Bir Yerleriyle Gülüyorlar.!
Ülke genelinde olduğu gibi Ünye ve bölgesinde 30 yıl öncesine kadar gazeteciyim diyen gerek alaylı gerekse mektepli bütün basın mensuplarına başta sade vatandaşlar, esnaflar, sanatkârlar ve sanatçılar olmak üzere seçilmiş ve atanmışlar, amirler, işçi ve memurlar, doğrunun ve doğruların yanında, yanlışın ve yanlışların karşısında olduğuna inandıkları gazeteci diyorsa doğrudur inancıyla sonsuz güven duyulurdu. Ve duyulan güvenle gazeteciye saygı göstereceğiz diye yaka düğmelerini koparırlardı.
Bir iki istisna dışında son 30 yıldır ve halen mantar misali çoğalarak sanki insanların yatmaya uyumaya istirahate ihtiyacı yokmuş gibi kesintisizyaptıkları abuk-sabuk programlarla halkı yanlışa yönlendirerek birilerinin ekmeğine yağ süren radyo ve televizyonlar ile gazeteler misali sayıları her geçen gün artarak çoğalan ve bu nedenle doğrunun yerine gücünü hangi yoldan elde ettiği malum güçlülerin yanında yer alarak günlük yaşayan gazeteciyim, basın mensubuyum diyenlere biryerleriyle gülüyorlar.
Hâlbuki Basın ve mensupları, hayatı birlikte paylaştıkları insanları doğruyu tebrik, yanlışı tenkit ederek hayata dair olumlu ve olumsuz konularda bilgilendirmekle yükümlüdür. Yaklaşık 30 yıl öncesine kadar yukarıda bahsettiğim sorumlu basın ve mensupları işlerinin hakkını vermek için güç şartlara rağmen canhıraş çalışırlardı. Bugün kopyala yapıştır sistemiyle masa başında yaptıkları basın ve mensupluğu yüzünden hem kendilerini ve mesleklerini hem de hizmet etmekle yükümlü oldukları insanları üzüyorlar.
Yani Delikli demir (Tüfek) icadıyla mertlik nasıl bozulduysa, özel radyo ve televizyonların mantar misali çoğalmasıyla işinin ehli basın ve mensuplarının yetersizliği nedeniyle sıradan kişiler tarafından reyting uğruna yapılan ne idüğü belirsiz sıra dışı haber ve programlar yüzünden insanlar iki arada bir derede kaldıkları için neye inanacakları, kime güvenecekleri konusunda kararsız kalıyorlar.
Çünkü Türkiye’yi ve Türk insanını topla tüfekle yıkamayacağını anlayan içerideki ve dışarıdaki şer güçlerin yapamadıklarını biz kendi kendimize kurarak mantar misali çoğalttığımız tembel kutusu televizyonların esiri olmak suretiyle yaptık ve halende yapmaya devam ediyoruz.
Allah yarattığı kullarının vücudunun yaptığı işe dayanma gücünü bildiği için, bir günü (24 Saati) 8’zer saat olmak üzere 3’ bölmüş. Ey kulum 8 saat yat uyu,8 saat gez-toz ve istirahat ederek kendine gel. Sonrada toplamda 16 saat süreyle yatmış, uyumuş, gezmiş ve istirahat etmiş insan olarak 8 saat süreyle rızık temini için gittiğin işinde, işyerinde dinlenmiş, yorgunluktan arınmış zinde olarak başladığın işinde randımanlı bir şekilde çalışarak kendine ülkene ve insanına verimli ol demiş.
Hayatımızı kolaylaştıracağı düşüncesiyle dünyayı evimize değil yatak odamıza kadar getiren teknoloji harikası cihazlar ve televizyonların karşısında sabahlayarak uykusuz ve yorgun argın gittiğimiz işimizde ve işyerimizde uyuklamak suretiyle verimin düşmesine sebep oluyoruz. Bu nedenle insanın belli bir süre dinlenmeye ihtiyacı vardır. Çünkü insan metabolizması bu kadar ağır yükü kaldırmaz.
Bunu biz aciz kullar değil Yaratan diyor. Ve yarattığı kuluna hayattan zevk alması için toplamda 16 saat dinlenmesini salık veriyor. Ya biz ne yapıyoruz. Ortalığı bulandırarak bedavadan kazanıp rahat yaşamak isteyen şer güçlerin uzantısı olan tembel kutularına esir olarak yanlışa çanak tutuyoruz.
Bir hafta önceki yazımızda da değindiğimiz gibi, bu haftaki yazımızda da tekrar ediyoruz. Tembel kutusu televizyonların (Medyanın) esiri olarak yattığımız ya da yatırıldığımız gaflet uykusundan uyanmayıp, doğrunun değil gücün yanında yer alarak kendimize güldürdüğümüz müddetçe, kıyamet medyadan kopacaktır diyor, saygılar sunuyorum.
Ahmet Yenin
Bir yerleriyle gülüyorlar.!