Boşlukta Simsiyah
Telefon çalıyor. Duyuyorum, fakat göz kapaklarım o kadar ağırlaşmış ki, aralamak için büyük bir uğraş vermem gerekiyor. Nihayet küçücük bir aralık yapabildim. Telefon yakın sayılır, uzanıyorum, ama
hareketlerim tıpkı bir filmin yavaş çekim kareleri gibi… Uykumun yine o en ağır ve derin yerinden, bu dünyaya geçebilmekte zorlanıyorum. Hep böyle uyumam. Fakat ara sıra böyle, kapkaranlık fakat huzurlu bir diyardaki kara bir boşluğa aktığımı hissederek bırakırım kendimi o uykuya…
Hep o anda telefon çalıyor. Hep aynı kişi arıyor. Hep aynı soruyu soruyor.
Duyuyorum, fakat cevap vermek için bu dünyaya dönmem sadece birkaç saniyemi de alsa… “Kimim, neredeyim, ne yapıyorum” gibi soruların arkasından gelmeye çalıştığım bu dünyanın saniyeleri değil sanki…O muallakta tükettiğim anlarda hissettiğim, bedensiz uçmak gibi…
Kızdım.
“Nasıl yapıyorsun bunu?” dedim.
“Neyi?”
“Nasıl oluyor da, hep, ben derin bir uykuya, henüz geçmişken arayabiliyorsun?”.
Eşim güldü.
“Tam o sırada derin bir sessizlik hissediyorum. Sanki kayboluyormuşsun gibi…Hemen aramam gerektiğini düşünüyorum ve nerede olursam olayım seni arıyorum.”
“Sadece derin bir uykuya geçiyorum ve gittiğim diyarda gayet huzurlu bir yer, merak etme …” diyerek, güldüm.
O da güldü…
“Ya dönemezsen?”
Bugünlerde herkes yaşadığı olaylara daha farklı bir bilinçle bakabilmenin tutkusu içinde… Sırlar kapısını çalmak kolay mı ki ?
Biz kimiz? Bu dünyaya neden geldik? Evren bizim bildiklerimizin dışında ne tür sırlar barındırıyor?, Sorular sık sık soruluyor ve yüksek ilim ve bilim adamları da dahil olmak üzere, farklı kişilerle inceleniyor. Birkaç gün önce ünlü Fizik Yüksek Mühendisi Taşkın Tuna nın sitesini inceliyordum. Evren ve bilinmeyenleri ile takdiri ilahi ve kemale ulaşmak üzerine son derece ilginç tespitleri var. Burada yer vermek isterdim lakin sığdırmam mümkün değil. …Göz atmak isteyenler için sitenin linkini vereyim. http://taskintuna.org/
Çok öncelerde bir TV programında yaptığı konuşma ile tanımıştım kendisini…Bahsettiği konu dün gibi aklımda… Munir Nurettin ve Yahya Kemal Beyatlı’nın bir eseri.... Neredeyse bilmeyen yoktur, fakat o eserde; evreni ve öbür dünyaya geçisi hatta Allah aşkını anlattığını algılayabilen neredeyse kimse yoktur, demeye çalıştı. Eseri söylerken, iç sesimle huşu içinde bir “Aaaaaah” dedim. Çünkü çoğumuz gibi ben de bilmiyordum ve bu eseri tekrar keşfetmek muhteşemdi.
Eser şu ;
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
Cihana bir daha gelmek hayâl edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselli ile
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece
Guruba karşı bu son bahçelerde keyfince
Ya aşk içinde harap ol ya şevk içinde gönül
Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yâhut gül
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç…
Bir Fizik Mühendisi düşünürün, bir şairin işaretlerini algılayarak vardığı sonuçlar heyecan verici idi. Özellikle şu mısraları okudu “Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan geçince başlayacak sükunlu gece”.
Yani “Siyah boşluk ve güneş doğmayan bir yer”
Bilim dünyasında; tamamen kabul görmüş evrendeki kara delik tanımı şöyle yapılıyor. “Kara deliklerin, "tekillik"leri dolayısıyla, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir. Karadeliklerin içinde zamanın ise yavaş aktığı ya da akmadığı tahmin edilmektedir” Yani tıpkı Yahya Kemal’in dediği gibi…
Ayrıca “Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yâhut gül” derken tasavvufta “lale” Allah aşkını, “gül” ise Peygamber aşkını simgeler, hatırlattı. Bazen ilmi nakletmede, algısı henüz yeterince gelişmemiş ve durumu kavrayamayacak halka, şifreli ifadelerle bir takım verilerin nakledildiği başka kaynaklarda da işlenmiştir. Bunlardan en ünlüsü de Da Vinci’nin Şifresi…
Diyeceğim, Da Vinci tamam da, Yahya Kemal’in şifrelerini çözmeye ne dersiniz?
Kesret ( çokluk) alemine, vahdet ( teklik ) gözlüğüyle bakmaktan dem vuran bu düşünürler neler demek istiyor, ne dersiniz ?