Bir Gönül İnsanı Muammer Bilgiç
Kişi vardır hafızada kalır, kişi vardır gönülde kalır.
Hafızada kalmak için iz bırakmak gerekir. Bu iz müspet de olur menfi de. Peki, gönülde kalmak öyle mi?
Bahse konu kişi Muammer
Bilgiç. Onu seçimlerde tanımayan yoktur. İster onunla aynı düşünün ister farklı ama seçim çalışmaları bakımından diğer adaylardan çok farklı bir yol takip etti. En azından ezber bozdu. Belki, “bazıları” kendince neticesi önceden bilinen bir seçim için beyhude çalışıyordu. Kimine göre “doğru söylüyor ama…” diye başlayan cümleler kuruyordu onun için. Ama o bunlarla ilgilenecek vakti yoktu ve “yüreğinin sesini” dinledi.
Aslına bakarsanız herkesten yüreğinin sesine kulak vermesini istedi. Bazen “Leyla’nın” desteğini aldı, kim bilir bazen de “Leyla’nın” muhalefeti ile karşılaştı. Ama o Leyla’dan vazgeçmedi. Geçemezdi. Çünkü “her şeyin bir insanı sevmekle” başlayacağını biliyordu.
Leyla onun için bir isim değildi. Leyla bir hedef de değildi. Çünkü hedefler ulaşılınca sona eren bir şeydi. O Leyla’da Mevla’yı arayanlardandı. Leylasız yapamazdı. Sadece seçim bölgesindeki insanların değil bütün dünyanın nasıl kurtulacağını hesaplıyordu. Bunun için de bir insanı sevmekle başlayacağını biliyordu.
Ona “yolun uzun ve çetrefilli, sonucu da belli değil gel bu sevdadan vazgeç” diyenler olmuştur. Belki de daha fazla “dünya imkânı” tanıyan da olmuştur. Anca “O” “Bizimkisi bir aşk hikâyesi” diyerek düştü yolara ve “aşkını” aradı günlerce. “Kavuştu mu?” diye sorulan soru çok sıradandı. En azından aradı. Bir şeyler yaptı elinden geldiğince. Ama bazı şeyler insan kudreti ve takatinin çok üstündeydi ve mevcut neticeyi kabullendi. En azında “keşke”si olmayacak bir çalışma içine girdi. Yan gelip yatmadı.
Aslına bakılırsa, kendimiz dışında bir şeyleri sevmekle başlardı çok şey. Bir velinin “İnan da bir kuru dala inan yeter ki” değdi gibi o da davasına inandı. Netice matematiğin bildirdiğinden çok farklı bir şeydi. Buradaki “galibiyeti” ancak bir davaya sahip olanlar anlardı ki bu da rakamlarla ölçülemezdi.
Kendini “kalbi ve kanadı kırıkların” adayı gösterirken “ben buyum” diyordu. Kanadı kırık olanlar en fazla uçamaz ama siz kalbi kırık olmanın ne olduğunu bilir misiniz? Nerden bileceksiniz. Bir divan şairinin “Gönlümde gam var gelme ey neşe/ bir hanede iki misafir olmaz” diye tercüme etmeye çalıştığımız mısralarında da oldu gibi o da kalbinin kırık olmasından pek rahatsız değildi de başkalarının hüznü ile hüzünlenenlerden olduğu için böyle ifade etti meramını. O alışılmış politikacıların “kendisi için bir şey istemiyorum” safsatasına inanmıyordu ve “hepimiz” için istiyoruz diyordu.
Muammer Bilgiç çok ilginç iki seçim çalışması yaptı art arda. Hani o meşhur barajı aşan partilerden birinin adayı olsaydı bu çalışmayla kendisi dışında fazladan iki kişinin daha meclise girmesini sağlardı. Ancak inandığı yolda devam etti. Kavuşamasa da hep Leyla’yı aradı durdu. Madem seviyordu o halde aramalıydı. Çünkü aşk hikâyesinin kahramanlarından biriydi.
Bu bir aday tanıtım yazısı değil. Çünkü seçimlerden sonra yazıldı. Herkesin “galibin”-nasıl oluyorsa- peşinden gittiği bir dönemde seçimleri “aritmetik olarak” kazanamamış biri hakkında kimse yazı yazmaz. Kazansaydı biz yazar mıydık bilmem. Malum her seçimin ardında bir adaya seçilecek kadar oy çıkar, seçildikten sonra o ilçe ve ilin tamamı ona oy vermiş olur. Bu da ayrı bir hikâye konusu. Ama bu konu vicdandan çok cüzdanı ilgilendiren bir konu olduğu için Leyla’nı arayan biri için düşünülmesi bile muhal.
Muammer Bilgiç’çe özel ve siyasi hayatında başarılar dilerim. Keşke her siyasi partinin bir Muammer Bilgiç’i olsa. O zaman birbirimizi daha çok severdik. Bu sevgi de bizi husumetten ve nifaktan korurdu.
Sürçü lisan ettikse affola…