Birleşmiş Müslümanlar Örgütü
Bu kadar kirlenmiş olan dünyayı ancak sevgi temizleyebilir. Fakat ‘En güçlüye' âşık olan bir toplumda ahlaktan, erdemden bahsetmek! Sevilenin güce dayalı belirlendiği bir toplumda sevgiden söz etmek!
Şöyle bir tarihe dönün! Şayet Hz. Hüseyin güçlü olsaydı, Yezid'in yanında saf tutanlar yine de Yezid'in safında olacaklar mıydı?
Belki de bu sorusunun cevabını arayacağımıza günümüzde Hüseyin'in yolunda giden Hüseynilerin yanında saf tutup tutmadığımıza bakmalıyız… Bu sorunun cevabını vermemiz daha anlamlı ve yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü dün kahraman ilan ettiğini yarın hain ilan edebilen bir dünyada yaşıyoruz. Haklılık ve haksızlık muvazenesinden uzak, insanların yenilen ve yenen kıstasıyla hain veya kahraman ilan edildiği bir asırda yaşıyoruz!
Hz. Hüseyin'e üzüldüğünü söyleyip günümüz Hüseynilerin safında olmamak!
Müslümanlar bulundukları ahval ve şeraitten çokça muzdarip olduklarını belirtmektedirler. Fakat sadece fikri veya siyasi anlayışlarında değil, İslami görüş ve bakış açılarında bile birbirine benzemeyen ve birbiriyle kavgalı olan aşağı-yukarı 57 Müslüman ülkenin varlığını ve ne işe yaradığını sorgulayamıyorlar.
Sanırım Asr-ı Saadetten sonra İslam, yaşanmadan hep anlatıla gelmiştir. İslam yaşanmadan sadece söylemde kaldığı için de İslam âlemi bu tefrika ve zillet içine gark olmaya başlamıştır…
Kıblesi bir, kitabı ve peygamberi bir olan Müslümanlar birleşmedikçe; İslam âlemine uzatılmayan bir'LEŞ'miş milletlerin eline mahkûm olma zilletine devam edecektir.
Sıdk ve sadakat denilince 1430 yıl geri gidip Hz. Ebabekir'e(r.a), adalet denilince 1430 yıl geri gidip Hz. Ömer'e (r.a), hayâ denilince 1430 yıl geri gidip Hz. Osman'a (r.a) sarılıyoruz. Bu demek oluyor ki; yeni Ömerler oluştur(a)mamışız.
Oysa ne demişti İmam Gazali; “Atalarının dindarlığı ile kurtulacağını zannedenler; babalarının yemesiyle kendi karınlarının doyacağını, onların içmesiyle susuzluklarının gideceğini, onların okumasıyla bilgili olacağını sananlara benzerler.”
Yapmamız gereken Hz. Ebabekir'i, Hz. Ömer'i, Hz. Osman'ı ve Hz. Ali'yi rol model alıp yeni Ebabekirler, Ömerler, Osmanlar ve Aliler yetiştirmekti…
Fakat Ömerler, Aliler, Hüseyinler yetiştirmemiz gerekirken küfelileşen bir toplum haline geldiğimizin farkına varamıyoruz bir türlü ve bu çok acı bir tablo...
Müslüman idareciler neden birbirlerine güvenmiyorlar?
İslam coğrafyası parçalanıp devletlere dönüşünce Müslümanların başka bir problemi daha oluştu. Birbirine güvenmesi gereken ümmet fertlerinin birbirine güvenmemesi sorununun yanı sıra birbirine güvenmeyen Müslüman idareciler sorunu.
Bugün Müslümanlarca sorgulanması ve sorulması gereken en önemli soruların başında bu sorun gelmelidir bence. Müslüman idareciler neden birbirlerine güvenmiyorlar? Hatta birbirlerinden ziyade, Müslüman idareciler neden gayrimüslim idarecilere güvenip bel bağlıyorlar olmaları önemli sorun olmakla beraber günümüz Müslümanlarının tüm çıkmazlarının başat nedeni de budur. Yetkililer ve sorumlular, bu güven bunalımını tez elden çözüme kavuşturmalıdırlar...
Bakın Gandhi ne diyordu:
“Ne zaman ki Hint halkı işgalci İngilizlere karşı birlik oluştursa, hemen sömürgeci İngilizler bir ineği kesip Müslümanlarla Hinduların arasındaki bir yola atıyorlardı. Böylece işgalcileri bırakıp birbirleriyle uğraşıyorlardı.
Bugün de İslam ülkelerinde yaşanan durum aynıdır, tek fark intihar eylemcisi gönüllü olarak ineğin rolünü üstleniyor.”
28 Temmuz 2014'te:
İslam coğrafyasına, bakıverin bu gece.
Halep, Hocalı, Bosna, okuyun hece hece.
Zulüm sarmış her yeri, Uygur, Arakan, Açe.
Ümmetin yetimleri, Filistin ve Halepçe.
Kürdü, Türkü, Arabı, el ele vermedikçe.
Bu zulüm devam eder, dik durmazsak ümmetçe.
Uzanmış kan içinde, ana, baba ve bacı.
Şayet bir beden olsak, çekilmez bunca acı
Dizeleri/mısraları dökülmüştü dilimden. Tarih 10 Ağustos 2016 ve İslam coğrafyasında durum hala aynı. Fakat umutsuzluk müminin şanından olmadığından artık bu makûs kaderin değiş(tiril)mesinin zamanı gelmiştir diye umut ediyor ve diliyorum.
Ayaklar altına alınan insanlık onurunun tekrar yükselmesi ve yok olmak üzere olan insanlığın kurtarılması ve korunması için Müslümanların behemehal Birleşmiş Müslümanlar Örgütünü kurmalılar. Her ne kadar Birleşmiş Müslümanlar Örgütüne Müslümanlar öncülük etseler de, diğer inançlardaki insanları da kapsayabilecek olan bu örgüt, adalet, feragat ve fedakârlık temeli üzerinde oluşmalıdır... Çünkü bu oluşumun, Birleşmiş Milletler Örgütü gibi tutarsız, ilkesiz ve sadece kendinden olana yardım eden bir oluşum olmaması gerekmektedir… Bu oluşum, insanlık onurunu kurtarmak ve korumak adına herkese elini uzatmaktan geri durmamalıdır.
Sözüm ona sözde evrensel ‘değerler' temelinde oluşan fakat Ortadoğu halklarının hiçbir çilesine ve yarasına merhem olmayıp sadece kendi taraftarlarının çıkarları zora girince sesi duyulan Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) yerine Birleşmiş Müslümanlar Örgütünün (BM) zamanı gelmiş, geçiyor bile.
Şayet dünyada sadece İsrail, ABD vatandaşı veya Batı insanlarının imtiyazlı, onuru ve hakları dokunulmaz olmasın, bunların yanında Somali'de, Hocalı'da, Bosna'da, Burma'da, Mahabad'ta, Arakan'da, Uygur-Sincan'da, Şengal'de, Halept'e, Halepçe'de yaşayanların (!) onuru ve hakları da onlarınki gibi dokunulmaz olsun, kadınları tecavüze uğramasın istiyorsak bu sakat düşünceden bir an önce uzaklaşmalıyız. Yeter(!)
Fakat böylesi bir oluşum, Müslümanlar olarak bu mevcut zihniyet ve anlayış içinde olduğumuz müddetçe hayli zor görünmektedir. Çünkü Kâfirlere, müşriklere bile tahammül eden bir peygamberin ümmeti olan günümüz Müslümanları o Peygamberin getirdiği ve yaşadığı öğretilerden o kadar uzaklaşmışlar ki artık birbirine bile tahammül edemez bir hale gelmişler…
Muaviyeleşen bir toplumda Ali olmaya aday olmak elbette ki dün olduğu gibi bugün de bedeller ödemeyi beraberinde getirecektir. Fakat dün olduğu gibi bugün de kefenlerini yanında taşıyan yiğitler o bedel(ler)i ödemeyi göze almış bir şekilde beklemektedir. Bu uğurda her an ser vermeye hazır olan bu yiğitler, sadece bugün zalime karşı yapılması gerekenleri yapmakla kalmıyor, kendilerinden sonra gelecek nesillere de zalime karşı nasıl bir tavır ve davranış içinde olmaları gerektiğinin rol modelliğini de yaparak bu kutlu yürüyüşün devamlılığını da sağlıyorlar.
Ortadoğu coğrafyasında annelerin gözleri hep yollarda! Artık annelerin yüreğinin yanmasına izin verme Allah'ım...