Boşanmalar Neden Arttı
Türkiye İstatistik Kurumunun araştırması sonucunda Türkiye genelinde toplam 2001 yılında 91 994 evli çift boşanmıştır. 2009 yılında ise bu sayı 114162 olmuştur. Sivas'ta, 2001 yılında 770 evli çift boşanmış, 2009 yılında bu sayı 649 olmuştur. Erzincan’da 2001 yılında 271, 2009 da boşanan çiftler 276 dır. Bu sayı Antalya’da 2001 yılında 2907 iken 2009 yılında 4870 e yükselmiştir. İstanbul’da 2001 yılında 18625 iken 2009 yılında 24492 sayıya yükselmiştir.
Bu rakamlara baktığımızda boşanma oranları illere göre değişmektedir. Çünkü Geçim zorluğu, Aile geçimsizliği, Yaşam koşulları, Hissi ilişkiler,İstediği ile evlenememe, Çocukların öğreniminin zorlaşması ( Dershaneler, Kurslar,Servis ücretleri) Kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması, Eğitim, Evlenme yaşı, Çocuk sayısı, İşsizlik, Geçimsizlik , Televizyondaki diziler, Giyimde marka modası, Sevgi ve saygının biterek saygısızlığı, aldatmayı sözüm ona batılaşma olarak nitelendiren zihniyetler ve etkenler bence boşanma sayısını yörelere göre etkilemektedir.
Ayrıca son yıllarda Aile hukuku ile çıkan bazı kanunlar boşanmayı kolaylaştırdı . Nişanlanma,Evlenme,Ayrılık ve Boşanma davaları, Mal paylaşımı, Şiddet,Velayet, Nafaka ve Tazminat davaları, Babalık davası, Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun,Çocuk Haklarının Korunması Hakkındaki kanun, v.s bu ve buna benzer kanunlar artık istenmeyen evlilikleri daha kolay ve çabuk boşanmaları için bazı kanun maddeleri getirmiştir. Oysa eskiden boşanmak daha zor ve uzun süre alıyordu. Bence boşanmayı kolaylaştıran bu kanunlar hem iyi hem kötü diye düşünüyorum.
Çünkü: Eskiden aile yuvasının temel taşı olan anne ve babalar her türlü zorlukları göğüsleyip yaşamını iyi ve kötü,acı ve tatlı günleri mücadele ederek sürdürüyorlardı.Yani yeri geldiğinde aç, yeri geldiğinde ise tok yatıp uyumayı biliyorlardı. Eşler arasında birbirine karşı sevgi ve saygı daha güzeldi. Erkek eve gelince çocuklar kapıda karşılar, babaya olan değer çocuklara öğretilirdi. Şimdi ise baba ve anne eve gelmiş mi gelmemiş mi çocuklar babalarına, annelerine Hoş geldin baba veya anne dahi demiyorlar. Sizleri bilmem ama ben eski aile terbiyesinin daha güzel ve aile mutluluğuna yararlı olduğunu düşünüyorum. O halde anne ve babalar çocukların karnını doyurmadan çok daha önemli olarak düşündüğüm manevi değerlerimizi, sevgi ve saygıyı öğretmelidirler. Bu değerleri öğrenmeyen ve uygulamayan aile her an yıkılmaya hazırdır diyorum.
İstatistiklere bakıldığında batı illerinde bu değerlerin azalması boşanma sayısını artırmakta ama Orta Anadolu bölgelerinde bu sayı biraz daha düşüktür. Bu demek değildir ki kadın şiddet ve zulüm görsün ama evliliğe katlansın elbette hayır. Ama evliliklerde aile fertleri yeri geldiğinde peynir ekmek, yeri geldiğinde et yemeyi bilmeli,öğrenmeli. Yoklukta bilmeli varlıkta bilmelidir. Ama şimdi öylemi ne yazık ki evlilikler tamamen para üzerine kuruluyor. Kadınlarımızın bir çoğu eskiden annelerimizin yaptıkları fedakarlıkları yapmıyorlar. Erişte yapma, biber kurutma gibi kış hazırlıklarını unuttular. Her şey çarşıdan gelsin, hazır yiyelim, hazır giyinelim diyorlar. Bizler çocukluğumuzda annem terliğin arkasında yırtık çorabı diker bizlere giydirirdi. Acaba son yıllarda yeni kuşak kaç kadın çorap yamıyor, yama yapmayı bile bilmezler.
8 Mart Dünya Kadınlar günü yaklaşıyor. Bütün anaların, bütün kadınlarımızın şimdiden Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. Kadınları her zaman korurum. Kadınlarımızın haklarını savunan bir çok makaleler ve şiirler yazdım. Kadın haklarını savunurum ama boşanma konusu olunca bu konuda aile yuvasında “YUVAYI DİŞİ KUŞ YAPAR” sözüne inanıyorum. Aileyi ayakta tutan kadın ve erkektir.Bir elmanın yarısı ana yarısı babadır. Ancak, yuvayı ayakta tutmak daha çok kadının elindedir.. 39 yıllık evlilik hayatımda maddi ve manevi her türlü sıkıntı yaşadım. Bazen düşünüyorum da yıllar önce benim yaşadığım sıkıntıları yeni kuşakta evlenenler bir gün dahi katlanırlar mıydı acaba?Bazen çocuklarıma yamalı çorap giydirdim ama bazen de en pahalı marka giysiler de giydirdim. Şiddet ve dayak ve ihanet olmayan evlilikler sanmam ki olsun,parmakla gösterilir. Yıllar önce kapımın önünde sobada yakmak için aldığımız odun dışarıda beklerken eşim rahat rahat çarşıda geziyordu. Ben ise odunlar dışarıda yağmurdan ıslanmasın diye memur olduğum işimden eve gelip saat 17.00 den sonra şalvarımı giyip elime nacak alıp yarım ton odunu tek başıma nacakla parçaladım ve üç kat merdivenden un telisine doldurup sırtımda odunda kömürde taşıdım. Ertesi gün memur olduğum işyerime gittiğimde nacak tutmaktan avucumda sulanan yaraların acısı ile daktilomda yazımı yazıp işimi yaptım.Şikayetçi olmadım mı elbette oldum.
Yükümden ağır sorumluluklar çok yordu beni. O yıllarda gençlik vardı gücüm vardı ama odun taşımak aslında erkeğin işidir diye üzülürdüm fakat aile mutluluğum ve çocuklarımın hatırı için susardım. Benim evimin işidir diye düşünürdüm, şimdi ise poşetleri zor taşıyorum. Artık doğalgazlı evdeyim ama bu kez de hastalıklar başladı. Demek ki evliliklerde her şeye sabretmek ve evliliği ayakta tutmak için mücadele etmek gerekiyor. Şimdiki hanımlar odun parçalamak değil, sadece parmaklarına dokunup otomatik makinelerde işlerini yapıyorlar. Ama yine de bir çoğu mutsuzlar. Evlilikleri ayakta tutmak için her şeyden önce sevgi, saygı, sabır ve hoşgörü şarttır diyorum. Şu iş benim işim, bu iş senin işin demeden evin erkeği ve hanımı birbirleri ile ortaklaşa dayanışma içinde olmalıdırlar.
Boşanmak çok kolaylaştı ama çocukların ruhsal dengesi ve gelecekleri de düşünülmeli. Önemli olan evlilikleri uzun süre yaşatmaktır. Burada en büyük görev evin hem hanımına hem erkeğine düşmektedir. Erkek ve kadın kendi sorumluluklarının bilincinde olmalı evin bütün yükü erkek olsun, kadın olsun tek tarafa yüklenmemelidir. Herkes kendi sorumluluğunu bilirse sorun olmaz.
Çevrenin ve televizyon dizilerinin etkisinde kalan aileler, bilhassa ekonomik özgürlüğünü elde eden kadınlar ve erkekler aile yuvasını bozmakta tereddüt etmiyor ve ani kararlar ile boşanıyorlar. O zamanda bu durumdan en çok çocuklar zarar görüyor ve ömür boyu annesiz veya babasız yaşamak onların ruh dengesini bozduğu gibi eğitimini ve güncel yaşamını, karakterini etkileyerek geleceğimiz olan çocuklarımızın hayatını karartmış oluyorlar.
O halde kadınlarımız elbette başımızın tacıdır ama erkeklerde başımızın tacıdır.Kadınında, erkeğinde kusurları mutlaka olabilir ama hoşgörülü ve sabırlı olmalı. Kadın ve erkek her iki tarafta çocuklarının gelecekleri ve mutlulukları için hemen boşanmayıp, birbirlerine hoşgörü ve sabırla tahammül etmeye çalışmalı, çok mecbur olmadıkça evliliklerini sürdürüp mücadele etmelidirler.
Türkiye’de memur,işçi ve emekli maaşlarındaki adaletsiz düzen, işsizlik , siftah edemeyen esnaf, hayvanını ve tarlasını satıp köyünü terketmek zorunda kalan çiftçinin sorunları, geçimsizlik,parasızlık, kadın ve erkekte eğitimsizlik, kısacası ulusça sosyal ve ekonomik olarak insanca bir yaşam, geçim şartları düzene girmediği sürece hem boşanmalar hem de intihar olayları zor biter diye düşünüyorum.
Unutmayalım ki hoşgörü ve sabır oldukça gökyüzünden yağan her karın ardında kalan bulutların arkasında günün birinde kızdırıcı sıcaklığı ile güneş bir gün mutlaka doğacaktır. Ancak; bunun için de asıl büyük görev bizi yöneten yetkililere düşüyor.Türkiye’yi yöneten yetkililerimizin ülkemizde geçim sıkıntısı ve yaşam mücadelesi veren halkın sorunlarını görmezden gelmeleri boşanmaları artırmaktadır..Ailelerin aile çatısını ayakta tutmak sadece ailelere değil yetkililerimize de çok görev düşmektedir diye düşünüyorum.
Boşanmaların ve intiharların az olduğu,insanca yaşanabilen bir ülkede soluk alabilmeyi diler, selam ve saygılarımı sunarım.