Bireyin Hayatına Müdahale
Bireyin yaşam alanına müdahale edenler, bir gün kendilerinin de yaşam alanlarına müdahale edilebileceğinin yolunu açarlar!
Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP’nin kimi önde gelen yöneticileri, toplumsal hayatı şirazesinden çıkarmak üzereler. %50 oy gücüne güvenerek zihniyetlerini egemen kılmak sevdasına düşenler, bilsinler ki bu toplumu çatışmaya götürüyorlar! Şiddet bir başladı mı, nerede biteceği belli olmaz! İnsan haklarını çoğunluğun müdahale alanında görenler, plebisiter faşisttirler!
***
Türkiye, o kanlı ve korkunç 1970’li yılları yaşadı. Bugün 35 yaşına gelmiş olanlar o dönemi bilmezler. Toplumun nüfusunun yarıdan fazlasını işte bu kuşak oluşturmakta. Onların zihin dünyalarında yaygın kitlesel şiddetin fotoğrafları yoktur. Peki, Başbakan Erdoğan ve diğerleri, o günleri bilmiyorlar mı?
***
Sakın o günler de bambaşka bir dünya vardı demeyin. Evet, o günlerde bambaşka paradigmalar ve konjonktürler vardı. Ama bir şey, o gün için de, bugün için de geçerli: Şiddet kültürü! Bireylerin yaşam haklarını kısıtlamaya, ortadan kaldırmaya dönük iktidar faaliyetleri, şiddet kültürünün yaygın olduğu bu toplumda yarılmalara ve çatışmalara çok dahakolay yol açar!
***
Deniz Feneri davası, bu iktidarın siciline işlendi. Deniz Feneri davasındaki günahkârlar sanmasınlar ki, günahlarını günah keçisinin boynuna asıp çöle yollayarak kurutulacaklar! Bunu nereye kadar taşıyacaklar, bilemiyorum. Ama bu dava toplumun vicdanınca kara bir leke olarak her daim anılacaktır.
Başbakan Erdoğan, tıksırıncaya kadar içiyorlar demişti.
Bir başbakan, içkiye karşı olabilir. Ama içenleri aşağılamaya hakkı yoktur. İçkiye karşı olmanın dayanakları olduğu gibi, içki içmenin de haklar babında dayanakları vardır.
Öteden beri olagelen bu tür açıklamalara bakınca bunların münferit ve salt siyasi oy hesabıyla yapılmadığı aşikâr! Bu bir bilinç durumu ve zihniyetin istikrarlı bir dışavurumu!
***
Uludere bir gölge gibi Başbakan Erdoğan’ı takip edecek!
İster Uludere gündemini değiştirmek için olsun, isterse dünya görüşünün bir gereği olarak kürtaj konusu açılmış olsun; bu konunun öncülü olarak 3 çocuk meselesini epeydir ısıtan Başbakan, nüfus mühendisliği hizmetini yurtdışına da taşıdı. Hem de ülkenin yüzölçümüne paralellik kurarak ki, tam bir mizah konusu! Patagonyalılar da umarım Başbakanı Kazakistan’dan duymuşlardır ve onun sözünü dinlerler! Demografi konusunun emirnamelerle, önermelerle işlemediği çoktan bilinmesine rağmen Başbakan Erdoğan kendini allame, dünya âlemi kör sanıyor!
Sıra geldi kürtaja!
Başbakan Erdoğan’ın birey haklarına müdahale yolundaki istikrarlı ilerleyişi, kürtaja dek geldi. Bakalım bu yolda daha nice mesafeler katedecek.
Toplumun özellikle kadınlar kesiminde kürtaja karşı ciddi tepkiler oluştu ve oluşmaya da devam edecek. Ancak toplumun bir kesimi de kürtajı savunmakta. Bu mesele taraf olanlarla karşı taraf olanların sayısal ya da iktidar gücüyle çözümlenmez. Yine bu meselenin çözüm yolu, ne dini ve geleneksel gerekçelendirmelerde ne de bunlara karşı çıkmalarda aranmamalıdır. Bu her iki kesimin argümanlarında kendince haklılık gerekçeleri her zaman vardır.
***
Kürtaj meselesi bir insan hakkı, bir birey hakkı çerçevesinde ele alındığında sağlıklı sonuçlara ulaşılır. Başbakan bu gerçeği bildiği için, meseleyi ana ekseninden sapıtarak bir yandan tıbbi bilgiçlikler yapmakta bir yandan da Diyanet’ten fetva alma yoluna gitmektedir. Kaldı ki, böyle bir sorun yokken, gündeme bu konuyu bir sorun açısıyla sunan iktidar, toplumu kendi meşrebince tek tiplileştirmenin ve birey haklarına arsızca müdahalenin hızını yeni kazanmaya başladı. Sanıyorum bu hızla kürtajı yasaklayacaklar!
***
Hızın hazzına, iktidarın şımarıklığına kapılanlardan İdris Naim Şahin’e Melih Gökçek de eklendi. Melih Gökçek’in olması şaşırtıcı değil, çünkü bu zihniyetin dışavurumundaki o eril, demagojik ve nobran dili en iyi kullananların başında gelmekte.
***
Melih Gökçek kürtaj konusunda, "Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün" dedi. Bu korkunç cümlenin yasal olarak suç olması bir yana; bu ne vicdansızlık, bu ne izansızlık, bu ne insafsızlık!
Annelerin ölümünü isteyecek kadar insanlıktan çıkmış Melih Gökçek, sen ölme, ama anneler de ölmesin!
Bireyin özgürlüğü ve hayat hakkı hususunda bu iktidarın zihniyetinde yer alan dinci faşizan anlayış son derece ciddi!
Farklı muhalif duruşların, yine kendi konumlarını koruyarak demokratik bir muhalefet platformuyla iktidara karşı muhalefet yapmalarının tam zamanı diye düşünüyorum.
Naif bir düşünce mi?