Bir Tutkudur Yalakalık!…
Yalaka; dalkavuk, arsız, sırnaşık olarak açıklanır sözlüklerde. Dalkavuktur. Çünkü yüklüce bir taltif, etlice bir kemik, nadiren de kuru bir iltifat, karşılığı vicdan ve izan, yağdanlık olarak birilerine kiralanmıştır.
Arsızdır. Çünkü utanmazdır, sözden anlamaz. Toplumsal haya nedir, bilmez!.. Sırnaşıktır. Def edilmez; sahibinden aldığı cesaretle bir “it” sadakatiyle saldırır. ‘Boklu örme’dir böylelerinin adı halk arasında. Neresinden tutsan, mutlak kirlenirsin!..
Özetlersek, beslendikleri çanak yalak, gıdaları yal, beslenen yalaka, yapılan iş yalakalık!.. Yalakalık hoş görülmez, ama eksik de olmaz toplumlarda. Ticari meta olarak algılandığından, piyasanın arz-talep durumuna ve ortama göre, sayılara göre artar, azalır. İhtiyaç duyanlar var oldukça, yalakalık sürecektir. Sayılarının anormal artış göstermesi toplumsal açıdan iyiye işaret değildir. Karanlıkların yakın olduğunun işaretidir. Gölgelerin uzadığı anlar gibi.
Yalaka bilir yaptığı işin toplumsal bir hayasızlık olduğunu. Ne var ki, ar ve edep yalama olduğundan, pek ilgilenmez işin edep boyutuyla. Önemli olan, patron memnuniyetidir onun için. Yalağına konacak, yal miktarı ile ilgilidir daha çok. Tiryakiliktir yalakalık, tutulan vazgeçemez, efsunlanmış gibi!.. Histeri krizleri geçirir gereğini yapamazsa…
Tarihte meslek olarak icra edildiği de bir gerçektir dalkavukluğun. Osmanlı’da ustaları vardı. Kendilerine, para karşılığı tokat attıran, merdivenden yuvarlatan, bostan kuyusuna sarkıttıran… Bunlar ücretli eğlendirici ustalardı. Onuru vardı, hem soytarının hem de soytarılık mesleğinin.
Siyasetin bir aracı olarak kullanılmaya başlamasıyla kirlendi soytarılık. Onursuzluk başladı. Asıl yalakalar siyasi kullanıma açık olanlar. Sultanın her yaptığını onaylayan, onunla ağlayıp onunla gülen!.. Taklacı güvercinler, laklakçı leylekler, kraldan çok kralcı leş kargaları, onur cellatları, akbabalar!.. Götürdükleri ulusalcı kelle başına bahşiş alan körfez Arap savaşçıları…
Kuyruk kaldıranlardır bunlar! Bir elinde ibrik, diğerinde yağdanlıkla gezerler ortalıkta. Büyük gurur (!) ve onur (!) duydukları işlerinin yalakalık değil, görev olduğunda ısrarcıdırlar!..
Toplumun en tehlikeli kesimi, yaptığı işin mahiyetini bilmeyen ve gizleyenlerdir.
Özellikle de, faşizmin hakimiyet kurduğu dönemlerde artar sayıları. Bir bakmışsın gizli tanık olarak çıkıvermiş karşına, bir bakmışsın muhbir!.. Bir bakmışsın özgürlükçü, bir bakmışsın senden ala demokrat!..
Televizyonlara da onlar çıkar, soruları da onlar sorar. Peşinen bilirler verilecek cevapları da!.. Bildikleri cevaplara önce çanak, arkasından da alkış tutarlar.
Köşeleri vardır gazetelerde… Televizyonlarda programların başındadırlar. Yurtdışına 300 gezinin en az 250’sine alınmışlardır. Tamamına götürülmüş olanlar da az değildir.
Ustamız, Sayın Melih Aşık, “uçan yalakalar” sınıfına dahil etmiş bunları. Merak mı ettiniz diğer sınıfları? Ustamızın kaleminden alıntıyla sıralayalım:
Müptezeller, müzminler, usta yalakalar, liberaller, eski solcular, gizli yalakalar…
(Not: Daha geniş bilgi için, Sayın Melih Aşık’ın 31.01.2011 tarihli “Kaç Çeşit Yalaka Var?” başlıklı yazısına ulaşınız.)
Yalakalık, kademeli bir sistem içinde yürür. En tabandakilerin görevi alkıştır, “Memleket seninle gurur duyuyor!” sloganını en yüksek perdeden söylemekle başlar. Bir sonrası, aynı karede fotoğrafa girebilmek, övgü dozunu artırıp el-etek öpme fırsatı doğdukça daha çok eğilmek ve günü geldiğinde de öpmek faslından yalama faslına ulaşmak!..
Her fasılda, siyasi hiyerarşide yükselmiştir. Artık meydan da senin, rütbeler de senin, makamlar da senin. İhale de alırsın, bürokrat da olursun. Sadakat sahibi bir yalaka olarak tek yapacağın şey, üç maymundan biri olmak!..
Ammma velakiiin; yanılır yenilir de, günün birinde, düşürürsen yağdanlığı elinden, sarfı nazar edersen övgüden, bil ki o gün, sütçü değildir kapını bir sabah çalacak erkenden!..
- Yalakanın makamı olur. itibarı olmaz.
- Yalakanın odası dolu, koltuğu boştur.
- Yalaka devletin makam odasını doldurur, koltuğunu boş bırakır.
Mart 13th, 2011 at 12:12