Birgün Bir Türk de Tıpta Nobel Alabilir mi?
Karolinska Enstitüsü’nde bugün Nobel Komitesi üyeleri tarafından 2012 yılı Nobel Tıp Ödülü‘nü alan iki bilim adamı açıklandı.
Açıklamada, John B. Gordon’un kök hücre çalışmalarının temellerini atan bilim adamı olduğu bildirilirken, Japonya Kyoto Üniversitesi’nden Prof. Shinya Yamanaka’nın da emriyolar ile kök hücre alanında önemli çalışmalar yaptığı bildirildi.
Bu haber üzerine “Bir Türk Nobel alabilir ama Türkiye’ den birine Nobel vermezler” başlıklı yazımı hatırladım.
BİR TÜRK NOBEL ALABİLİR AMA TÜRKİYE’ DEN BİRİNE NOBEL VERMEZLER*
“Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?” sorusu hep sorulur.
Bu soruya verilebilecek en doğru cevap bence şudur: Evet, bir Türk’ ün Nobel alması pek âlâ mümkündür ama bu kişinin Türkiye’ de çalışan bir Türk olması imkânsızdır!
Zaman zaman medyada Amerika’ da veya bazı ileri Avrupa ülkelerinde yaşayan ve oralarda çalışan Türklerin adı Nobel için geçer.
Mesela Gökhan Hotamışlıgil, Kutluk Oktay, Murat Günel, Cezmi Akdiş… ilk anda aklıma gelen isimler ve inanıyorum ki bu isimler sizlere de yabancı değildir.
Nobel almak için elbette asgari bir zekâya ve çalışkanlığa ihtiyaç vardır ama artık Nobel almak veya hiç değilse Nobel’e aday gösterilebilmek bu özelliklerden çok önce bir sistemin, bir laboratuarın elemanı olmayı gerektirmektedir.
Tıpta Nobel alanlara baktığımızda da bunların hiçbirinin tek başlarına çalışan ve klinisyen yani hasta bakan doktorlar olmadığını görürüz.
Bunların tamamı bir laboratuarda çalışan “bilim adamları” dır ve alanları da histoloji, mikrobiyoloji, viroloji, genetik, biyofizik, biyokimya, fizyoloji, patoloji gibi temel tıp bilimleridir. Zaten ödülün tam adı da tıp ve fizyolojide Nobel ödülü’ dür.
Yukarıda bahsettiğim, Nobel için adı geçen Türk “bilim adamları” da bir sistemin elamanlarıdır ve bunların kişisel başarılarından ziyade bu sistemin başarısından dolayı Nobel’ e aday gösterilmeleri söz konusu olmaktadır.
Türkiye’ den Nobel adayı çıkar mı?
Lafı uzatmaya hiç gerek yok.
Türkiye’den tıpta bırakın Nobel alacak birini Nobel’e aday adayı olabilecek biri bile çıkmaz.
Çünkü Türkiye’ de bunu sağlayacak altyapı ve sistem yoktur ve bizim üniversitelerimizde de zaten bilim üretilmemektedir.
Tıp fakültelerimizin diplomalarının TUS’a girmek için gerekli olan nüfus kâğıdı sureti, iki adet vesikalık fotoğraf gibi belgelerden biri olmanın dışında fazla bir önemi yoktur.
Bir de bizde temel tıp bilimlerinde çalışanların büyük çoğunluğu her hangi bir klinik dalda uzmanlaşma imkânını elde edememiş olan nispi olarak başarısız doktorlardır. İlk tercih olarak anatomiyi, fizyolojiyi veya biyofiziği seçenlerin sayısı yok denecek kadar azdır.
Yurt dışında çalışan “bilim adam”larının “Yeter artık ben Türkiye’ ye dönüyorum; çalışmalarımı bundan böyle ülkem adına sürdüreceğim ” diyerek milliyetçi duygulara kapılmaları da bihudedir.
Bunların işleri uçakları Atatürk Havaalanı’ na indiği anda biter; çünkü ülkemizde çalışmalarını sürdürebilmelerini sağlayacak sistem ve maddi imkânlar bizde yoktur.
Üstelik bu tür “bilim adamlarına” ülkemizde kadro bulmak da mümkün değildir. Çünkü yurt dışında çalıştıkları türde bir sistemin veya laboratuarın bizde bir karşılığı olmadığından bunlar ancak kaloriferci, teknisyen, hastabakıcı gibi bir kadroya yerleştirilebilirler. Asgari ücretle veya 8’ in 4’ ünden maaş alarak da bilim üretilemez.
Nobel alan kadın sayısı her sene artacak!
“Nobel alan kadın çok az” dediğim için bana esip yağıp gürleyenlere ve bu tarihi gerçeği kadınların çalışma hayatından uzak tutulmalarına bağlayanlara çok iyi bir haberim var.
Yeni iddiam şu: Göreceksiniz önümüzdeki zamanda Nobel alan kadınların sayısı her sene katlanarak artacak ve muhtemelen çok da uzun olmayan bir süre sonra kadınlar erkekleri bile geride bırakacaktır.
Çünkü…
Artık Nobel almak için “Ağaçtan elma düştü; demek ki yer çekimi var” şeklinde Newton türü bir anda şimşek gibi çakan, parlak zekâ gerektiren buluşlar yapmanın, dâhi olmanın zamanı çoktan gelmiş geçmiştir.
Nobel almak için süper zekâ sahibi olmak değil, bir sistemin çalışkan elemanı olmak gerekli ve dahi yeterlidir.
Hayatın birçok alanında olduğu gibi tüm dünyada temel tıp dallarında çalışan kadınların sayıları her geçen gün arttığına göre Nobel’ li kadınların sayısı da “kaçınılmaz olarak artacaktır”.
Daha önce yanağıma şamar atan kadınlardan şimdi hiç değilse bir küçücük öpücük bekliyorum; haksız mıyım?
Gelelim neticeye
Sizi daha fazla sıkmayayım.
Netice şudur ki:
BİR: Dünya değişiyor: “Davulcuya zurnacıya kız, Türk’ e Nobel verilmeyen günler artık gerilerde kalmıştır.”
İKİ: Türk “bilim adamları” Nobel alabilir ama bunun Türkiye’ de çalışan bir Türk olması mümkün değildir.
ÜÇ: Bizim kadınlarımızın bana gene çok kızacaklarını biliyorum ama çalışmalarını Türkiye’ de yürüten bir kadının Nobel adaylığı hepten imkânsızın imkânsızıdır.
Son tartışmalar bana gösterdi ki kardan adama, balık adama, hayat adamına ve insanoğluna itirazları olmayan ama bilim adamı sözünden huylanan kadınlarımızın çoğunluğu için kendilerine “bilim kadını” denmesi Nobel almalarından daha mühimdir.