Bir Gün Bitip Gidecek Şu Ömür..
Sabah saat 8 gözlerim kendiliğinden açıldı. Aklım takıldı yok yere gözkapaklarımın gözlerimi dünyaya açmasına. Uyurken daha mı huzurluydum? Dünya telaşı içerisinde girerek stres dolu dakikalar yaşamak değildi niyetim ama bir heyecana kapılmadan da geçmiyordu bu fani dünya. Bunca çelişki içinde yaşanılan olaylar mıydı şu dünyayı yaşanılası kılan? Sabah sabah neler de düşünüyordum öyle. Bir uğraş içinde olmadan ot gibi bitmek de insanlara göre değildi aslında. Bir meşguliyet içinde olmak zamanı değerli kılıyordu. Geçmişte ve gelecekte binlerce saat zamanımız olacaktı ama işe gitmek için kalkıp hazırlanmam gerekiyordu bir yandan da. Hafta sonu olsa uyurdum ne güzel diye çok gez aklımdan geçirdim bu fikri. Bu durumla birçok defa da karşılaşmıştım aslında. Hafta sonu işim olmadığı zamanlarda da erken kalkıyordum nedensiz yere.
Hayattan şikâyet etmek için mi bunca sıkıntı stres. Hiçbir olayımız yolunda gitmez mi bizim. Anladığım kadarıyla bu hayat telaşı içinde otomatiğe bağlanmış fabrikalar gibi zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bilinçsizce tükeniyordu yaşam. Hafta sonu geldiğinde ise bir boşluğa düşüp eylemsizliğe maruz kaldığımız zamanlarda sözüm ona dinlenmek için evde oturup ne yapacağını bilemeyen varlıklar gibi kendimizi televizyonun karşısında zamanın geçmesini bekleyerek israfça harcanıyor hayat. Gerçekten istediğimiz, bizi mutlu edebilecek bir takım eylemleri biliyor muyuz acaba? Bunun için hiç düşündük mü şu hayatın tadını son yudumuna kadar almayı? Bunun nasıl olabileceği hakkında bir yorumda bulunduk mu peki?
Hiç çocukken bayramlık ayakkabılarınızla su birikintilerine daldınız mı? Çocukken yemekten büyük zevk aldığınız jelibon şekerlerini tatmayı denediniz mi peki? Ya da yokuş aşağı doğru koştunuz mu içinizdeki adrenali açığa çıkartarak… Çoktandır görüşemediğiniz arkadaşlarınızı arayıp halini hatırını sormayı düşündünüz mü? Bir yere gitmek adına ya da işe gider vaziyette değil de gerçekten yürüyüş yapmak için sokağa çıkıp dolaştınız mı çevrenizi? İnsanların yüzlerine bakıp gülümsemeyi de unutmadan yürümenin hazzını tattınız mı soluksuz? Kendi monoton dünyanızı değiştirme adına yapmış olduğunuz ne var şikâyet etmekten başka? Günlerin hep aynı olduğunu söyleye söyleye elinize bir şeyin de geçmediğini bildiğiniz halde bu durumu değiştirmek adına yaptığınız ne var şu dünyada?
Büyümemek süper bir şeymiş gerçekten. Çocukken düşünmeden içimizden gelen her olayı yapmak her durumda bulunmak için can atardık. Saati düşünmeden zaman kavramının yaşanmadığı aklımızda sabahtan akşama kadar topun peşinden koşturmak ne büyük bir zevkti. O safça tertemiz yüreğimizle sevdiğimiz komşu Hatice teyzenin yeğeniyle oynamış olduğumuz evcilik oyunları.. Bayramlarda el öpmenin bizde meydana getirmiş olduğu bayram harçlığı vesilesiyle kendimizi dünyanın en mutlu çocuğu hissettiğimiz o anlar.. ve niceleri…
Şimdi büyüdük ve her şeyden şikâyet eder duruma geldik. Neydi bizi bu kadar değiştiren? Kendimizi çok meşgul insanlar olarak dünyaya göstererek yapmaya çalıştığımız o tarifi edilemez hayat tarzı içerisindeki nefes alışverişlerimizin sıkıntısını yaşıyoruz şimdilerde. Nefes almak kadar güzel ve yaşamak kadar tatlı ne var ki şu dünyada. Bir gün bitip gidecek şu ömür ve bir tabut içinde elveda bile diyemeden karışacağız toprağa. Nasıl gelip geçtiğini anlamadan bir şikâyet listesini daha geride bırakmadan tebessümle kapatalım gözlerimizi bu dünyaya. Her sıkıntı gelir geçer ve kendimizi bunun esiri haline getirmekle kalırız çoğu zaman. Hayatımızı artık daha güzel yaşamanın zamanı geldi ve geçiyor bile. Bir saniyeniz dahi olmayabilir şu dünyada. Onun için içinde bulunmuş olduğumuz bu saniyenin kıymetini bilelim artık.
Dünya telaşı içerisinde girerek stres dolu dakikalar yaşamak değil artık niyetim. Son nefesime kadar içebildiğim bir yudum suyun bile kıymetini bilmek asıl derdim..