Biz Müslüman(mıy)ız!?
Sen gelince sever gibi görünüyoruz birbirimizi, sen gelince uğrar olduk akrabaya, ziyaretlerimiz başladı. Sen gelince endişelerimiz azaldı, hayatımız daha bir huzurlandı, sen gelince çelikleşen mizaçlarımız yumuşar gibi oldu. Sen gelince; -belki de kanını şimdiye kadar emdiğimiz- fakirin elinden tutar gibi olduk, yetimin başını okşadık. Sen gelince rüşvet ve hileler azalır gibi görünüyor. Sen gelince hürmetkâr olduk, sen gelince çöken toplumumuz ayağa kalkar gibi oluyor. Sen gelmeden sarhoş atlar gibiydik, Sen geldin camileri, sen geldin kendimizi, sen geldin Allah’ı, sen geldin Allah’ın sevgilisini hatırlar olduk. Ramazan geldi! Ben hicap ediyorum yaptıklarımdan/yapmadıklarımdan… Gel de hicap etme! Hicap etmeyen mi var en kirli halimizle bizi güzelliklere yönelten Ramazandan?
“Çarşıya çıkıp etrafınıza bakınız. Duraklarda bekleyen “müslüman” (!) dolandırıcılar, “müslüman” fahişeler ve çevrelerinde dolaşan “müslüman” zaniler bulacaksınız. Hapishanelere bakın “müslüman” hırsızlar, “müslüman” dolandırıcılar, “müslüman” kadın tüccarları ile tanıştırılacaksınız. Dairelerde ve mahkemelerde dolaşın; rüşvetçilik, sahtekârlık, hile ve diğer suçların içinde kaybolmuş “müslümanlar” bulacaksınız.
…
“Müslüman” sözcüğü hangi aşağılıklara indirgenmiş ve hangi özelliklerle bir araya getiriliyor? İslam, dünyadan bütün ahlaksızlığı söküp atmak için yükselen bir hareketti.” hâlbuki
…
İslam dini açısından fahişelerin, kadın tüccarlarının, hırsız ve zanilerin hepsinin “Müslüman” olarak adlandırılmalarından daha küçük düşürücü ne olabilir?”der Mevdûdî.
İnsanı ürperten, ürküten ifadeler… Lakin insan düşündüğü vakit böyle bir toplumda yaşadığı gerçeği ile titriyor.
Aslında bizlerin defalarca titreyip bu Şehr-i Ramazan’da; bir Müslüman olarak! Biz Müslüman(mıy)ız!? “Gelin Müslüman Olalım”, bir Müslüman gibi yaşayalım diye kendimize gelmemiz gerekmiyor mu?
Bu yıl da hoş geldin evimize, sokağımıza, şehrimize, ülkemize ve dünyamıza ey Şehr-i Ramazan! Geldin evimiz, şehrimiz ve dünyamız huzur buldu. Neden uzun sürmüyor bu huzur, neden ramazandan sonra güzellikler bitiyor.
Ramazan bizim için gösteriş ayı mı yoksa Allah’a en yakın olmamız gereken ay mı? Kalplerden dökülüyor günah ve kir! Tuttuğumuz oruçlar günah mı yazılıyor ne? Bu günahlardan nasıl kurtuluruz?
Hani bir hikâye vardır. Bir gün ağaçlar kendi aralarında konuşuyorlarmış:
“Baltalar bizi kesiyorlar, güç birliği yapalım da, baltalara karşı tedbir
alalım ve kendimizi kestirmeyelim” demişler. Aralarından birisi de demiş ki,
“biz baltaya sap olmasak balta bize bir şey yapamaz” demiş.
Ramazan gelince Müslümanların üzerinden yüksek reytingler yapılıyor. Ramazan festivale dönüştürülüyor. Oysa Ramazan ayı temizlenme ayıdır. Temizlik dedimse ihtiyacım yok ben zaten her gün duş alıyorum diyenleri kastetmiyorum. Günahlarından temizlenme, arınma ayı, rahmet ayı… Aç kalarak değil, imanını tazeleyerek. Ya rabbim sen imanımızı tazele.
Vay onların haline ki, onlar boşu boşuna aç kalmaktadırlar. Sonra da bu ayın sonunda, Allah rızası için oruç tutanların bayramına şeker bayramı denecek. Sanki şeker yemek için bir ay aç kalınmaktadır. Çünkü Ramazanın içini ancak bu şekilde boşaltıp bize yutturabiliyorlar.
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.” (Bakara, 2/185)
Aç kalın denilmiyor, oruç tutun diye buyruluyor. Bir kuru ekmekle birlikte şu sıcak günlerde bir yudum suyun kıymetini daha fazla idrak etmek için; bütün fizikî, ruhî ve aklî, melekelerimizle hep aynı bilinçte kalmak için;
Ramazan’da orucu sadece midemize tutturmayalım. Gözümüze, dilimize, ayaklarımıza da tutturalım. Gözümüz haramabakmasın, dilimiz haram söylemesin, ayaklarımız harama gitmesin. Oruç tuttuğumuz gün ile oruçlu olmadığımız gün arasında daha olumlu bir değişiklik olmuyorsa yaşantımızda, şerrimizi azaltmıyorsa ya da terk ettirmiyorsa bize; demek ki tutuğumuz bu oruç ayıplarımızı örtmüyor. Sadece aç kalıyoruz.
O, oruç ki perdedir. Oruç kaçımıza perde olabilmektedir. Ramazan şeytanın keyfini kaçırmaktır, oruç tutmak kendini şerre karşı tutmaktır. Oruç bir alıştırmadır, arzu ve meyillere engel olmaya güç yetirebilir. Huzur ve bereket iklimini daha derinden duyabilmektir oruç. Bir şükürdür, yakın olmadır, kavuşma anıdır, oruç vefadır, oruç sözleşmeye sadık kalmadır…
Rabbim biliyoruz ki Ramazan bekleyiş değil özleyiştir. Yine biliyoruz ki Rabbim; içinde bulunduğumuz bu süreç birey ve toplum açısından coşkunun ve mutluluğun zirve yaptığı bir zaman dilimidir. . Rabbim bu süreci toplumsal barış ve huzurun en yoğun yaşandığı sürekli bir zaman kıl. Rabbim bize bahşedeceğin her hayra öylesine muhtacız ki. “Ben çorak bi toprağım,sense rahmet göğümsün,/sana varmayan yollar gece gündüz dövünsün....” Neye yönelirsek sen bizi hayra yönelt. Sana muhtacız, her hayra, her sevaba talibiz kusurlarımızla. Sabırla donat bizi, ilmi ukalalığa düşmemek için ayıplarımız setreyle
Bir ay değil ömrümüzü Ramazan yapsak, Ramazana çevirsek işte o zaman dünyamız da ahretimiz de bayram olur.
Ya sen gitme ya biz sende kalalım ey Şehr-i Ramazan!
Yazınızı okudum.
Ağustos 23rd, 2010 at 10:57Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi
"Aç kalın denilmiyor, oruç tutun diye buyruluyor"
Aralık 4th, 2010 at 09:31İnsanoğlunun nefis terbiyesi içinde nasıl dört döndüğünüve bir türlü düze çıkamadığını anlatan yaznızı okudum. Paylaşım için teşekkürler.