Bizim Devletimiz Hep Haklıdır
Bu köşeden, yıllar yılı hep birilerinin sorunlarını anlattık, birilerinin sorunlarını dile getirdik, memleket meselelerinden, belde meselelerine kadar, aklımızın yettiğince, elimizin erdiğince bir takım sorunları yazdık durduk.
Bugün de izninizle bizzat bu köşenin yazarının başına gelen ve devletine karşı ödevlerini yerine getirirken, karşılaştığı bir sorunu aktaracağım.
Tabii hoşgörünüze sığınarak.
Aslında, bu sorun sadece benim de değil haa...
Takip ederken, gördüm ki belki de binlerce kişinin sorunu. Ama çözümü ise yok ne yazık ki...
Efendim, birkaç yıl önce vergi dairesine kaydımızı yaptırıp, küçük bir iş girişiminde bulunmuştum.
Ülkenin cumhuriyet tarihinde gördüğü en büyük ekonomik krizin pençesine düşürüldüğü yıl yaptığımız bu müteşebbisliğimiz, daha sonra bize bir hayli pahalıya mal oldu yaaa.
Gerçi bilseydik bunların başımıza geleceğini, bırakın vergi dairesine kaydolmayı, önünden bile geçme teşebüsünde bulunmazdık. Ama oldu bir kere!..
Malum, bizim maliyemiz kayıt dışı ekonomi denilen devasaya dokunamadığı için sürekli kümesteki kazları ve bu kümese girmeye çalışan kazları yolmaya büyük özen gösterir.
Kümesin dışında kalanlar ise katları ile denizdeki yatları ile keyif çatıp, Monte Carlo’larda, Los Angeles’lerde kumar partilerine takılırken, kümestekiler de devleti ihya etme çabası sergilerler.
Neyse, daha sonra ekonomik krizin de etkisi ile işhayatımızı sonlandırıp, bugünkü işimize döndük.
Haa bu arada yıllar sonra elimize bir resmi evrak geldi!
Der ki resmi evrakta; “Sen her ne kadar bana kaydolmadıysan da, ben senin adını adresini vergi dairesinden aldım ve bünyeme kattım... Senin sosyal güvenlik kuruluşu dışında kalmana gönlüm razı olmadığı için, güvencem altına aldım. Ama bu arada sen de bana hiç pirim falan ödememişsin. Hesapladım, aradan geçen bu kadar zaman zarfında ....... liradan, gecikme faizlerinle birlikte, bana şu kadar milyar lira borçlusun. Yok eğer borcunu ödemezsen, ben de senin canına okur, icra yoluyla alırım...
İmza: Bağ-Kur Müdürlüğü...”
Oysa, bu evrak benim elime geçtiğinde, ben SSK bünyesinde çalışan bir sigortalıydım.
Bunu belirttik, ama devletin diğer kurumu bizim bu beyanımızı dikkate dahi almadı, “Nerede olursan ol, bana olan borcunu ödemek zorundasın!..” diye kükredi.
Fakat, bu arada çıkarttığı borç da öyle az buz bir şey değil haaa. Toplam üç yıla yakın bir süre için iki onluk tutarında milyar TL istiyor.
Karşınızdaki devlet olunca, boynunuz kıldan ince oluyor kuşkusuz.
Bu arada, “Yahu ben bu Bağ-Kur’un ne bağından, ne de kurundan yararlandım... Hiç bir iyiliğini falan da görmedim. Bundan sonra da görme gibi bir düşüncem asla yok. Şunun bir yolu yordamı yok mu ki, bu parayı biraz aşağıya çekseniz” diye ajitasyon yapmaya başladık.
Hesapladılar, kitapladılar... Meğerse benden gerçekten çok fazla para talep ettiklerine kanaat getirdiler. Çünkü, onlar beni hala kendi bünyelerinde gördükleri için, çok daha uzun süreli bir zaman için para talebinde bulunmuşlar.
Mevcut rakam yarı yarıya düştü desem yeridir. Hani Nasrettin Hoca’nın önce eşeğini kaybedip de, sonra bulması örneği gibi, sevindik doğrusu.
Bu arada, sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçların yeniden yapılandırılması da konuşulmaya başlandı, o dönemlerde.
Derken, devlet kümesteki kazların üzerlerinde kalan son tüyleri de toplayabilmek için, zaman zaman çıkarttığı bir af gibi mevcut borçları küçük bir faizle cezalandırıp, taksitlendirerek, ödenmesine yönelik bir uygulamaya gitti.
Eh, sevinmedik desek yalan olur.
Gittik, hesaplattık. Sonra da başladık taksit taksit ödemeye...
Ödedikçe, borç düştü, azaldı. Sonra da bir baktık ki, aaa bitmiş.
Bu arada da SSK’dan emekliliğimiz geldi.
Bir sevinç daha yaşadık. “Çok şükür Allah’ım” dedik. Emekliliğimizi göreceğimiz için, sağa sola vaatler bile vermeye başladık. Tıpkı, “aslı yok yaylasında binbeş yüz koyunum var benim” diyen türküdeki gibi, dağıttıkça dağıttık. Sanırsınız ki, emekli olunca, milletvekili emekli maaşı bağlanacak!
Bir de askerliğimiz sırasında Emekli Sandığı’na prim ödemişliğimiz olunca, Devlet Baba bu üç ayrı sosyal güvenlik kuruluşuna ödediğimiz pirimlerin birleştirilmesi gerektiğini belirterek, başladılar benim için yazışmalara ve de çizişmelere...
Ama ne yazışma... Bir yazıyı çıkartmak 3 aydan önce gerçekleşmiyor.
Hani bu sefer tanıdıkları devreye sokup, işinizi halletmeye çalışıyorsunuz.
Ama ne mümkün. Devlet Baba, “Benim asıl karizmam zaten ağır çalışmamdır. Sen ne hakla benim bu karizmamı çizdirmeye kalkıyorsun bakayım?” dercesine, bu aracıların hiç birine itibar dahi etmedi.
Bir Emekli Sandığı’ndan pirim ödediğime dair yazıyı çıkartmam tam 3 ayımı aldı.
Emekli Sandığı’nın yazısı ile doğru koşturduk SSK’ya. Aman, dedik!.. “Bak, bu yazıyı aldım, hadi benim işlemlerimi yap da, emekli olayım bir an önce...”
Devlet Baba’nın SSK kanadı, ilk haddimi bildiren yer oldu!.. “Dur bakalım... Senin Bağ-Kur’dan yazın gelmemiş. O gelmeden, ben seni emekli eder miyim sanıyorsun bre gafil” diyerek, bana Bağ-Kur’un kapısını gösterdi.
Bu kez koşa koşa Bağ-Kur’a gittik, elimizdeki belgeleri, bilgileri gösterip, bir “Aman” da ona dedik. Hadi bana bir yazı ver de, şu işimi halledip, emekli olayım...
İkinci darbe de, burada güm diye kafamıza indi...
Bilgisayarda bir yerlere girdiler, bir yerlere baktılar, bir dökümler falan çıkarttılar... Ve, sonunda önüme birkaç milyarlık bir ödeme listesi daha çıkarttılar.
Tahmin edeceğiniz gibi ben şoklardayım.
“Yapmayın ağalar, yapmayın beyler... Ben sizin taksitlendirdiğiniz borçları ödedim, bu neyin nesi?” böyle dememi bile dinlemediler...
“Biz anlamayız. Bilgisayarda bunlar çıktı, bu parayı da ödemezsen, nah emekli olursun...” demezler mi?
Haa bu arada, sakın ha sakın devlet bilgisayar otomasyonuna geçti, bilgisayardan internetten ben gerekli bilgileri, gerekli dökümleri alırım diye boş bir hayale falan da kapılmayın...
Bu tamamen yalan, tamamen hayal, tamamen uydurma bir çabadan başka hiçbir işe yaramaz. Benden söylemesi.
İnanın sizin kendinizle ilgili baktığınız bilgiler ile onların sizin için baktığı bilgiler tamamen ayrı şeyler. Bunu nasıl yapıyorlar, nasıl beceriyorlar anlamadım, ama dediğim gibi hani internet ortamında öğrendiğiniz hiçbir şeye kesinlikle güvenmeyin.
O kadar allem ettik, kallem ettik ama Yüce Devletimizin, yüce Bağ-Kur ilgililerini bir türlü aşamadık. Nuh dediler, peygambere ı-ıhh dediler.
“Bu borcu ödedin... Ödedin. Ödemedin, emekliliği rüyanda gördün” gibi bir de kibarca nasihatta bulunmayı da ihmal etmediler.
İtiraz mitiraz falan da etmeye kalkmayın sakın. Devlet, hatasını asla ve kat’a kabul etmiyor.
Bir veciz söz vardır, patronlar için söylenmiş...