Bir Güzeli, Bir Çirkine Verseler…
Anne babanın çocuğuna sevgisi içinde kıskançlık olmayacak tek sevgidir. Bundan dolayıdır ki her insan evladını her şeyin en iyisine layık görür, yerlere göklere sığdıramaz. Kendi hayatında kendisi için yapamadığı pek çok şeye çocuğu ulaşsın ister. Zanneder ki çocuğu yapabilirse kendisi de mutlu olacaktır.Ama aynı sevgi kendi çocuğunu dünyanın bütün güzelliklerine layık görürken, bir başkasının çocuğunda eksik kusur ne varsa en ince ayrıntısına kadar incelemeden de edemez.
Söz konusu evlilikler olduğunda kendi kızı ve oğlu için kendince kusursuz bir eş arar. Kızının gönlüne uygun olan anne-babanın ideallerine uymuyorsa, evliliğin karşısına ailecek bir ordu gibi çıkılır hemen.
Mesela çocukken geçirdiği bir trafik kazasından dolayı bazen erkeğin ayağı biraz aksamaktadır ya da kızın dili biraz tutuktur kekemeliğe yakın… Ya da erkeğin sedefi vardır, kızın gözleri ileri derecede miyoptur… Erkeğin saçının önü açılmıştır, kızda da doğuştan kalça çıkıklığı olabilir mesela…
Gönlü birbirine düşen bu insanların anne-babaları, müstakbel gelin veya damatlarında ahlak, görgü gibi denk olma durumlarına hiç dokunmadan, ilk olarak bedensel engellere takılırlar.
Oysa kimin kaza geçirme ihtimali yoktur şu dünyada, ya da kimin gözleri her sabah uyandığında aynı oranda görme yetisini bir sonraki güne taşıyabilecektir. Kimse bunları düşünmez…
Kızla oğlanın gözü kör olmuştur, zira birisinin onların gözünü açması gerektiğinden iş bitiriciler girer devreye. Mütemadiyen daha sağlam olan tarafın aklına böyle birisiyle yapamayacağı bir süre sonra utanacağı yönünde taciz ateşi açarlar.
Önemli olanın başka şeyler olduğunu unutur herkes. Ruhlar ıskalanır, bedenler yüceltilir, kıyaslanır, horlanır.
Kim kazanır?
Kimse kazanamaz aslında… Çiftler vazgeçerse, bir ömür boyu içlerinde bir ukdeyle yaşarlar.
Başka birisiyle evlenebilirlerse her mutsuzluk anında “gönüllerine uygun olanla evlenmiş olsalardı ne olacağına dair” düşler kurarlar.
Eğer her şeye rağmen evlenmeye karar verirlerse, dinledikleri onca “Sen yapamazsın, bak kendini yakıyorsun!” söylemleri yaşam boyu akıllarının bir köşesinden umulmadık zamanlarda el edecektir.
Anne baba olmak zor iş... Kimselere layık görmediğin kızın ya da oğlun hiçbir zaman senin idealize ettiğin insanla evlenmeyecektir çünkü. Evlense de senin idealin onunkisi olmadığından sen mutluluktan deli olmasını beklerken, her geçen gün gözlerindeki hüzne yeniden yeniye şahit olacaksındır bir ömür boyu.
Herkesin gönlü farklı ve herkesin sınav soruları farklı yerlerden ve yaratıcımızın ilginç bir yakınlaştırma yolu var. Bir güzeli bir çirkine yazıyor çoğu kere. Bir kısayı bir uzuna, bir akıllıyı bir deliye, bir usluyu bir huysuza... Bizim bozmaya çalışmamız da gerekmiyor aslında.
Çünkü bilmiyoruz neyin, kimin için, neye göre daha iyi olacağını. Bize sorarlarsa söyleriz ne düşündüğümüzü, en ince ayarı yaparak sözlerimize. Kendimizi tutamıyorsak birkaç defa yinelemek ve sonrasında hayat oyununu yaratıcımızın yönetmesine razı olmaktır bize düşen…
Gözümüz yönetmenlikte olduğu sürece kendi rolümüzü iyi oynayamayacağımız gibi, herkesin rolüne de çakma bir yönetmen olarak karışmamız gerekmiyor. Çocuğumuz olsa bile, onun da ayrı bir insan, ayrı bir ruh ve ayrı tercihler alanı olduğunu unutmamak azaltır acımızı diye düşünüyorum.
Hem kimin kim için hayırlı olduğunu ya da olmadığını nereden biliyoruz değil mi? Ayrıca güzel ama kime göre? Çirkin ama neye göre ? Demezler mi insana…