Bir Milleti Salak Yerine Koymak!
Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın 3 numaralı adamı olduğu söylenen müsteşar Nicholas Burns isimli zat-ı muhterem, yaptığı açıklamalarla, resmen Türk Milletini salak yerine koyuyor.
İşin acı tarafı da biz bu adamı televizyon kanallarına çıkarıp, kendisinin, ülkesinin ve de terörist faaliyetlerinin reklamını yapmasını sağlıyoruz.
Adama soruyorlar, "PKK'nın elinde Amerikan silahları var, ne diyorsunuz?" diye, verdiği cevaplar karşısında insanın aklını oynatacağı geliyor. Diyor ki;
"PKK terörist bir kuruluştur. Amerika'nın terörist bir kuruluşu desteklemesi, ona silah vermesi mümkün değil. Türkiye bizim müttefikimiz ve biz PKK karşısında tamamen Türkiye'nin yanındayız…"
Böyle bir cevaba güler misiniz, ağlar mısınız?
Siz bırakın şu son birkaç yılı, en az 15-20 yıldan beri bu örgütü finanse ediyorsunuz, hem parasal, hem silah açısından her türlü lojistik desteği veriyorsunuz, ondan sonra da "PKK terörist bir örgüttür ve biz PKK'nın karşısında Türkiye'nin yanında yer alıyoruz" diye resmen ve alenen bizleri salak yerine koyacak bir açıklamada bulunup, alay edeceksiniz…
Yıllar önce, görevim gereği Güneydoğu'nun çeşitli yerlerinde dolaşıyorum. O yıllarda Polis Teşkilatı'nın PKK'nın korkulu rüyası olan Özel Harekat’ta çocukluk arkadaşıma rastladım. Başkomiser rütbesindeydi. Her biri özel eğitimden geçirilmiş, attığını vuran, gözü pek, dağ gibi kahramanlardan oluşmuş bir güçtü bu kuvvetler. Öyle ki, bir terörist grubunun peşine düşmüşlerse, kurtulmaları mümkün değildi. İmha etmeden geri dönmüyorlardı.
O günlerde arkadaşımdan bizzat dinlemiştim; "Adamları bir dağın tepesinde kıstırıyoruz. Kaçmaları mümkün değil. Etrafını çevirmişiz. Hava kararınca, her iki taraf da otomatikman ateş kesiyor. Günün ağarmasını bekliyoruz. Ama kaçmalarını, sızmalarını önlemek için de her türlü tedbiri alıyoruz. Asla kaçmaları söz konusu olamıyor. İşte kimi böyle durumlarda, bizim helikopterler bize mühimmat ve lojistik destek için gerimize ya iniş yapıyor ya da helikopterden alabileceğimiz yerlere malzemeler atılıyordu. Yeri geliyor aylarca arazide kaldığımız oluyor. Böyle destekler olmasa, arazide kalmamız mümkün değil. Bu destekler genelde, havanın kararmasına yakın zamanlarda gerçekleşiyor. Ancak, işin garip tarafı bizim helikopterler bize destekte bulunurken, dağ tepesine kıstırdığımız teröristlere de başka helikopterler aynı desteği sağlı-yordu. Bu helikopterler, Amerikan helikopterleriydi. Oysa, terör örgütüne bu destek sağlanmasa, hiç çatışmaya dahi girmeden, birkaç gün beklesek, adamlar açlıkları ve perişanlıkları yüzünden, kendiliğinden teslim olacaklar. Ama bu bir türlü gerçekleşmiyordu. Biz ne kadar destek alıyorsak, aynı destek onlara da gidiyordu. Bu durumu çeşitli defalar üstlerimize aktarmamıza rağmen, bir türlü önüne geçemedik…"
Evet, belki kelimesi kelimesine böyle değil ama benzeri bir konuşmaydı. O yıllarda Amerika'nın yerleş-tirdiği "çekiç güç" isimli bir gücü vardı ve bu güce bağlı helikopterler sürekli olarak, PKK'ya destek sağlı-yordu. Burns efendi de kalkmış, şimdi PKK'yı terörist örgüt ilan ediyor. Sevsinler…
Yahu yıllardır zaten bu örgütü, sırf Türkiye'ye haddini bildirmek amacıyla siz besleyip palazlandırmadınız mı? Her türlü maddi ve manevi desteği verirken, Avrupa'da daha da gelişip genişlemesi için AB ülkelerine baskı yapmadınız mı? Şimdi neyin kandırmacasını yapıyorsunuz?
Buna karşılık Türkiye'nin bu terörist örgütün belini kırmak için sınır ötesi harekata kalkmasını da istemiyor Burns efendi. Nedeni de, 4,5 yıldır Irak halkı bir kaos yaşıyormuş, bu kaosu Türkiye'nin bir sınır ötesi harekatta bulunup da, arttırmaması gerekiyormuş.
Bak bak bak… Sanki, Irak'taki kaosu biz yaratmışız!.. Utanmasa belki de bunu söyleyecek… Oraya demokrasi getireceğiz diye girip de, kan-gözyaşı ve ölüm getiren siz değil misiniz?
Bir milyona yakın Iraklı'nın ölmesini, 2-3 milyon Iraklı'nın da ülkesinden kaçıp, komşu ülkelere iltica etmesine yol açan siz değil misiniz?
Sonra da kalkıp, işgal ettiğiniz ülkenin direnişçilerini, sizden kurtulmak için verdikleri milli mücadelelerine karşı çıkıp da, onları da terörist ilan edip, onlara yönelik yeri geldiğinde jet uçaklarınızla katliam diye nitelendirilebilecek saldırılarda bulunan da siz değil misiniz?
Hem adamları kendi ülkelerinde, sırf kendi ülkelerini sizden kurtarmak için yaptıkları mücadeleyi teröristlik olarak nitelendireceksiniz, hem de onlara yönelik katliam girişiminde bulunacaksınız, öte yandan PKK'nın yaptığı saldırılara karşı, Türkiye'nin sınır ötesi harekatına karşı çıkacaksınız.
Ama bizde adam gibi bir siyasi otorite olsaydı, bu kadar aleni bir şekilde salak yerine konulmamız da asla söz konusu olamazdı.
Amerika, İran'a söz geçirebildi mi? Adamlar, günlerce Kandil dağını bombaladı da, gıklarını dahi çıkaramadılar.
Biz, tek kurşun dahi atmaya çekinir olduk. Koskoca Türk milletini böylesine bir duruma düşürenlere de yazıklar olsun.
Burns efendi bu arada Türkiye'nin, İran ile yaptığı doğalgaz ve petrol anlaşmasına da karşı çıkıyor ve bir an önce bu anlaşmaları iptal etmemizi istiyor.
Adam açıkça deme-ye getiriyor ki, "Bizim size verdiklerimizle yetinin. Biz ne söylersek onu uygulayın. Gözünüz daha fazlasında olmasın. Yoksa sizi yönetmemiz zorlaşabilir!.."
Yıllar yılı, Türkiye'yi idare etmeyi öylesine alışmışlar ki, kendi bilgileri ve istekleri dışında attığımız her adım adamları adeta çıldırtıyor. Hemen karşı tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Bu durum 1 Mart tezkeresinin geçmemesinden sonra, Türkiye'ye haddini bildirmek için daha bir yoğunlaşmadı mı sanki?
Birden bire Türkiye aleyhine, hem PKK cephesinden, hem de çeşitli dünya ülkelerinde bir anda karşı tepkiler gelmeye başladı. Sanki bunlar tesadüfi.
Adamların en büyük kozlarından biri PKK'yı bize karşı kullanmanın yanı sıra, sürekli Ermeni sopasını da bize karşı göstermek.
Türkiye'nin en küçük bir başkaldırısında, hemen Ermeni sorununu ısıtıp önümüze sürüyorlar. Yok kongrede Ermeni tasarısını geçiririz, yok bilmem hangi ülkenin meclisinde Ermeni soykırımının kabul edilmesini sağlarız, diye sürekli tehdit altında tutuyorlar bizi.
Acı tarafı da, yıllardan beri böylesine bir engellemenin, böylesine bir tehditin altında yaşamamıza karşın, önümüze atılan bir iki bizden yana karara yenik düşüp, adamların her söylediğini kayıtsız şartsız kabul ediyoruz.
Sonra da, çeşitli özel günlerde, milli bayramlarda, kurtuluş günlerinde, Türklerin ne kadar kahraman, ne kadar cesur, ne kadar gözüpek bir millet olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyoruz. Doğrusu bunlar kendi kendimizi kandırmaktan başka ne işe yarıyor, çok merak ediyorum?
Nerede kaldı Türk Milleti'nin Çanakkale ruhu?
Nerede kaldı Kurtuluş Savaşı'nda sergilediğimiz birlik-beraberlik ruhu?
Yoksa, hepsini Atatürk'ün ardından, toprağa mı verdik?
Unutmayalım ki, cesaretin bittiği yerde esaret başlar.
İnşallah yanılıyorumdur ama sanki son cesaret kırıntılarımızı kullanıyoruz gibi geliyor bana.
Onlar da bitmeden, bir an önce kahramat Türk Milleti olduğumuzu hatırlayalım. Ve, birilerine de artık hatırlatalım… Yoksa, gidişatımız, hiç de iyi değil…
PKK'nın sığındığı bir mağara duvarındaki yazı!..
* BİR ASKER SİZİ GÖRDÜĞÜ ZAMAN DURMADAN ATEŞ EDİYORSA BİLİN Kİ O “ACEMİDİR”... KURŞUNUNUN BİTMESİNİ BEKLEYİN..
* EĞER SİZİ GÖRDÜĞÜ YERDE ATEŞ EDİYORSA, SAKLANDIĞINIZ ZAMAN DURUYORSA O BİR “KOMANDODUR”...
KAÇIN VE CANINIZI KURTARIN..
* EĞER SİZİ GÖRDÜĞÜ ZAMAN ORTADAN KAYBOLMUŞSA VE ETRAF SESSİZSE BİLİN Kİ O “BORDO BERELİDİR” VE MERAK ETMEYİN, KAÇSANIZ DA O SİZİ MUTLAKA BULUR...
Şu sözleri defalarca okudum. Hem gururla hem de gözlerim yaşararak.
Doğru mudur, değil midir bilemem.
Hani nasıl şehir efsaneleri oluyor ya, belki bunlar da dağ efsaneleridir.
Ama kahpe teröriste karşı her zaman insanca davranan ve yeri geldiğinde onların da kendileri gibi ana-baba evladı olduğunu düşünerek, aman dileyene, el kaldırıp teslim olana kurşun sıkmayan Mehmetçiğin, böylesine bir destanı yarattığına da eminim.
Belki de, yukarıdaki yazıya inat, bizleri onurlandıran, gururlandıran tek neden olduğu için, böylesine küçük de olsa dağ efsanelerine bel bağlar olduk.
Zaten, onların oralarda gururla dolaşması, bizlerin de burada rahatlıkla nefes almamızı sağlamıyor mu?
İnşallah sonsuza kadar böyle sürer...