content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
02 Ağu

Bize Bizden Başka Dost Var mı Ki?

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafetle Kuşlar Çarşısı'nı gezer. Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satmaktadır.. Bir ara gözü kekliklere ilişir Padişahın.

Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, “tane işi satış fiyatı 1 altın” yazmaktadır. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha vardır ki, fiyatı; 300 altındır. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır; “Hayırdır” der satıcıya, “Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?” diye sorar...
Satıcı, “Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor” der. “Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar” diye ekler.

“Satın alıyorum” der Padişah, “Al sana 500 altın.” Parayı verir ve hemen oracıkta kekliğin kafasını keser. Adam şaşırır ve “Ne yaptın, en maharetli kekliğin kafasını koparttın, yazık değil mi?” diye dövünürken; Padişah gürler: “Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ölümdür.”
..................................
Geride bıraktığımız pazar günü de benzeri bir ihanet ne yazık ki, İstanbul Güngören’de yaşandı.

Kendi soyuna ihanet eden kendini bilmez bir hain ya da hainler, ne etnik, ne dini, ne de milli değerlere hiç mi hiç aldırmadan, bebek, çoluk, çocuk, genç yaşlı demeden, katliam yapmayı kendilerine bir marifet saydılar...
Bu zavallılar, başta ABD olmak üzere AB’nin öylesine kölesi olmuşlar ki, kendi benliklerini unutup, bir başkasına kölelik yapmayı, onları kendilerine efendi olarak görmeyi kendileri için bir onur nişanesi olarak görüyor ve onların kendilerine verdiği her emri kayıtsız şartsız yerine getirmeyi de, (tövbe haşa) neredeyse Allah kelamı olarak kabul ediyorlar.

Bu ülkede doğup, bu vatan topraklarında yetişip büyüyen, bu bayrağın gölgesinde serpilen ama ne yazık ki, başta kendi soyuna ihanet eden bazı soysuzların, böylesine bir katliama girişmeleri, bir kez daha ülke olarak yüreklerimizi dağladı.
Haa tabii her hal ve şartta onlara destek olmayı kendilerine görev edinenler hariç...
Bu ülkeye hiçbir katma değer katmayan, bir tek delikli kuruş vermeden, sadece alma ve kapma peşinde koşanların ne vatan, ne bayrak ne de milli birlik ve beraberlik duygusu
içerisinde olabileceklerine de ihtimal vermek tabii ki mümkün değil.

Asalaklık o kadar ruhlarının derinliklerine kadar işlemiş ki, beyinleri yıkanmış mankafalar olarak, kendilerine biçilen rolü oynamaktan, kendilerine işaret edilen her olayı yaratmaktan başka bir düşünce yetilerine de sahip olduklarını söylemek imkansız.
Ne acıdır ki, her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberlik duygusunu pekiştirmek yerine, bizleri idare eden siyasilerin kendi dertlerine düşerek, bırakın pekiştirmeyi daha da ayrıştırmak için yoğun bir çaba sergilemeleri de, üzüntü boyutlarını kahretme noktasına çıkartıyor.

Diğer bir acı nokta ise tarihten ders alamama hastalığımızın sürekli olarak nüksetmesi!.. Oysa ki, yakın tarihimizde, bizleri birbirine düşürmek için her türlü Bizans entrikası çeviren milletleri bilmemize ve bunların halen de aynı oyunun farklı senaryolarını sahneye koyduklarını görmemize karşın, bir türlü gözümüzü açıp da, “Yeterin be!..” diyememenin gaflet ve dalaletini yaşıyoruz.

Efendilerinin verdiği emir doğrultusunda, kendi soyundan insanları katleden sapkınlar, sanıyorlar ki kendilerine vaadedilenler bir gün gerçekleşecek!..
Önlerinde bir Irak örneği var. Kör gözleri onları dahi görmekten aciz. Orada yaşanılan geçici sözde demokrasi mutluluğunu, uyuşturucunun verdiği toz pembe bulutların üzerinde uçma anlamına geldiğini dahi algılayamıyorlar. O toz pembe bulutların üzerinde uçmak ne kadar zevk verici bir durum oluştursa da, sonunda düşmesi de o kadar acı verici bir tramva yaratmaktadır ki, bu sapkınlar bunu bilmiyorlar. Çünkü, o toz pembe bulutların üzerinde temelli durmak bugüne kadar bu senaryoları yazanlar tarafından kesinlikle gerçekleştirilmemiş bir sondur.
Türkiye, önünde artık yeni bir sayfa açmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin kararları, belki önümüzdeki onlarca yıl daha tartışılacaktır. Herkes kendi penceresinden bakıp, durum değerlendirmesi yapacaktır kuşkusuz. İnşallah, böylesine bir durumdan kendine vazife çıkartanlar da olmaz.
Eğer bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanılıyorsa, herkes aklını başına devşirip, bu ülkenin birlik ve beraberliğinin yanı sıra, mutluluk ve refahını da artık göz önüne almak yükümlülüğü içerisindedir.

Halkın karşısına sadece oy avcılığı için çıkanlar, bundan böyle bu halkın bir arada yaşayabilmesi için kendilerini çimento olarak kabul edip, bu harcı çok iyi karıp, çok iyi harmanlamalıdır.

Önümüzde Irak’ın dışında bir Yugoslavya örneği daha bulunmaktadır. Yıllar yılı birbirini kırıp, katliam yapan insanların sonunun ne büyük hüsranla noktalandığını görüp, kendilerine düşen payı da almaları kaçınılmaz olmuştur.
Bilelim ki, bu ülke bizimdir ve biz de kendi çocuklarımıza bir cehennem miras bırakmayalım...

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank