Bir Yazar, Bir Kitap; Anılara Saygı Günü ve Betül Erdoğan
Dostlarım;
Siyasetten, günlük yaşamın hay huyundan, yaz günlerinin sıcak güneşinden, gündeminden, sokakların kalabalıklarından sıkıldıysanız size; ilginç, geniş ufuklu, buram buram hayat kokan bir kitap önerim var;
Değerli dostum, sevgili Betül Erdoğan’ın, Anılara Saygı Günü isimli kitabı, anlatısı, anısı..
Favori Yayınlarından, Eylül 2015’ te çıkan, 160 sayfalık bu eseri okuyorum, şu tarihsel günlerde..(Temmuz 2016, Ankara’sı..)
Daha önce, yazarın; Halkasız Köleler kitabı üzerine de yazmıştım. (https://www.bilgiagi.net/halkasiz-koleler/125548/
En sevdiğim iş yazmak, araştırmak. Hem tarihsel, hem toplumsal gelişimin dinamiklerini araştırmak, anlamak, anlatmak. Hem de bireyin, insanın iç dünyasını, ruhsal gel-gitlerini incelemek, gözlemlemek, öykülerin gizemlerine ulaşmak..
Dostlarımın kitapları üzerine yazmak da, içimdeki en yerleşik sevinçlerden biridir.
Düşünün, bir kamu kurumundasınız.
Dosyalardan, yazışmalardan, daire başkanlarından, müdürlerin genelinden, özelinden, “ben filan görevdeyken, ben bilmem kimken…” diye başlayan dışsal rütbelerle, yüzeysel sözlerden sıkıldıysanız, size en zevkli gelecek iş, günlük resmi görev ve işlerinizi, hem de en iyi, en güzel biçimde yaptıktan sonra, elinize bir yazar dostunuzun kitabını alıp, yazının, yaşamın inceliklerine dalmaktır.
Benim acelem yok, iddiam da yok.
Elbette ileride edebi bir değerlendirme de yazarım, kitaplarla ilgili.
Şimdi tadına vara vara, başlayalım Anılara Saygı Günü izlenimlerime..
Siz de yaslanın şöyle arkanıza ve sohbete bir giriş yapalım..
“Benim için en büyük özlem memleket özlemidir.”(sayfa, s; 7)
Böyle başlıyor yazar anlatısına.
Ankara’dan kalkıp çocukluk, gençlik günlerine, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine gidiyor, bir günlüğüne..
“Memleket denince, adeta şiir kesilir suskun dudaklarım.”(s;7)
Evet, şiirsel, içten, akıcı ve yalın bir dille ilerliyor anlatılar.
“Memleket benim özümdür…”
Hepimizin özüdür, sevgili yazarım. Biz hep “öz peşinde” değil miyiz?
Özümüze varma çabası, arayışı değil midir, zaten yazmak?..
Yazarın çocukluğundan, ailesinden çizgilerle ilerliyor, anılar..anlatılar.. sokakların özlem kokan yitik günleri..
Anneler, babaanneler, babalar, dedeler ve şimdi artık tarih olmuş, hasret akan evler, dereler. Çocuksuz sokaklar, oyunsuz çocuklar..
Öykülerle Türküler nasıl da iç içedir, yaşamın sırlı yumaklarıdır..
Bodrum Hâkimi Mefaret Hanım da bu topraklarda doğmuştur, 1906’da, Tavşanlı’da. Okuyup hâkim oluyor.
Bodrum’a tayinle gidiyor ve çok ilginç bir yaşam, sonrasında 1954’te intihar etmiş.
Ve adına yakılan türkü. Öyküsüyle yer alıyor kitapta.(s;107)
“Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban mı gittin Bodrum hâkimi
Nasıl astın Mefaret Hanım kendi kendini…”
Çocukluk ve gençlik günlerinin insanları-zamanları-mekanları-sokakları- hafızalarda silinmeden kalan anıları, sevgileri, özlemleri bir bir anlatıldıktan sonra, geliyoruz Anılara Saygı Günü’nün sonlarına..
Zaman ve gezilen mekânlar elbette bitiyor ve “Gün Bitti” isimli son anlatıya geliyoruz.
İşte bu bölümde, yazarımız; bir yaşam muhasebesi yapmadan hesaplaşıyor, tüm hayatın çocukluk-gençlik dönemleriyle, ailesi ve deneyimleriyle, suçlamadan kimseyi, açıkça, dürüstçe ve de yazının o ruhları kavrayıcı sıcak, içten sözcükleriyle..
“Her anı ve her olayı hafızamda taptaze tutarak kendimi ezmekten, yazmaktan, anlamaktan ve anlamamaktan delice yoruldum. Kendimden başka bir şey kalmadı içimde. Durmadan isyan ediyorum. Pervane gibi tekrar tekrar kendime dönüp duruyorum.”(s;150)
“…Mevsim bahar… Memleketim kurtuluyor eski renginden; ama bir ben beceremedim içimdeki dağları yeşertmeyi. Her insanın içinde yazamadığı bir veda yazısı mutlaka vardır baba…”
Bir mi? Birçok “veda yazısı” vardır insanın sonsuz iç denizlerinde sevgili Betül, değil mi?
Hüzünleri, acıları, sevinçleri, özlemleri sarı sayfalarda bırakmadan, bir sandığa kapatmadan yaşamak, ömrün bütünsel zaman döngüsünde..
Defterlerimizi, yazılarımızı, yitik zamanların tarihsel değerlerini saklamadan yazmak da yazmak ve anlatmak için yaşamak..
Kitabın sonlarındaki cümleler de bizi sarsıyor adeta..
Hayatımızı değişik yerlerde aramak..
Mutluluğu biriktirme şekillerini seçmek..
Kendini bilmek, nerede olduğunu, farkındalığını anlamak..
“Kelimelerin bir yerlerde uyuması, sessiz kalması, dile gelmemesi..”(158)
Sözcükler biz yazarların iç okyanuslarında gezinen, düzenli-düzensiz cankurtaranlarımızdır, yunus balıklarımızdır, güverteli gemilerimizdir..
İçimizdeki yerleşik sevinçlerimiz olan sözcükleri, işte bir yazarımız, bir ozanımız yazdıklarıyla, dizeleriyle, öyküleriyle harekete geçirir, mercanlıklarda dolaştırır ve bizi dev yaşam dalgalarının uzaklarındaki sakin limanlara ulaştırır..
Sevgili Betül Erdoğan da, bu kitabıyla, bizim içimizdeki sözcük denizlerinde yeni kulaçlar atarak, gizemli derinliklere inmemizi sağlamıştır.
Benim, yazarın dediklerine bir ilavem de şudur;
Dostum; çocukluğuna-memleketine dönerek, sadece “anılara saygı günü ”nün değil, yitik zamanın evrensel hazlarının da peşindesin..
Betül Hanım’a teşekkür ederek, eline, zihnine, anılarına, belleğine, yaşamın hiç bitmeyen engin deneyimleriyle bütünleşen yazma isteğine, sağlık diyerek, devam diyerek, sevgiler ve yepyeni üretkenlikler dileyelim..