Birleştiricilik ve Zenginlik (!)
Trafikte araçlar belli bir süratle ve aynı istikamette giderse trafik düzenli akar. Aksi halde, farklı sürat ve istikamet söz konusuysa, kazalara sebebiyet verilir, trafik aksar, sonuçta tamamen kilitlenir.Belli bir ritim ile nota uyumu çerçevesinde tuşlara basılır ve üflenirse orkestrada ahenk olur, müzik kulağa hoş gelir. Tersi durumda, farklı notalar ritim dışı çalınırsa çatlak sesler çıkar, ahenk bozulur, orkestra orkestralıktan çıkar, kulaklar tırmalanır.
Belli bir sistem ve takımdaşlık çerçevesinde herkes koşar, adam kovalar, herkes topa basarsa sistem işler, takım maç kazanır, kupalar alınır. Her kafadan ayrı bir ses çıkar, grupçuluk yapılır, herkes bildiği, istediği ve kendine oynarsa takım başarısız olur, orta sahayı dahi geçemez, küme düşer.
Birliktelik, bütünlük ve ahenk konusunda onlarca, yüzlerce örnek verilebilir. Ancak, verilen son derece basit şu üç örnekte dahi görüldüğü üzere, tersi bir durum asla mümkün değildir, iddia dahi edilemez.
Konuya gelelim; Öcalan’ın talimatları doğrultusunda şu günlerde, Kürtçü siyaset güden BDP tarafından, Doğu ve G.Doğu bölgelerimizde “İki dilli bir yaşam” başlatıldı. Hemen hemen her gün bir başka il veya ilçede, başta kamuya ait binalar olmak üzere sosyal yaşam içerisindeki her alanda “Kürtçe” kullanılır hale getirildi, getiriliyor.
Bu gidişle sadece bu bölgelerimiz değil, Kürt vatandaşlarımızın birlikte ve yoğun olarak yaşadıkları diğer bölgelerimizdeki Mersin gibi bazı şehir ve semtlerde de bu “iki dil” uygulaması başlatılacak gibi görünüyor.
“İki dil” uygulamasına karşı tepki gösteren kesimler, ülkenin giderek bölüneceğine dikkat çekerken, BDP tam tersi olarak, yukarıdaki verilen örneklerin aksine “birleşmekten, bütünleşmekten” bahsediyor, çok dilliliğin ülke için “zenginlik” olduğunu iddia ediyor.
İddia etmekle kalmıyor, Türkiye’de konuşulan Süryanice, Arapça, Rumca, Ermenice, Lazca, Gürcüce, Çerkezce gibi ne kadar, az ya da çok bilinen veya konuşulan dil varsa, tamamının öğrenilmesi, öğretilmesi ve konuşulması gerektiğinden söz ediyor.
Söz etmekle kalmıyor, bu uygulamayla Türkiye’nin demokrasi adına önünün açılacağından dem vurarak, bunun Türkiye’ye bir hediyeleri, lütufları olduğunun altını oyuyor, pardon çiziyor.
“Demokratik Özerklik” talebi ile ilgili olarak BDP’nin iddiası, aynen iki dil’de olduğu gibi yine, Türkiye’nin bölgelere ayrılarak bütünleşeceği (!) ve giderek zenginleşeceği (!)” şeklindeydi.
En baştan belirtmek gerekir ki, BDP’lilerin, Türkiye’de Kürtçe dışında herhangi bir dilin varlığı, öğrenilmesi, konuşulması gibi hususlar umurlarında dahi değil, bu tamamen bahane, tamamen gerçeği ve asıl niyeti kamufle etme ve biraz da kışkırtma uğraşısından başka bir şey değil, o kadar.
Aynı durum “Özerklik” konusunda da geçerli. Sadece Doğu ve G.Doğu değil, ülkenin diğer bölgeleri de özerk olmalıy-mış onlara göre, bu sayede ülke daha hızlı büyür, gelişir, sorunlar da bir anda ortadan kalkar-mış(!)
Üstelik, zaten Kürtler de bölünmek istemiyor-muş ya, Kürtler sadece kendi bayraklarını dalgalandırmak, kendi dillerini konuşmak, kendi ülkelerinde, yani “Kürdistan”da özgürce yaşamak istiyorlar-mış ya, işte bu kadar-mış (!) Bunun bölünmeyle, mölünmeyle falan hiçbir alâkası yok-muş, bu tersine bütünlük-müş ve zenginlik-miş(!)
Daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek adına mevcut durumu, toplumun en küçük birimi olan aileden, benzer bir örneklemeyle açıklayalım.
Yedi buçuğa (72 milyon) yakın nüfuslu bir aile düşünün. Ailenin yaklaşık 2 (13 milyon) ferdi;
“Biz artık, evin bir odasında sizden ayrı olarak özgürce yaşamak istiyoruz” deseler,
“Biz artık, sizinle aynı soyadı taşımak istemiyoruz” deseler,
“Biz artık, kazandığımız parayı kendi inisiyatifimiz doğrultusunda kendimiz kullanmak istiyoruz” deseler,
“Biz artık, sizinle aynı sofraya oturup, sizinle aynı şeyleri yemek istemiyoruz” deseler,
“Biz artık, kendi aile reisimizi kendi içerimizden seçmek istiyoruz” deseler,
“Biz artık, sizden farklı bir dili kullanmak istiyoruz” deseler,
“Biz artık, evimize farklı bir kapıdan girip çıkmak istiyoruz” deseler, deseler de deseler…
Siz ne dersiniz?
Halâ, birliktelikten, bütünlükten, hatta bunun bir zenginlik olduğundan bahsedebilir misiniz!
Artık birbirimizi kandırmayalım. Sonuçta biz 7.5 nüfuslu bir aileyiz ve birbirimizi iyi bilir, iyi tanırız. Doğru, aslında bu bölünmek değil, bölünmenin dik alâsı ve devasa adımlarıdır. İşte o kadar.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com