Bir Senenin Ardından Akkuş ve YİBO
Akkuş benim sebepsiz sevdiğim yerlerden biri
Bu gün 17 Ekim 2012. Bundan tam bir sene önce Akkuş’ta göreve başladım. Okulum İMKB YİBO. On ay aralıksız görev yaptıktan sonra Samsun’un Terme ilçesine atandım. Ve ben tam bir yıl önce bu gün atandığım ilçe, okul ve arkadaşlarım için bir yazı kaleme alıyorum.
En zor yazılardandır bu. Dostları yâd etmek, geçmişi hatırlamak, dostlardan bahsetmek, öğrencileri anmak… Kelimelerin meramı anlatamayacağı şeylerin başında geliyor.
Kelimeler normali anlatır en kolay şekilde. Acıları, sevinçleri, dertleri kederleri, mutlulukları, başarıları hakkıyla izaha kudreti yoktur.
Akkuş; yarım asırlık hayatımın unutulmazlarından…
Akkuş, coğrafyasından insanına kadar hafızamdan gitmeyecek yer…
Akkuş; meslektaşlarım ve öğrencilerime yeni ifadeler ekleyen şehir.
Nedendir bilinmez ama ben bu şehri çok sevdim.
Yaşım yarım asrı geçmiş. Hani o gençlik yıllarına ait olan duyguları burada tattım desem. İlk buraya atanmadım ki meslek için ilk göz ağrım desem. Akrabalarım yok ki kan çekiyor desem. Neresinden bakarsan bak geçerli bir sebep yok.
Ben memleket için çok yazılar yazdım. Dostlarımı tatlı bir hüzünle andım. Gençlik hislerimi hatırlatan kişiler için mısralar dizdim. Bunlar bir sebebe bağlıydı. Akkuş benim sebepsiz sevdiğim yerlerden biri. Gel de çık işin içinden…
Ve YİBO…
Nerden başlamalı… Nasıl başlamalı…
Emin misiniz burada sekiz yıl duracağınıza diyen Yasin Aydoğan’dan başlayalım önce. Onun bana sorduğu soruları ve sohbetlerimizi nasıl unuturum. İngilizce öğretmeni Hanife Söyler ile Türk müziği sohbetimiz gelir gelmezdi. İlk zamanlarda okul kantinine uğramadığım için halkın arasına karış biraz deyip kendisin orada az gördüğüm Derya Kaymaz’da unutulmayanlardan. Gür saçlarına incecik tokalar takan Havvagül Eren’i de hafızamdan silmiş değilim.
Musa Deniz’in suskunluğu, Harun Kıyak’ın münzevi sükûtu gözümün önünde hala…
Bana en güzel “nasılsınız” diyen Nurgül Nesimoğlu ile kendine has oturuşu ile dikkatimi çeken Ali Bilgin’i de unutmam mümkün değil.
Kendisi ile “ortalığın aydınlık görünmesi” hikayesini konuştuğumuz Elif Hürriyet Köksal ile ilk geldiğim gün kendisinden çaydanlık istediğim Orhan Öncül asla unutulmayacaktır.
Kendisine has üslubu, eskilerin tabiriyle nev-i şahsına münhasır Satiye Çiçek Kıyak ve sanki bir suç işlemiş edasıyla öğretmen odasına giren güzel insan Hüseyin İlhan ve dahi okulun yakışıklı delikanlısı Ertan Alp’i nasıl unuturum. Ertan Bey öğrencilerle bir soru üzerinde konuşurken “bunu biraz düşün sonra seninle konuşuruz” diye ayrılışı hafızama kaydedilmiş durumda.
Sebepsiz ve ortada bir olmadığı halde kendisini sevdiğim ve bunu kendisine de söylediğim Yıldıray Cürebal’ın “ Pancarı görüyor da fraklıyı görmüyor mu” sözünü unutmam hiç mümkün değil. Bunu kendine de sorunuz bence…
Sevgi Cürebal Çöpoğlu’nun içinden düşündüğü şeye aniden gülüşünü, Erdinç Özcan’ın zannımca gülünmesi icap eden mizahı hatırımdan çıkmıyor. “ Leb demeden, çerezi anlamak” gibi…
Nuh Akkuş kantinde sırtı pencereye dönük ve sol eli kafasındaysa bilin ki öğrencilerine yiyecek bir şeyler alacak. Bu bir düşünme, planlama ve karar verme hareketleri… Ve dahi zaman kazanmak için bekleyiş…
Ferhat Arslanhan’ın çayını özledim şimdiden…
Emel Yılmaz, Cemile Baytemir, Funda Duzak, Elif Gül, Zeynep Aydın Uslu vakit kaybetmeden derse gideceklermiş gibi duruyor hafızamda.
Bir gün su almak için kaplarla dışarıda beklerken Yücel Yaşar hoca “bu işi kapmışsın” sözünü unutmuş değilim.
Mustafa Gül, Nevzat Akman ayrıca bir yere sahipler. Nihal Özcan’ın kardaki izlerinin fotoğrafını kendisine mail aracılığı ile göndereceğim bir ara…
Hüseyin Gülbüz, Cemal Kalender, Timur Başkan… Hiç unutulmadınız… Biliyorsunuz değil mi?
Kısa süre aynı evi paylaştığımız Özkan Acar’da hafızamdaki yerini aldı…
Tabii rehber öğretmen Emine Kahraman da…
Ve Seda Kabar…
Bu arada müdürümüz Sayın Mehmet Arif Çöpoğlu ile kısa sürede çalışmalarımızdan istifade ettiğimi belirtmek isterim. Kendisine teşekkür ediyorum.
Ve…
Ve İsmail Mazlumoğlu…
Tam dokuz ay. Aynı mekânları aynı anda paylaştık. Konuştuk, dertleştik… Güzel ve zor anlar yaşadık. Hayaller kurduk. Hiç, ama hiç birbirimize gönül koyacak davranışlarda bulunmadık. Hem evde hem okulda yardımcı oldu. Hakkı çok geçti. Helal etmesini istiyorum…
Unuttuğum mu var?
Her konuşmamızın sonunda ayrılmak isteğini “ bu konuları yine konuşuruz” diyerek noktalayan Zeynep Yılmaz’ı niye unutayım. Bu arada kendi ismini görene kadar okuması için imla ve ifade hatam var mı onu da öğrenmiş olurum. Hep o bir yolunu bulup son verecek değil ya sohbete. Ne demişler: son gülen misali…
Ve bir yıl sona erdi. Ben ne Akkuş’u ne de arkadaşlarımı unutmadım. Şayet yazıya almadığım varsa heyecanıma ve yaşlılığıma versinler. Hepinizi çok seviyorum. Ve hepinize selam ve sevgilerimi sunarım. Kalbinizin sıcaklığı ile kalınız…
Zeki ORDU