konusunu, özgün bakış açısıyla incelemiş.
Görme engelli insanlar son gördüklerini anlatıyor. Kimi: “Eşimi gördüm ama şu an yüz hatları hayalimden silindi” diyor. “Çapa’da ameliyata girerken doktorum ya yürüyemeyecek, ya göremeyeceksin %80 ihtimalle, dedi. Son kez hastane penceresinden güneşin batışını izledim” diyor bir diğeri. Video gösterileriyle onlarca yıldır İstanbul’da olup hiç deniz görmeyenlerin ilk kez denizi gördüklerindeki ifadelerini izliyorsunuz. Şükredecek ne de çok şey var hayatta değil mi?
Aç Gözlülüğü Bırak, Tok Gözlü, Tok Sözlü Olmaya Bak!
İçeri girin sanata doyun, hediyelik eşya alın, tanıtım broşürü ve poster ücretsiz vestiyerde ikram edilmekte... Çıkın dışarı, şöyle dünya gözüyle dünya nimetlerine kana kana bir daha bakın. Yol üzerinde genişçe bir terasta eşsiz boğaz manzarasına kuş bakışı eşlik edin. Kargaları, papağanları izleyin. Dalında hurmaların, mandalina ağaçlarının resmini çekin. Ama sonra muhakkak bir süre kendinizi dinleyin: “Adamların yaşadığı eve bak, benim kümese bak!” demeyin, “Adam yaşadı da ne oldu, evlatları hastaydı, çok mu mutlu oldu? Hadi varsay mutlu oldu, şu fani dünya hayatında amelleri nice oldu.” deyin. “Evlatlarım sağlıklı olsaydı da, bu kadar malım mülküm olmasaydı” diyen işadamı ama her şeyden evvel bir baba olan Sabancı’nın feryadına kulak verin. Hangimiz evdeki sağlıklı çocuklarımızla, bu malı mülkü takas ederiz. Silkelenin ve kendinize gelin. Sonsuz güzelliklerin, bunların mislince nimetin sayılı gün değil, sonsuzluk kadar olduğu ahiret için yatırım yapmaya gayret edin.
Sabancı Çıplak mı Gömüldü?
Çıplak geldik öyle de gömüleceğiz. Gelmiş geçmiş topyekûn bir insanlık gibi. Müşkülpesent de olsak, her şeye eyvallah da desek sonumuz belli: “Her nefis bir gün ölümü tadacak!” Sabancı, Vehbi Koç ve diğerleri çok zengindi. Senin dikili bir ağacın bile yok, öyle mi? Sevin öyleyse. Malın mülkün olmadığına göre gözün arkada kalmayacak. Lakin biraz daha onun bunun malına özenip, isyanını sürdürürsen, özendiğin o meşhur şahsiyetlerle aynı mekânı paylaşacaksın ahirette.
Soyut kazanımlarımız Dünya cihetinde onun bunun, belki yedi kat elin elinde, nefsiyle mücadelende kışkırtıcı bir kadın gibi ateşe davet etmekte. Van Gogh bir tek resmini dahi satamazken ve yoksulluk içinde ölürken onun resimleri şimdi kimlerin elinde kimlere zevk-ü sefa bahşetmekte.
Bir Hurma Neler Neler Anlatır…
Yalının bahçesine güzellik katan, basit ama en az içerde sergilenen tablolar kadar değerli hurma ağacı anlayabilene mesaj veriyor. Dalında taze hurma iştahımızı kabartırken, dibine düşen ve çürüyen diğer yanı görmezden geliyoruz. Aynı ağaç, aynı hurma. Ama biri diriliği, diğeri ölümü temsil etmekte. Varlık ve yokluğun diyalektiği… Bizde illa ki bir gün dalımızdan kopup toprakta çürüyeceğiz, o yalının bahçesinin veya çok fakir bir köyün hurması olmuşuz ne fark eder? Aynı toprakta, aynı kader bizi beklemekte…
Böyle Müze Ziyareti Mi Olur?
Şimdi, bu nasıl müze ziyareti, sanat bunun neresinde derseniz, siz buyurun sanat için sanat yapmaya, halk için sanat bunca olur deme kanaatindeyim. Yağlı boya resim aşkım için gittim yemin ederim, lakin tefekkür denen ilham perisisin hangi an, nerede, hangi tenhada kıstıracağı belli olmuyor, bahanemi arz ederim. Ben de herkes gibi ağzı açık ayran budalası modunda yüzlerce yıl önce yapılmış şaheserleri izledim, dakikalarca bir tablonun ayrıntılarında kendi labirentimin çıkış yollarını keşfettim; lakin tablolar, bina, arazi ve boğaz abartılı şaşasıyla beni iç dünyamda uzun soluklu tahlillere sürükledi, siz de bu güzelliği bilin istedim.
Kafa Yorma Her Şey Çok Basit Aslında
Ben ve diğeri, üç aşağı beş yukarı aynı hayatı yaşamakta, aynı havayı solumaktayız. Kimi açlıktan guruldayan midesinin, kimi hasta yatağında acıyan bedeninin, kimi evladının, kimi eşinin, kimi namının, kimi şerefinin, kimi uğradığı haksızlığın, kimi yaptıklarının, kimi yapamadıklarının, kimi vicdanının, kimi buhranının, kimi soyunun, kimi soysuzluğunun, kimi doğduğu yerin, kimi doyduğu yerin, kimi sessizliğin, kimi kimsesizliğin derdiyle dertlenmekte. Ötekinin artısına göz diken, kendi eksisini beslemekte... Tefekkür, sabır, sebat, adayış ve gayret herkes için ortak formül gibi gözükmekte.