Bir İkindi Manzarası
Kehribar sarısı mevsimde bir şemsin daha zevalini seyretmekteyim. Kızıl ufuklar ikindi vaktinin turkuaz gökyüzünde yalnızlığın müjdesini veriyor. İçimde tarifsiz karmaşık duygular var. Gözümdeyse hapsolmuş damlalar…
Güneşin pencerelerdeki ışıl ışıl yansıması şehri şiir rengine boyuyor. Benimse isimsiz hüzünlerim gönlümde yol alıyor. Onca cümbüş onca ahenk ne haldesin demeden kendi demini yaşıyor. Lal olmuş duygular, pak niyetle ahraza gönül koyuyor.
Bir zamanlar dalında mağrur salınan yaprak şimdi yitik kaldırımlarda sürünmekte… Bir dilenci yırtık ayakkabısının ucuyla savuruyor onu o yana, bu yana. Ne kadar derin mana anlayana. Ağaçlar ise çırılçıplak. Bu gökyüzünün kirini şimdi kim temizleyecek?
Yırtık giysiler içindeki mendil satan kız masum olduğu kadar da arsız. Çiğ sesiyle uyandırıyor beni düşlerimden. “Allah rızası için bir mendil al abla.” diyor yalvarmaya alışkın diliyle. Alıyorum bir paket, cüzdanımdaki bütün bozuklukları döküyorum avucuna. Koyu yeşil gözleri mutluluktan ay kadar büyüyor. Kızıyorum içimden üç beş kuruş için çocuk masumiyetini kirletenlere.
Hafifçe esen rüzgâr gazel yağmuruna sebep oluyor. Uçuşan kuru yapraklar efkâr olup sarıyor ruhumu. Ruhumdaki yalnızlık dizlerimin takatını kesiyor bir an. Yol kenarındaki soğuk banka ilişiyorum isteksizce. Öylesine mendil satan kız çocuğuna dalıyor gözlerim. Koşuyor arabaların yanına, elindekileri uzatıyor “alın” diye. Kapalı camlardan kimsecikler duymuyor onu. Boynu bükük oturuyor kaldırım taşına. Bir sonraki trafik ışıklarında duracak arabaları beklemeye koyuluyor. Hali mutedil.
Elindeki market poşetini yanına koyarak, boş gözlerle gelip gidenleri seyrediyor. Kimselere “Bir mendil alın.” demiyor. Yorulmuş besbelli. Elektrik tellerinde istirahate çekilen serçeler gibi büzüşerek etrafına bakınıyor. O serçeyi ürkütmeden seyrine dalıyorum. Rüzgârda dağılan keçeleşmiş saçlarını düzeltiyor. Sonra hafif dikeliyor, sanki en pahalı kuaförden çıkmışçasına kendini beğeniyor. Galiba çok güzel olduğunu biliyor. İçimden “Zaten bütün çocuklar güzeldir. Seni bu hale getiren sebepler ve kişiler çirkin melek kız. Şimdiden sırtında onca yükün var. Akşam eve gidince seni sıcak çorbamı bekliyor sanki. Belki bir sürü iş yapacaksın ya da paranın hesabını vereceksin” diyorum. Onu seyrettikçe kendime geliyorum. İçimdeki gizli hüznümden sıyrılıyorum. Düşünüyorum. Ona baktıkça aklımdan sıra sıra hayaller geçiyor. Bazen aklımda hikâye kurguluyorum, bazen de gidip onunla konuşma isteği duyuyorum. Sonra vazgeçerek sadece seyrediyorum.
Beyaz lüks bir araba yanaşıyor kaldırıma yakın. Tam kızın önüne. Mendil poşetini alarak ayağa kalkıyor. Meraklı gözlerle ben onu, o arabadan inen süslü bayanı izliyor. Topuklu ayakkabılarıyla uyumlu çantasını omuzuna asınca, kızda poşetini koluna geçirerek süslü hanımı taklit etmeye koyuluyor. Dolaşık keçe saçlarının tokasını sıyırıyor, galiba onunki gibi savrulsun istiyor. Savrulmuyor.
Sonra taklit oyununu bitirerek tekrar kaldırım taşına oturuyor. Süslü hanımın parlak büyük telefonla uğraştığını seyrediyor. Arabasının bagajını açarak oradan bir şey indirmeye çalışan süslü hanımın yanına giderek ayakta dikiliyor. Birkaç saniye onun yüzüne baktıktan sonra, “Benim annem daha güzel.” diye haykırıyor. O an aklından neler geçti bilmiyorum ama ben ve süslü hanım şefkatli bakışlarla onun o güzel yeşil gözlerine dalıyoruz. Merhametli ses tonuyla, “Tabi ki senin annen daha güzel.” diyor kadın. Gururlanıyor kız.
Bizim gönlümüze düşürdüğü bir damla huzurun ve gülden bir tebessümün farkında olmadan dağınık saçlarını tekrar toplayarak arabaların arasına dalıyor, mendil satmak için. “Bir tane alır mısınız?” sesi araba kornalarında kaybolup gidiyor.
Onun ardından baka kalıyorum. Akşamın karanlığı ikindinin üzerine sindiğinde üşüdüğümü fark ediyorum. Sessizce, “Hadi kalk” diyorum kendime “Kelebek ömrü kadar olan bu hayatta yapacak işlerin var. İkindi, gazel ve kız bu günkü dersin olsun. Dünyanın gürültüsünde kaybolan kalbinin sesini dinle ki huzurun miracına yol alasın. Hatırla ki sende bir ömrün ikindisindesin.” Birbirine karışmış duygularımla evimin yoluna düşüyorum dalgın ve suskun.
29.11.2016/ANKARA