Biz Bu Beden ve Zihin Miyiz?
Hiç Bu Açıdan Baktınız Mı?
Bizler Tanrı’nın bir parçası olarak ebedi ve ölümsüz varlıklarız. Farklı nedenlerle bu dünyaya gelir ve maddi birer beden alırız. Madde ile olan uzun ve sıkı ilişkimizden dolayı çoğu zaman gerçek kimliğimizi unutur, kendimizi beden ve zihinden ibaret olarak görmeye başlarız. Fakat gerçek şudur ki; bizler ne bu beden, ne de bu zihiniz. Hepimiz ebedi (sat), sınırsız bilgi (chit) ve sonsuz mutlulukla (ananda) dolu varlıklarız. Yani: ruhuz.
Hayatımızda, her gün, her an, beden olmadığımızı bilinçsiz bir şekilde de olsa deneyimler ve kendimize kanıtlarız. Dikkat edin! Benim kolum, benim ayağım, benim elim, benim gözüm… ya da benim bedenim gibi ifadeler kullanırken kendimize ait olanı, ben’den ayırt ederiz. Peki, o “ben” kimdir? “Ben” kol mudur? “Ben” ayak mıdır? “Ben” göz müdür? ya da “ben” dediğimiz şey beyin midir? “Ben” dediğimiz şey nedir ve kimdir? “Ben” tüm bunların toplamı mıdır? Bir cesedi düşünelim. Onunla aramızdaki fark nedir? Onda da göz, kulak, el vb. mevcuttur ama bir şey eksiktir. Nedir o? Ruh.
Ölü bir bedende, ruh mevcut değildir, o bedeni terk etmiştir. Ceset, kendisini hareket ettirecek güçten yoksundur. Bu anlamda ruhu elektrik akımına benzetebiliriz. Elektriğin değişik türdeki elektrikli aletleri çalışmaya başlaması gibi, ruhun varlığında da değişik beden kalıpları eylemde bulunmaya başlar. Elektrik akımının, elektrikli aletlerden tamamen farklı olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, ruh da, hareket ettirdiği/canlandırdığı tüm kalıplardan (insan, hayvan, ağaç ve bitki kalıplarından) farklıdır.
Beden, ruhun elbisesidir. Bu elbise (beden) altı değişimden geçer: doğum, büyüme gelişme, olgunluk, ürün vermek, yaşlılık ve ölüm. Ruh aldığı bedeni bir süre kullanır. Zamanı geldiğinde ise, elbise değiştirircesine, sahip olduğu bedeni terk edip başka bir bedene girer.
Zihnimizi ise bir bilgisayara benzetebiliriz. Önemli olan kendimizin bir bilgisayar olmadığımızı fark etmektir. Bizler sadece zihnimizi kullanırız. Kendinizi bir bilgisayar olarak görmeyin. Gerçek kimliğimiz zihnin çok daha ötesindedir.
Bizler çoğu zaman ruh olduğumuzu unutur ve maddi dünyanın bize sunmuş olduğu sahte kimliğe bürünürüz. Bedenimizin ve zihnimizin yapısına ve özelliklerine bakarak kendimizi kadın/erkek, güzel/çirkin, kısa/uzun, genç/yaşlı, sarışın/esmer, zayıf/şişman ya da sakin, mutlu, heyecanlı, şefkatli, merhametli, yardımsever, asabi, kinci, öfkeli, bencil, hırslı, kıskanç, pesimist vb. olarak tanımlarız. Sahip olduğumuz örf, adet ve kültürümüze bağlı olarak ise kendimizi Türk / Amerikalı / Avrupalı / Çinli / Japon vb.; ya da Müslüman / Hristiyan / Budist / Hindu vb.; evli/bekar, baba, anne, eş, doktor, mühendis, öğretmen vs. gibi sıfatlarla anlamlandırmaya çalışırız. Düşüncelerimizi ifade ederek, “ben bunu seviyorum, bundan nefret ediyorum”, “bence şöyledir, bence böyledir” deriz. Bağlılıklarımızı ifade ederken ise kendimizi tutuğumuz takımın taraftarı olarak tanımlarız. Dikkat ederseniz, “ben” diye tanımladığınız ya da nitelendirdiğiniz tüm bunlar, aslında
1. Beden ve zihninizin yapı ve özellikleridir.
2. Sahip olduğunuz örf, adet ve kültürünüzdür.
3. Düşüncelerinizdir (sevdikleriniz / sevmedikleriniz).
4. Bağlılık ve bağımlılıklarınızdır.
Bizler kendimizi görmek yerine, maalesef kendimizi bir takım kalıplar içine sokup bu değer yargılarına göre değerlendiriyor ve tanımlıyoruz. Fakat bir düşünün, öldükten sonra bunlardan hangisi olacaksınız? Kadın mı, erkek mi? Ruhun cinsiyeti yok ki. Doktor mu, öğretmen ya da sanatçı mı? Yoksa Türk, Amerikalı ya da İtalyan mı olacaksınız? Sınırın bir karış ötesinde doğmuş olsaydınız, Avrupalı, diğer tarafta doğmuş olsaydınız Asyalı olacaktınız. O zaman da ana diliniz Türkçe değil, İngilizce, Fransızca, Rusça ya da bambaşka bir dil olacaktı. Oysaki ilişkileriniz doğrultusunda ailenizin, dostlarınızın ya da düşmanlarınızın size yapıştırmış olduğu (akıllı, dürüst, kaba, sinirli, utangaç, korkak, başarılı, sahtekâr, yalancı gibi) birçok etiket de ölümünüzle birlikte yok olacak.
Zihniniz de her an değiştiğini fark etmiyor musunuz? Bugün en yakın dostunuz, yarın en büyük düşmanınız olabilir. Ya da tam tersi, en büyük düşmanınız, yarın en yakın dostunuz olabilir. Bir olay yaşıyorsunuz ve tüm düşünceleriniz birdenbire değişir. Düşünceler her an, her saniye değişir. Bu nedenle, hiçbir değeri yoktur, gelip geçerler. Fakat gerçek kimliğiniz, bedeninizin ve zihninizin özelliklerinden çok farklıdır. Ruhu tanımanın peşinde olmalı, onu öğrenmelisiniz. Önemli olan, “Ben kimim? Gerçek kimliğim nedir?” gibi soruların cevaplarını veren öğretilerin peşinde olmaktır.