Bir Gezinin Ardından:
“ALMANYA, ALAMANYA, BEN BURADA KALAMAM YA,
ALAMANYA, ALMANYA, RUH KÖKÜMÜ ÇALAMAN YA!”
Sistemlerin ve insanların robotlaştırıldığı, ruh kökünden ayrıldığı, can çekişen, ölüm döşeğinde bir toplum Almanya…
Bu ülkede üç milyon Türk yaşıyor. Resmi kaynaklara göre; 2,9 milyonla eski SSCB ülkelerinden ve 1,5 milyonla eski Yugoslavya topraklarından gelen insanların izlediği belirtiliyor.
Alman ekonomisine önemli katkıları bulunan Müslüman Türk’ün emeği ile ayakta duran bir yaban ėli..
Orta Avrupa'da Kuzey Denizi ile Alpler arasında uzanan bir devlet. Doğusunda Çekoslovakya ve Polonya; güneyinde Avusturya, İsviçre; batısında Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg; kuzeyinde Danimarka ve Kuzey Denizi yer alır. Almanya, birisi Baltık Denizinde, diğeri Kuzey Denizinde iki adaya sahiptir. Baltık Denizindeki Fehmarn Adası 185 km2, kuzeyinde bulunan Sylt Adası ise 99 kilometrekaredir.
Karşılaştırma sitesi, Enuygun .com’un araştırmasına göre, 1.4 milyonu işçi statüsünde olan 3.7 milyon Türk yurtdışında yaşıyor. Tamamına yakını Avrupa ülkeleri olmak üzere, 1.5 milyon Türk ise başka ülke vatandaşlığına geçmiş durumda. Yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşları Türkiye’ye her yıl 4.5 milyon ziyaret gerçekleştiriyor.
Merkezi Almanya'nın Wiesbaden kentinde bulunan Federal İstatistik Dairesince, ülkede yaşayan yabancıların sayısının geçen yıl ilk kez 16 milyonu aştığı bildirildi
Daireden yapılan açıklamada, yabancı kökenlilerin sayısının yaklaşık 16 milyon 48 bin olduğu, bunun da Alman nüfusunun yüzde 19,6'sını oluşturduğu, bu oranın 2005 yılında 18,6 olduğu ifade edildi.
Yabancı kökenlilerin Alman halkına göre daha genç olduğu, göçmenlerin ortalama 34,7, Almanların ise 45,6 yaşında olduğu belirtilen açıklamada, işsiz yabancı kökenlilerin sayısının Almanlara göre iki kat olduğu kaydedildi.
Almanya nüfusunun 2005-2009 yılları arasında, yabancıların Almanya'ya gelişi ve doğumlarla 715 bin arttığı, Almanların nüfusunun ise yaklaşık 1,3 milyon gerilediği ifade edilen açıklamada, 2009 yılında Almanya'da 7,2 milyon yabancının ve 8,8 milyon Alman pasaportu taşıyan yabancı kökenlinin yaşadığı, 2005 yılına göre yabancıların sayısının 96 bin gerilediği, Alman pasaportu taşıyan yabancıların sayısının ise 811 bin arttığı bildirildi.
Bu devlete bir seyahatim oldu. İki evladımı ziyaret öve birkaç etkinlikte bulunmak üzere yola çıktık.
Pasaport işlemlerinde ayrı bir işkence, benim toprağımda bulunan Almanya Başkonsolosluğunda apayrı bir işkence…
Bankalara para yatırmak suretiyle randevu alış, konsoloslukta dik kafa davranışlarla kabir azabı soruları, mahkum duygularla gişe kapılarında aşağılanmak ve EURO karşılığı vize almak, ayrı bir serüven, keşmekeş, çile…
Hanımla birlikte, pasaportlar elimizde, Almanya’ya uçmak üzere İstanbul’dayım.
THY. Dış hatlarda uçacağız. Küçük Mahşer gibi kalabalık bir hava meydanı. Her zaman böyle olduğunu söylüyorlar.
Kapılardan giriş, pasaport kontrolleri ve uçaktayız. Uçağa binmeden, yürüyen merdivenlerde yaşlı hanım bir kaza geçirdi, başı delindi. Geç yapılan acil müdahale, ambulansla hastaneye kaldırılış, uçağın kaçırılışı ve maddenin en büyük rant kapısı olduğu gerçeklerini bizzat yaşamak, gecenin geç saatlerinde bir otele yerleştirilmemiz, ayrı bir macera halinde kara kaplı defterimize yazıldı. Türk Hava Yollarından bir görevli yanımızda olmasına rağmen, otel masraflarını biz ödedik, ödemediler.
Ertesi günü, yeniden İstanbul Hava alanından, Almanya’ya uçtuk. Büyük bir uçak. Tamamı dolu. Hostesler tarafından, “Bulutların üstündeki restoranımıza hoş geldiniz!” yazılı bir yemek menüsü verildi. Menüde içeceklere de yer verilmiş. Alkollü içkiler: whisk, Gin, Votka, Rakı, seçkin Türk ve yabancı şarapları, biralar, meyve suları, meşrubatlar ve sıcak içecekler menüde yer alıyor.
“Türk Hava Yolları uçaklarında, alkollü içeceklerin yeri ne?” diye sormak mümkün.
Siyasi tarihimizde, tarihi olanlara damga vuran, yıkılmışları yeniden inşa eden, olmazları yapan, onların ifadesiyle devrimler yapan AK Parti iktidarının bu mesele üzerinde de titiz durmasını bekleyen insanların sayısı az değil. Türk’e ait uçaklarda, alkollü içki olmamalı. Elâlemin gâvuru içkisini nerede içerse içsin, benim yanımda rahatçı kadehini kaldırmamalı. Sağ tarafımda bulunan koltukta, bir Alamanın içki içmesi, hayatımın en büyük acılarından veya sıkıntılarımdan biri oldu sanırım, bir lokma bile yiyemedim..
Menüde ifadeler; neler yok ki,
Yiyecek, Viski, bira, rakı, şarap;
Şişkin aç mideleri sanki tok ki;
Türk Hava yollarının hali harap.
Şeklinde bir dörtlük yazmak geldi içimden..
On bin metre yükseklikte, bulutların üzerinden süzülerek, Frankfurt Hava limanına indik.
Uçağın kapısından çıkarken, karşımızda pasaport kontrolü için Alman polisleri… Bu da ne, ne oluyor, bu ne küstahlık?... Türk olmayanların dışında, herkese güler yüzle tebessüm ve geç, Türklere ayrı muamele.. Dış kapıya kadar aynı sertlikle arama ve taramalar.. Zaman zaman Alman polisinin Türk uçağının içine kadar girerek, arama/tarama yaptıkları söyleniyor.
Benim uçağımda bu olayın yaşanması ‘kanıma dokundu’ demek isterim..
Yaban ėlde, Almanya’da, gördüklerim, duyduklarım
Kalem elde, Almanya’da, saydıklarım, buyduklarım,
Kelâm dilde, Almanya’da, dost ellere selam salsın,
Diken gülde Almanya’da, peteklere sızma balsın.
ALMANYA, ALAMANYA, SİTEM SENDE KALAMAMYA.
Duyguları ile dökülen mısralar da kendimi buldum.
Bayburt Postası Gazetesinde Zeki Önsöz’ün “Almanya’da Türklerin elli yılı” başlıklı yazısındaki acı gerçekleri aynen gördüm, yaşadım, sohbet ve etkinliklerde canhıraş bir feryatla dile getirenlerin ağlamalarına şahit oldum. Aynı göç içinde bulunan hemşehrimizin yazısından bazı önemli cümleler şöyle:
“Türkler bundan 50 yıl önce, tarihlerinde ilk defa kitleler halinde, ekmek parası kazanma uğruna vatanlarını terk ederek; dili, dini, kültürü, değerleri farklı yabancı bir ülkeye çalışmaya gittiler.
Getirdikleri ve götürdükleriyle çok yazılıp çizilen, bizzat içinde yaşadığım bu göçün, ilk yılları ve günümüzdeki 4 aynı hayat alanını karşılaştırarak değerlendirmek istiyorum.
Türkiye başlangıçta sadece işsiz sayısını azaltmayı amaçlıyordu. Sonraları 10 yılda 140 misli artan işçi döviz transferleri nimet kabul edilmeye başlandı. Nitekim Türkiye 1971 yılında 677 milyon dolarlık ihracata karşılık, 1 Milyar 171 milyon dolarlık ithalat yaptı. Dış ticaret açığı, 494 milyon dolardı. Aynı yıl Türk işçilerinin gönderdiği döviz, 471 milyon dolardı. 1972 yılında ise, dış ticaret açığı 615 milyon dolardı. Türk işçilerinin gönderdiği döviz, 740 milyon doları buldu.
Ne yazık ki; gurbet ellere ekmek parası için giden bu vatan evlâtlarına yıllar içinde ‘’döviz yumurtlayan tavuk’’ gözüyle bakılmış, onların sorunlarıyla gerektiği gibi ilgilenilmemiştir. Onlar karşılaştıkları çoğu sorunları kendileri çözmüşlerdir.
Almanya, 31 Ekim 1961’de basit bir anlaşmayla başlattığı işçi alımını 1973’de durdurdu. Bu tarihte Almanya’da resmi yoldan gelen 599 bin Türk işçisi vardı.1973’den sonra Türkler aile birleşimi ve yasa dışı yollardan Almanya’ya gelmeye devam etti. 80’li yılların başında Almanya’nın ‘’Geri Dönüşü Teşvik Yasası’’ ile bir bölüm göçmen Türkiye’ye döndü.
Türkler Almanya’ya geldiklerinde çok zor şartlar altında yaşadı. İşçi yurtlarında kalabalık koğuşlarda yattılar. Banyo, tuvalet ve mutfağı müşterek kullandılar. Saat başı az bir ücretle, cumartesi, pazarlar da dâhil çalıştılar. Almanca bilmedikleri için en doğal isteklerini bile dile getiremediler. Daha sonraları, çocuk parası yasası yüzünden çocuklarını Türkiye’den yanlarına getirdiklerinde kötü evlerde oturdular. Bu evlerde banyo ve tuvaleti komşularıyla kullandılar. Berlin, Köln, Frankfurt gibi büyük şehirlerde Türk ‘’ Getto’’ları oluştu. ‘’Getto’’ eskiden Avrupa şehirlerinde etrafı çevrili, sevilmeyen Yahudilerin mahallelerine verilen addı. Türkler Avrupa’nın yeni Yahudileri olmuştu. Türkler, Almanlarla kaynaşmadı. Çünkü Alman yönetim ve toplumu Türkleri kendi içlerine almak için mevcut engelleri ortadan kaldırmadı. Almanlar ucuz bir işgücü olarak ülkelerinde çalışan ve ekonomik kalkınmalarında büyük pay sahibi olan Türkleri küçük gördü ve dışladı. Türkler, kendi dünyalarına çekilerek yaşadı.
Yıllarca aynı toplumda Almanlarla yaşayan Türklerden Alman devleti her türlü vergiyi aldığı halde onlara götürülen hizmetler baştan savma kabilinden oldu. İş hayatında, eğitimde, sosyal hizmetlerden yararlanmada hep ayrımcılık gördüler. Yabancılar yasası, kalma izni, taşınma izni, çocuk parası yasası, gibi yasalar onların hayatını daha da güçleştirdi. Yabancılar polisi, problem çıkaran yabancıyı hemen kapı dışarı etti. Türk göçmenler Alman toplumunda ikinci sınıf insan olarak görüldüler.
Yurtlarından, kültür ve değer dünyalarından kopan insanlarımız geldikleri ülkenin dil, din, tarih ve değerlerine yabancı oldukları için kendi hayatlarında tutarlı süreklilik sağlayacak ilişkiler oluşturamadılar. Eski toplumlarından kopma; büyük bunalımlar, suçluluk duyguları ortaya çıkardı. Bu da göçmen insanının yaşamının kuşku, korku, bunaltı, depresyonla geçmesine neden oldu. Almanların göçmenlere ön yargılı davranmaları ve dışlamaları göçmenlerin kendilerine olan güven duygularının hızla çözülmelerine ve kimlik krizlerine neden oldu. Almanya’da çeşitli kliniklerde göçmen Türkleri muayene ve tedavi eden bir psikiyatrisi, ‘’Göçmenlik yaşantısının genelde ruhsal örseleyici bir niteliği olduğunu ve bunun çeşitli ruhsal ve bedensel hastalıklara sebep olduğunu’’ belirtmektedir.
Yeni bir kültür çevresi içinde büyüyen Türk çocukları ebeveynlerinin kültür ve değer dünyalarıyla ile çatıştılar. Birinci nesil göçmen Türklerin, çocuklarına kendi kültür ve değerlerini aktaramamaları kopuş sürecini daha da hızlandırdı.
Almanların sevmedikleri işleri yabancı işçiler yaptı. Turuncu üniformalarıyla şehirleri temizleyen ve çöp toplayanlar, fabrikalarda zor işleri yapanlar genellikle Türkler oldu. Türkler, mesleki uzmanlıkları olmadığı için genellikle yardımcı işçi olarak çalıştılar.
Anadolu’nun köy ve şehirlerinden bir sanayi toplumuna gelen Türkler, her sahada karşılaştıkları sorunları çözmek için çok çaba harcadılar. Almancayı bilmemeleri, eğitimlerinin yetersiz oluşu, içinde bulundukları toplumla az iletişim sağlamaları ve medyayı az izlemeleri de güçlükleri idi. Türklerin sorunlarını çözmek için başvurdukları Türk ve Alman kurumlar olmakla beraber, bunlar yeterli olamadı. Türkler, gurbetteki en belirgin özellikleriyle; kendi aralarında yardımlaşma ve dayanışmayla sorunlarını çözmeye çalıştılar.
Türkler, Alman toplumunda geleneği olan yabancı düşmanlığı ile karşılaştılar. Her seçimde yabancı düşmanı partilerin Türkleri hedef alan afişleri duvarlara asıldı.1990’larda iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Nazi grupların başlattığı yabancı düşmanlığı dalgası Türklere yöneltildi. 1992’ Mölln’de,1993 ‘de Solingen’de Türklerin evleri yakıldı ve 8 Türk hayatını kaybetti. Son yıllarda faili meçhul 7 Türk seri cinayetinin de Türk düşmanı ırkçı Naziler tarafından yapıldığı, Alman İstihbarat Örgütü üyelerinin de cinayet şebekesinin içinde olduğu Kasım 2011’de ortaya çıktı.
1975 yılında Almanya’da okul öncesi çağdaki çocuklarımız 75.000 civarında idi. Bu sayının ancak %3’ü anaokullarına gidebiliyordu Okula giden çocuklarımızın sayısı 94.635 idi. Bu öğrencilerin devam ettikleri okul tiplerine göre sayıları şöyle idi;
Grundschule ve Hauptschule (1- 9.sınıflar) 84.956 %89,7
Realschule(5-10.sınıflar) - 3.346 - %3,5
Gymnasium(5-13.sınıflar) - 1.192 - %1,3
Berufschule(Meslek okulları) - 3.161 - %5,5
Bir okul bitirmeden tasdikname ile ayrılan veya bir meslek eğitimine başlayamayan çocuk ve gençlerin sayısı da 62.914 idi.(4)
Türkler Almanya’ya bir ev, iş yeri parası biriktirmek için geldiler. Bu amaçla yıllarca çalıştılar. 1970’li yılların Türkiye’si Almanya ile mukayese edilemezdi. Almanya o yıllarda iktisaden gelişme ve refah dönemini yaşıyordu. Yollar, sağlık sistemi, bolluk, düzen, temizlik, devlet dairelerindeki çalışma Türklerin Almanya’ya gıptayla bakmalarına neden oluyordu. Türkiye’ye izine geldiklerinde kendi yaşantılarını söylemeyip, Almanya’da gördükleri üstünlükleri, ballandırarak anlattılar. Türkiye’de havaalanlarında, sınır kapılarında, devlet dairelerinde yaşadıkları düzensizlik, bürokrasi ve rüşvetle canlarından bezdiler. Almanya’ya aile üyelerini de yanlarına alan Türk işçilerinin yurda kesin dönüşleri hep ertelendi. Ama gelecek için tek istekleri; günün birinde vatanlarında ev bark sahibi olup huzurla orada yaşamaktı. Bu amaçla başlangıçta birikimlerini devletin güvencesi altında olan projelere yatırdılar.
Türkiye, işçilerin birikimlerini değerlendiremedi. Kurulan işçi şirketlerinin hiçbiri başarılı olmadı. Toplanan paralar çarçur edildi. Dövize ihtiyaç duyulan yıllarda Merkez Bankası yurt dışındaki işçiler için vadeli döviz hesapları açtı. Yatırılan bu paraların Almanya’da vergilendirilmeyeceğine söz verilmesine rağmen, Merkez Bankası’ndaki hesap bilgileri Almanların eline geçti ve bankada hesabı olan işçiler Alman Devleti’nin takibine uğrayarak yüksek cezalar ödedi. Bu projede başarısızlıkla sona erdi. Sonra sahneye dini motifler kullanarak faizsiz, ancak kâr payı dağıtacağını söyleyerek para toplayan Türkiye’den gelen çakma holding temsilcileri çıktı. Binlerce Türk işçisi yıllarca alın teriyle, gayretli çalışmalarının karşılığı zorlukla biriktirdiği parasını sahtekârlara kaptırdı.
Diğer bir başarısızlıkta, Türkiye’nin vatandaşlarını Alman vatandaşlığına geçmeye teşvik etmesidir. Almanlar, Alman vatandaşlığı için Türk vatandaşlığından çıkmayı şart koştular. Türkiye, Alman vatandaşlığına geçip, yeniden Türk vatandaşlığına aldığı Türkler konusunda hiçbir devlete hesap vermemesi gerekirken, yeniden Türk vatandaşı olanların bilgilerini(vukuatlı nüfus kayıt örneği ile) Almanlara verdi. Almanlar da bu Türkleri Alman vatandaşlığından çıkardı.
2011 yılında Almanya’da 3 milyonu aşkın Türk yaşamaktadır. Bu sayının 700 bini Alman vatandaşlığına geçmiştir. Türkler Türkiye’ye yaptıkları yatırımlar başarısız olunca Almanya’da kendi iş yerlerini kurmaya ve ev almaya yöneldiler. Almanya’daki Türk girişimcilerin sayısı 70 bin civarında olup,115 sektörde faaliyetlerini sürdürmektedir. Türklerin işletmelerinde 451.000 kişi çalışmakta, bu işletmelerin cirosu 40,5 milyar Euro’dur. Türklerin Almanya’da satın aldığı gayrimenkullerin sayısı 250 bini geçti. Her 3 Türk hanesinden biri kendi evinde oturmaktadır.Bir başarı öyküsü olan döner, Almanların milli yemeği haline geldi. Çeşitli şehirlerde tapusu DİTİB’e (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) ait cami sayısı 1000’e yakındır.
Birinci nesil Türkler çalıştıkları meşakkatli işler ve ruhsal sorunlarıyla yıpranıp emekli olabildiklerinde çok az bir emeklilik maaşı aldılar.
Türkler yerel seçimlerde dâhil seçme ve seçilme hakkına sahip olmadı. Alman Meclisi Kasım 2011’de Türklere çifte vatandaşlık verilmesini kabul etmedi. Yabancılar Meclisi, Uyum Meclisi gibi yabancıların seçtiği meclisler göstermelik kuruluşlardır. Alman vatandaşlığına geçmiş Türkler Alman partilerine girerek; şehir, eyalet ve Federal Meclis’lerine girdiler. Federal Meclis’te bir partinin eş başkanı ve çeşitli partilerde 5 milletvekili Türk kökenlidir. 5 eyalette 21 Türk kökenli eyalet meclis üyesi ve 2 eyalette 2 Türk kökenli bakan görev yapmaktadır. Avrupa Parlamentosu’nda 2 Türk kökenli üye vardır.
Almanya’da 2007’de uygulamaya konulan Yabancılar Yasası, Almanya’da yaşayıp Türkiye’den evlenenlerin, Türk gelin ve damatları Almanya’ya getirmesini engelledi. Almanca sertifikası almadan Türkiye’den gelmesi engellenen bu gelin ve damatlar için Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurslar veriliyor. Alman vatandaşı olsa da Türklere zorluk çıkarılıyor. Almanlar ve diğer yabancılar ise herhangi bir ülkeden aldığı eşini Almanya’ya getirmekte güçlük çekmiyor. Baden Württemberg eyaleti Alman vatandaşlığına geçiş için aşağılayıcı vicdani test yasasını yürürlüğe koydu.
31.12.2005 tarihinde Almanya’da 0-25 yaşları arasındaki genç nüfusumuzun sayısı (Alman vatandaşlığına geçmişler hariç) 621.914 olup, 5 yaş altı çocuk sayısı 27.694’dür. 2005-2006 öğretim yılında bütün Almanya okullarında 400.239 Türk öğrenci okumaktadır. Bu öğrencilerin okul tiplerine göre sayı ve oranları ile buna karşılık aynı okullardaki Alman öğrencilerin oranları şöyledir:
Schulkindergarten-Vorklasse (Okul öncesi) 2.477
Grundschule(1-4.sınıflar) - 156.428 - %39
Hauptschule(5-10.sınıflar) - 94.076 - %39 - (Alman öğrenci %15)
Realschule(5-10.sınıflar) - 44.118 - %18 - (Alman öğrenci%22)
Gesamtschule(Karma okul) - 34.967 - %13 - (Alman öğrenci% 16)
Gymnasium (5-13.sınıf)Lise - 26.734 - %11 - (Alman öğrenci %42)
Sonderschule(Özürlü Ok)Genel - 26.080 - %11 - (Alman öğrenci %6)
Görüldüğü üzere ilk okuldan sonra, karma okulun aynı bölümünü de sayarsak her iki Türk çocuğundan biri Hauptschule’ye gitmektedir. Üniversite ve yüksek okullara geçiş imkânı veren Gymnasium’larda okuyan çocuklarımız %11 iken, bu oran Alman çocuklarda yüzde kırk üzeridir. Özürlüler okuluna, özellikle öğrenme özürlüler okuluna giden çocuklarımızın oranı Alman ve diğer yabancılara göre yüksektir. Bazı ilkokulların bünyesinde bulunan Shulkindergarten(Okul anaokulu) ve Vorklasse(Okul öncesi sınıf) yaygın değildir ve çok az Türk öğrenci devam etmektedir. Almanya üniversitelerinde 2005/06 öğretim yılında 22.419 Türk öğrenci okumaktaydı. Bu sayı 1982/83 öğretim yılında 8.254 idi.(6)
Federal İş Ajansının verilerine göre; 2010 yılında Türk İşgücünün % 73’ü, işsiz vatandaşlarımızın ise % 82’inin bir mesleki niteliği bulunmamaktadır.3 Türk gencinden biri meslek öğrenirken, bu oran Almanlarda 3 de 2 ‘dir. Türklerde suç işleyenler genellikle 30 yaşın altındaki eğitimsiz, mesleksiz gençlerdir.
Suç işleme oranı Türk gençlerinde 34,4 iken, Alman gençlerinde bu oran 18,6’dır.
Yukarıdaki rakamlarla 1974 yılındaki rakamları karşılaştırdığımız zaman Türk çocuklarının eğitiminde olumlu bir yol aldığımız söylenemez. Bunun bâzı önemli nedenleri; Almanlar, Türk çocuklarına ev ödevlerine yardım ve ek ders geliştirme kurslarını kaldırdı. Türk çocuklar okul öncesi eğitim imkânlarından yararlanamadı.
Alman eğitiminin kalitesizliği Pisa raporu ile; Alman okullarında yabancı çocuklarına ayırımcılık yapıldığı ve fırsat eşitliğinden yararlanamadıkları da Birleşmiş Milletler raporlarıyla ortaya kondu.
Alman okullarında Türk çocuklarına isteğe bağlı verilen Türkçe anadil derslerinin kaldırılma sürecine gidildi. Bazı eyaletlerde Türkçe, müfredattan kaldırıldı ve okullarda Türkçe konuşulması yasaklandı.
Türkiye, Almanya’daki Türk vatandaşlarına bulundukları ülkeden seçimlerde oy kullanma hakkını bir türlü gerçekleştiremedi. Hâlbuki daha yeni devlet olan bâzı ülkeler bile Almanya’daki vatandaşlarına bu imkânı sağladı
Türklere asıl darbe ise Türkiye’den gelen dolandırıcılardan oldu. Fakirlere yardım yapacağız diye, Türk işçilerinin dini duygularını istismar ederek yardım parası toplayan‘’ Deniz Feneri’’ derneği kanalıyla Türkiye’ye 50 milyon Euro aktarıldığı ve bu paranın Türkiye’de buharlaştığı Alman mahkemeleri tarafından karara bağlandı. Almanya’daki dernek yöneticileri mahkûm edildi. Türkiye’deki dava henüz devam ediyor.
1980 yılından itibaren Almanya’da sayıları 50’yi bulan yeşil sermaye holdinglerinin işçilerimizin yaklaşık 30-40 milyar Euro’sunu topladığı tahmin ediliyor. Bu para da buharlaştı. Alman mahkemeleri bu işi nitelikli dolandırıcılık sayarak, bu holdingleri mahkûm etti. Bu kararların Türkiye’de tanınması için açılan davalardan sonuç çıkmadı.
SONUÇ / Türklerin Almanya’ya göçü bir ‘’saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra’’ öyküsüdür. Birinci nesil göçmenler, yabancı bir ülkeye gelmelerine ve uzun yıllar burada kalmalarına rağmen vatandan ve vatan kültüründen kopmadılar. Almanya’nın ekonomik kalkınmasına gayretli, çalışkan ve ucuz işgücü olmalarıyla büyük katkı sağladılar. Almanya’ya göç eden birinci nesil Türkler, tasarruflu yaşayarak ailelerine baktıktan sonra Türkiye’deki yakınlarına yardım ettiler. Dövizleriyle Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı oldular.
Türkiye’de Almanya hakkında anlattıkları ile şehirden köylere Türk insanlarında istekler devrimi ve değişim rüzgârları başlattılar. Ama Türkiye’de ‘’Alamancı’’ Almanya’da ‘’Auslaender’’ ( Yabancı) diye aşağılandılar. Almanya’daki Türkler, her iki devletin de ihmalleriyle birikimlerini dolandırıcılara kaptırdı. Bu nedenle, hastanelere düşenler, hayatına kıyanlar görüldü. Göçmenler, Türkiye ve Almanya’da seçimlere katılamadılar. Türkiye, Almanya’da Türklerle ilgili ırkçı, dışlayıcı politikaları engelleyemedi. Bütün olumsuzluklara rağmen, Türkler atılgan, esnek, iletişim yetenekleri ve girişimci ruhlarıyla kendilerine iş ve başarı alanları yarattılar.
Ancak, Türklerin Almanya’da asıl zorlandıkları alan, sosyal hayat ve eğitim oldu. Çünkü Almanlar yabancıları, özellikle Türkleri dinî ve tarihî arka plan nedeniyle dışladılar. Hükümetler, şehir yönetimleri Türkleri içlerine alacak, uyumu kolaylaştıracak politikalar üretmedi. Türkler bu ayırımcı bakışın cezasını özellikle çocuklarının eğitiminde yaşadı. Türk çocukları Alman okullarında dışlandı ve fırsat eşitliğinden yararlanamadı. Az da olsa başarılı Türk çocukları olmakla birlikte, ikinci, üçüncü nesil çocukları genellikle eğitimsiz, mesleksiz ve kimliksiz kaldılar. Almanya azalan nüfusu yüzünden kendi geleceği olabilecek Türk çocuklarını iyi eğitemedi.
Almanya’ya Türk işçi göçünün 50.yılı nedeniyle yaptığımız bu değerlendirme, götürdükleri getirdiklerinden fazla olan göçün; acı bir öykü olduğunu ortaya koyuyor.”
Kaynakça;
*Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara,1975
*Bundesanstalt für Arbeit,Presseinformation, Nürnberg, 4.7.1974
*Serol Teber, Göçmenlik Yaşantısı ve Kişilik Değişimi, Ortadoğu, 1993
*Eğitim Baş Müşavirliği, T.C Almanya Büyükelçiliği, Bonn,1976
*Faruk Şen v.d, Avrupa Birliği ve Almanya’da Türk Girişimciler
“Almanya göçü, yarası, kangren haline gelmiş meseleleri bundan daha güzel tahlil edilemez” desem, haksız sayılmam.Zeki Önsöz, kelamların önsözünü, en güzel şekilde sıralamış. Almanya’nın Manheim, Ludwigshafen, Ravensburg, Ulm, Wedingart isimli şehir ve köylerinde, dernek lokallerinde, ev sohbetlerinde, düğün cemiyetlerinde, Cuma saati toplantılarında ve ziyaretlerde bu meseleleri görüştük, anlattık, dertleştik ve aynı feryatları dinledik. Aklı başında olan, imanlarını koruyan, çocuklarını camiler ile cemaatlerin kucaklarına atan, kazandıkları ile işyerleri açan Türkler dışında, kendilerini kaybeden, çocuklarını ve ailelerini, benliklerini yitiren, değerlerinden uzaklaşarak Alman kültürü içinde asimile olan nicelerini anlattılar, yakinen gördük. Suç oranlarında; Türk gençlerinin % 34,4 rakamında başta olması, büyük bir felaket ve tehlike çanları değil midir? Gelen döviz,kazanç kapıları, girdiler, Türk işçilerinin büyük işyerlerine sahip olmaları yanında, bu acı gerçeği, makalede yer alan feryatları nasıl karşılar, ne yapmak isteriz?
Çok sayıda yurttaşın kabuk değiştirdiklerini, benliklerini, dinlerini, imanlarını, milliyetlerini, ruhlarını, kültür değerlerini, gelenek/göreneklerini tamamen kaybedenler yanında, imanlarını kale gibi muhafaza eden, yeni nesilleri murakabe altında bulunduranları da görmek, yanan gönüllere su serpiyor.
Milyonlarca EURO, bankalardan yüksek faizle alınarak cami yerleri satın alıp yaptıranlar, yıllardan beri faiz ödeyenleri, kendi aralarında dernekler kurarak, birleşip çeşitli faaliyetler yapanların etkinlerine katıldım, konuşmalar yaptım, şiirler okudum, dertlerini, feryatlarını, şikâyetlerini dinledim. Dert ve hastalık aynı,acılar aynı.. Almanlaşmak, yeni nesli kaybetmek, Türkiye’ye dönememek, boğaz tokluğuna çalışmak, yılda bir kere olsa bile tatile gelememek aynı feryatlar…
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan/denetlenen, kadroları tayin edilen Yavuz Selim camisi karşısında bir kilise var. Caminin minaresi, kiliseden aşağılarda, yukarılara müsaade etmemişler. Dışarıya ezan yasak, tüm camilerde izanlar yasak… Cuma günleri camiler dolup/taşıyor. Sılada vatan gibi bu camiler. Bir süre olsa bile; beraberce kucaklaşıp, birbirlerine sarılıyor, cami altında bulunan kantinde çay, kahve içip dertleşiyorlar. Vatan hasretini,bir nebze olsa bile burada gideriyorlar. Camilerin bir kenarında kitapevleri var, ihtiyacı olanlar buradan kitap alıyorlar.
Almanya’da bulunduğum 46 gün içinde, çok sayıda şiirler yazdım. Bazılarını yaban ėlde, sohbet toplantılarına katılanlara okudum. Kendilerini, yaşadıkları hayatı kendilerine
Şiirle yansıttım. İşte onlardan biri ile yazımızı noktalayalım:
ALMANYA, ALAMANYA...
Bir ülkeyi düşünün, kilise; çan sesleri;
Kısa kalmış minare; çıkmaz ezan sesleri.
Camilerde Müslüman; başında var fesleri;
Vatana hasret kalmış; gönülde hevesleri.
İŞTE BURA ALMANYA, ALAMANYA BURASI,
BURASI ALAMANYA; İŞTE BURA ALMANYA:
Yaban ėl, yaban Devlet, milyonca Türk yaşıyor,
Müslime düşman Millet, ensesini kaşıyor,
Tedavisiz bir illet, sabırları taşıyor,
Rahat içinde zillet, bilen varsa şaşıyor.
BURASI YABAN YURDU, İMANA SOKMAN KURDU;
BÂTIL SİNEDEN VURDU, DÜŞMAN YİNE KUDURDU.
Ren Nehri kıyısında, Ahmet, Mehmetler gezer,
Bilinmez sayışında, hasret sevdayı ezer,
Alaman ayısında, kin ile nefret sezer,
Yılların Mayısında, can-ı canandan bezer,
HASRET İÇİNDE HASRET, HAYAT-I EBET KASVET,
MUHTACIZ YÜCE VAHDET, KURTARICI İBADET.
Ruhu ölmüş insanlar, robot gibi çalışır,
Hakki bölmüş insanlar, haramlara alışır,
Yalan gülmüş insanlar, gerçeklere bulaşır,
Çöle dönmüş insanlar, âşık gibi dolaşır.
TİTRE VE KENDİNE DÖN, BÂTILA VERMEYIN YÖN,
MAZİNİ HATIRLA DÜN, KÖZ OLAN ATEŞTE SÖN.
Kapitalist zihniyet, insan maddeye esir,
Çıkmaz sokak yollarda, kesir içinde kesir,
Değerliler kenarda, olamıyor müessir,
Değersizler her yanda, imanlar Rabb-i Yessir.
BENLİĞİNİ UNUTMA, HARAM LOKMALAR YUTMA,
NEFSİN SAKIN UYUTMA, KEM OLAN SAFI TUTMA.
Kabından çıkan Türkler, Almanya modasında,
Yeni yetişen nesil, gafletin odasında,
Asalet aranıyor, eş ile kocasında,
Kayıtları arayın, Masonlar Locasında.
ALMANYA´DA YERLEŞTİK, ALMANLARI DA GEÇTİK,
HAK YOLUNDA BİRLEŞTİK, HAKKIN YOLUNU SEÇTİK..
Milyonlarca insanlar,Anavatandan uzak,
Ezana hasret canlar, bekliyor binler tuzak,
Damarda asil kanlar,haramla besleniyor,
Yara alan imanlar, feryatla sesleniyor.
YABAN ÜLKEYE GELDİK, GELENEK, ÖRFÜ DELDİK,
DÜŞMANI ŞİMDİ BİLDİK, HİZMETTE COŞAR SELDİK.
Yıllar sonra bilinmez, Nesl-i Cedit gelecek,
Gerçek, doğru silinmez, bunu tarih bilecek,
Müslüman’ın gür sesi, karanlığı delecek,
Karamsar olma dostum, ağlayan göz gülecek
YARIŞ, NEFSİNLE YARIŞ, KARIŞ, KEMÂLE KARIŞ,
VARIŞ, SONSUZA VARIŞ, ÇALIŞ, GAYRETLE ÇALIŞ.
Hıristiyan Almanya, bak Müslüman oluyor,
İbadette yarış var, camilere doluyor,
Binlerce yerde mescit, itikâfta kalıyor,
Secdelerde ak alın, Allah deyip soluyor.
ZAMAN ZEVÂL İÇİNDE, SIRLAR DOLU NİÇİNDE,
DOLU ALIP VERMEDİK, GÜNAHLARI SİLMEDİK.
İman-ı kâmil olmak, erenler kapısında,
Yok olan kaba dolmak, kemâlat tapusunda,
Cihatta yolda kalmak, Yaratan yapısında,
Arayıp Hakki bulmak, kaderin yazısında.
DÜNYAYA BOŞ GELMEDİK, KENDGİMİZİ BİLMEDİK.
DOLU ALIP/VERMEDİK, GÜNAHLARI SİLMEDİK.
Kırılsın kelepçeler, gelsin adil hürriyet,
Tarih yazsın lehçeler, doğru bilsin zürriyet,
Verilsin dilekçeler, boş kubbe, semâlara,
Tutulsun küpeşteler, nağmeler namelere.
MÜSLÜMAN RAHAT MISIN, ECDAT SENİ BEKLİYOR,
DOĞDU BEKLENEN NESİL, DAVADA EMEKLİYOR.
KEMÂLİ Almanya´´da, yasadı, gördü, yazdı,
Daha neler var, neler, anlatılanlar azdı,
Yalanı gerçek deler, anlayanlara sazdı,
Gam zedeler, yaralar, hayali çukur kazdı.
ALAMANYA. ALMANYA, HAKİKAT İŞTE BU YA,
HAKİKAT İŞTE BU YA, ALAMANYA ALMANYA.
ALMANYA, ALAMANYA, RUHUMU ÇALAMAN YA;
ALAMANYA, ALMANYA, BEN SENDE KALAMAM YA!
KEMÂLİ ( İLHAN YARDIMCI) -28 EYLÜL 2012/CUMA)ALMANYA –
Almanya’dan çok sayıda gazete, dergi ve basılı malzeme getirdim. Bunlardan bir tanesi GEOEPOCHE isimli, lüks kâğıda basılmış bir magazin dergisi. Osmanlı tarihine, padişahlarına, manevi değerlerimize hakaret üstü saldıran bir dergi. Ayrıca Ermeni meselesinde taraflı ve yalan yayınla mideleri bulandıran, akılları karıştıran bir çıfıt yayın organı. 56 sayılı bu dergiden bizim Almanya konsolosluğumuzun acaba haberi var mıdır?
(www.geo-epoche.de internet adresinden bakılabilir.) Bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar düzenbaz bir yayın organı olamaz. Dikkat çekmek isteriz.