Böyle Basını Asmak Lazım!..
Meğerse bütün yaşanan olayların sorumlusu basınmış!..
Ortalığı karıştıran, insanları birbirine düşüren, çamur atan, söylenmemiş sözü söylenmiş gibi gösteren, habbeyi kubbe yapan da basınmış!..
Eğer, bu basın olmasaymış, bunların hiç biri de olmayacak, herşey süt liman olarak devam edecekmiş... Gidinin hain basını bizi!..
Evet evet, böyle basını, böyle basın mensuplarını, yani bizleri asmak lazım... Hatta diri diri çarmıha gerip, her türlü işkenceye de tabi tutmak gerekir!..
Tüm bunlar bizlere müstehak...
.............................
Efendim nereden çıktı diye sormayın tüm bunları. Sayın Milletvekilimiz Cemal Öztaylan, kendisiyle ilgili yaşanılan tüm olumsuzlukların nedeni olarak basını gösterdi. Yani bizleri...
Bizler meğerse ne kadar büyük günahkârlarmışız da haberimiz yokmuş...
Bizleri lime lime edip, her bir parçamızı canlı canlı kopartmalı, koparılan yerlere de tuz basılmalı... Yok yok tuz bile kafi gelmez, tuzruhu basılmalı...
Sayın Milletvekilimiz, bizleri bir mütareke basını olarak ilan etmediği, bir vatan hainliği ile suçlamadığı kalmadı doğrusu.
Onları da söyleseydi de bari tam olsaydı...
Meğerse bizler ne kötü insanlarmışız da, haberimiz yokmuş... Sayın vekilimizin açıklamalarıyla da bunu öğrenmiş olduk. Kendisine teşekkür ederiz.
.............................
Düşünüyorum da, biz tüm bu suçlamalara maruz kalacak neler yaptık diye?
Eğer Sayın Öztaylan, isim isim saysa, hangi gazetenin olduğunu söylese, yüreğimiz rahatlayacak, işin içinde biz varmışız, ya da yokmuşuz diye kendi kendimize gelin-güvey olmayacaktık.
Amma velakin, Sayın Öztaylan hiçbir ayrım yapmadan, tüm basını suçlayınca, özellikle de yerel basının üzerinde durunca, ister istemez bu suçlamalardan bizler de kendimize düşen payı aldık.
Ve, Bandırma yerel basını olarak ne kadar kötülükler içerisinde olduğumuzu, nasıl bir ihanet içerisinde bulunduğumuzu sayın vekilimiz gözlerimizin içine baka baka bir bir sıraladı yine bizlere...
Bu konuda da kendisine müteşekkiriz...
.............................
Şimdi düşünüyorum da, aklıma 28 Mart yerel seçimleri geliyor. O günlerde hemen hemen her adayı, geniş geniş bu gazetenin sayfalarında yer veriyorduk.
Sayın Öztaylan da, yine o günlerde hangi mahalleye, hangi kahveye gidiyorsa, adım adım izleniyor ve konuştukları, yaptıkları, söyledikleri, söylemedikleri, vaatleri kelime kelime Bandırmalı’ya ulaştırılıyor, onların da seçimlerde kime oy vereceği konusunda bilgi sahibi olması sağlanıyordu.
Seçimler oldu, belediye başkanlığı koltuğuna Sayın Öztaylan oturdu...
Yine kendisinin o günlerde yaşadıkları, yaşattıkları, yaptıkları, yapmadıkları, söyledikleri, söylemedikleri, gelenleri, gidenleri, ilk icraatları hep yerel basında yer aldı. Gün gün... Kare kare...
Ardından icraatler dönemi başladı. İlk kazmayı vurduğu sahil yolu çalışmaları, sanki birer ibadet gibi verildi, yıllar yılı hizmete susamış Bandırmalılara...
Uzun yıllar belediye hizmetlerinden nasiplenemeyen Bandırma, büyük bir çalışma ve hizmet alma sürecine girmişti.
Alt yapısı ile üst yapısı ile sahil yoluyla, Cumhuriyet meydanıyla, Atatürk caddesiyle, mezarlığıyla, velhasıl yapılan her yatırımla hemen hemen hergün belediye başkanı olarak Cemal Öztaylan Bandırma yerel basınında yer alıyordu.
Bunlar hep, yapılan hizmetleri kamuoyuna duyuran haberlerdi.
Hatta, zaman zaman dönemin Belediye Başkanı Cemal Öztaylan ile kendi kullandığı makam aracına atlayıp, Bandırma’nın dört bir tarafını dolaşıp, nerelerde nelerin yapıldığını, nerelerde nelerin yapılacağını tek tek öğrenip, yine gazetemizin sayfalarında, haber olarak okurlarımıza duyuruyorduk.
Tüm bu kamuoyu bilgilendirmelerinin yanı sıra, bu köşeden yaptığı çalışmalarla ilgili kendi kişisel görüşlerimizi yorumlayıp, çoğunlukla da alkışlıyorduk kendisini.
Arada bir de, kendi perspektifimizden gördüğümüz yanlışlıkları da dile getirip, mesleğimizin özünü oluşturan eleştiri oklarını da gönderiyorduk tabii ki...
Tüm bunları yaparken, övgü yazılarımızda ne bir teşekkür bekliyorduk, ne de yergi yazılarımızda karşı tepki. Bu eşyanın tabiatına aykırı bir durumdu.
O zamanlarda, doğruyu söylemek gerekirse, Sayın Öztaylan da, kendisi ile ilgili olumlu haberlere yönelik açıp da ne bir teşekkür ederdi, ne de olumsuz haberlerde ya da eleştirilerde, herhangi bir tepki gösterirdi...
Taa ki, geçtiğimiz kasım ayında Oda Restoranda düzenlenen AKP Gençlik Kolları kongresine kadar...
O kongrede bir konuşma yapan Sayın Cemal Öztaylan, bir yandan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a giydirirken, bir yandan da yerel basına giydirmeyi ihmal etmedi.
Tüm eleştiri oklarını, özellikle de yerel basına yöneltti.
Bir de baktık ki, Sayın Öztaylan bizlere karşı, yani yerel basına karşı öylesine bir kin içerisindeymiş ki, bu kinini de alabildiğine dile getirdi.
Doğruyu söylemek gerekirse, şaşırmadım desem yalan olur. Kendisinden hiç beklemediğim bir tepki gördüm. Anlaşılan, gizliden gizliye bizlere karşı bir hınç içerisindeymiş ve bunu da dışarı vurdu Sayın Öztaylan...
Aslında, her zaman dürüstlükten ve mertlikten dem vuran Sayın Öztaylan, tüm yerel basını töhmet altında tutacağına, hangi gazetede, kim ne yazdıysa ona yönelik eleştiride bulunsaydı, bence çok daha yerinde olurdu.
Öyle yuvarlak, muğlak cümlelerle, tüm yerel basını bir şekilde zan altında tutması, kendisine hiç mi hiç yakışmadı.
Eğer ki, rahatsız olduğu haberler bizde çıktıysa “Yaşam gazetesinden rahatsızım” demeliydi... Veya benim yaptığım bir eleştiriyse rahatsızlık veren, “Cihan yalan yazıyor, yanlış yazıyor, kamuoyunu yanlış şekilde yönlendiriyor, bilgilendiriyor...” diye ismen ve de cismen ortaya koymalıydı.
Bunu yapsaydı, çok daha dürüst bir yaklaşım sergileyecekti.
Tabii bunları da yazılanlarla ortaya koymalıydı.
Ama yapmadı. O, hepimizi suçlamayı tercih etti.
................................
Demek ki, şu var; her siyasi kendisine yalakalık yapacak, yağdanlık olacak bir basın istiyor.
Hiçbir siyasi, eleştiriye gelemiyor. En gerçekçi dediğimiz bile!.. En delikanlısı dahi...
Yine hatırlıyorum da, seçimlerden önce ipliğini pazara çıkaranlar, her ne olduysa seçimler sırasında 180 derece çark edip, yerin dibine soktukları birini, bir kalemde göklere çıkarttıydı.
Bu tutarsızların, yıllar yılı aynı tutarsızlıkları sergilemesi nedeniyle, hiç kimse tarafından da yadırganmadığı da bir gerçek.
Belli bir takım alış verişler karşılığında ya vuruyor ya da susuyorlardı. Kendisine yönelik yayınlarda da aynı böyle olmuştu.
Anlaşılan, Sayın Öztaylan sürekli kendisini öven, kendisini pohpohlayan, yaptığı hataları görmezden gelen, yapsa bile onu bir şekilde kamuoyuna delikanlılık olarak lanse eden basın kuruluşları arıyor.
Yok yok... Bu bizim tarzımız değil.
Biz doğru bildiğimizi yine uygulamaya devam edeceğiz. Olumlu gördüklerimizi de yazacağız, yanlış gördüklerimizi de... Hem de teşekkür beklemeden...
(Bu köşe burada bitmeyecek, yarına da devam edecek...)