Bir Facianın Hikayesi
Osmanlıların Trablusgarp Savaşı ile uğraştıkları (1911) esnada Rusya’nın çabaları ile Bulgaristan ve Sırbistan arasında, Osmanlıların balkanlardaki
topraklarını paylaşmak için imzaladıkları Balkan Birliği anlaşmasına daha sonra Yunanistan ve Karadağ’ın da katılımı ile bu dört küçük ülke Osmanlılara karşı bir ittifak cephesi oluşturdu. Devam eden Arnavutluk isyanı nedeniyle bazı isyancıların Karadağ’a sığınmaları üzerine Osmanlı Hükümeti 3 Ekim 1912’de Karadağ’a asker sevk etti. Bulgaristan-Yunanistan-Sırbistan ve Karadağ hükümetleri Osmanlı Hükümeti’ne ortak bir nota vererek; “üç gün içinde eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit’e muhtariyet vermesini” istemişlerdir. Osmanlılar bu talebi reddettiği için 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın sonra adı geçen; Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ında 13 Ekim 1912’de Osmanlı Devletine saldırması ile 1. Balkan savaşı başlamış oldu.
Osmanlılar siyasi ve askeri bakımdan bu savaşa hazır olmadıkları gibi bir savaşın üstesinden gelecekleri ahlaki donanımdan da yoksun düşmüşlerdi. Savaş başladığında ünlü Gazi Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında “büyük kabine” denilen hükümetin Harbiye Nazırı Nazım Paşa’da Başkomutan vekili, Ermeni Noradungiyan Efendi ise Dış İşleri Bakanıydı. Büyük kabine, Balkanlarda Osmanlılara karşı bir ittifak oluşturulmakta olduğu haberlerini ciddiye almadığı gibi Rusya İstanbul elçisinin “balkanlarda bir savaş olmayacağı” açıklamasını yeterli güvence sayarak önemli sayıda eğitimli askeri terhis etmiştir. Muhalefette bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti ise savaş taraftarı görüşleri telkin etmeye başlamıştır.
Osmanlıların Balkanlarda merkezi Edirne-Kırklareli olan Şark Ordusuna Abdullah Paşa, merkezi Üsküp çevresi olan Garp Ordusuna ise Ali Rıza Paşa komuta etmiştir. Balkan savaşı doğu ve batı cephesi diye iki ayrı cephede olmuştur. Osmanlılar doğu cephesinde; Bulgarlar ile batı cephesinde ise; Sırbistan-Yunanistan ve Karadağ ile savaştılar. Ancak Osmanlı ordusunun eğitim yetersizliği, malzeme yetersizliği, emir komuta zincirindeki subayların siyasi görüşleri nedeniyle gruplaşmaları ve aralarında emir komuta zincirinin bozulmuş olması, ülkeyi, halkı savunacak bir inanca kararlılığa sahip olmayışları yenilginin ana unsurlarını oluşturmuştur.
Savaşın başlaması ile birlikte Osmanlı ordu birliklerinin yenilgi haberleri de peş peşe gelir. Doğu ordusu Bulgarlara yenilerek Çatalca’ya kadar çekildiği gibi batı ordusu da Yunanistan-Sırbistan ve Karadağlılara yenilir. Selanik’te 35 bin kişilik Osmanlı Ordusu komutanı savaşsız Yunanistan’a teslim olduğu için Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın başkanlık ettiği hükümet 29 Ekim 1912’de istifa eder. Yerine Kamil Paşa yeni bir hükümet kurar ve büyük devletlerden barış için aracılık yapmalarını talep eder.
Yunan kuvvetlerinin Selanik’e, Sırp kuvvetlerinin Üsküp’e yaklaştıkları bir sırada, Üsküplüler şehir çevresinde savaş olmamasını ordudan isteyerek, yabancı konsolosluklara müracaat ederek düşmanı Üsküp’e davet ederler. Yunanlılar Selanik’e yaklaştıklarında; Selanik Valisi Nazım beyin başkanlığında 17 kişilik vilayet meclisi kararı ile komutan Tahsin Paşa’dan yabancı konsolosluklar aracılığı ile şehrin savaş yapılmadan Yunanlılara teslimi istemiştir. Selanik böylece savaşsız olarak Tahsin Paşa tarafından 8 Kasım 1912’de Yunan kuvvetlerine teslim edilir.
Kamil paşa hükümetinin girişimleri sonunda 28 Kasım 1912’de Çatalca’da mütareke müzakerelerine başlanır. Büyük devletlerin aracılığı ile Londra’da sürdürülen barış görüşmeleri esnasında ise 23 Ocak 1913’te Enver Paşa başkanlığında bir grup, barış görüşmelerinde Osmanlı Devletinin haklarının korunmadığı iddiası ile Bab-ı Ali’ye düzenledikleri baskının sonunda Kamil Paşa hükümetini zorla istifa ettirmiştir. Londara Konferansı 30 Mayıs 1913’te: Midye-enez hattı Osmanlı-Bulgar sınırı sayılarak hattın batısındaki bölge Bulgaristan’a, Selanik, Güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a, Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a bırakılmıştır.
Makedonya’nın büyük kısmının Bulgaristan’a bırakılmasına Sırbistan ve Yunanistan itiraz edince Romanya ve Karadağ’ın da katılımı ile bu beş Balkan ülkesi arasında 23 haziran 1913’te II.balkan savaşı başladı. Yunanistan-Sırbistan ve Romanya’nın Sofya’ya ilerledikleri bir sırada İttihat ve Terakki yöneticileri harekete geçerek Edirne ve çevresini 21 Temmuz 1913’te geri aldı.
Balkan Savaşı esnasında Bolayır'da görevli olan, osmanlı doğu ordusunun çözülmesinde yenilgisinde büyük payı olduğu iddia edilen Mustafa Kemal Paşa'nın sorumlu olduğunu sonradan yakın arkadaşı olan Fahrettin Altay'ın da anılarında yer vermesine karşılık konunun geçiştirilmesi dikkat çeken önemli bir ayrıntıdır. Mustafa kemal'in katıldığı her savaşta ulusal bir bayram ihdas etmeyi başaranların onun Balkan savaşındaki rolünü hiç hatırlamamaları tuhaf değil midir?
Balkan savaşları, Osmanlı Devleti’nin Meriç Nehri’nin batısı ile olan ilişkisini kesti. Bulgaristan‘ın güneyini, Makedonya’yı Yunanistan’ın kuzeyini ve Arnavutluk’u oluşturan toprakları Osmanlılar kaybetmiş oldu. Osmanlılar bir Avrupa ülkesi olmaktan çıktı. Kuruluş devrinden beri, Osmanlıları Balkanlardan çıkarmak için defalarca düzenlenmiş olan Haçlı seferleri amacına ulaşmış oldu. Zaten Balkan savaşının başlangıcında Bulgaristan Kralı Ferdinand: “Savaşın hilale karşı bir haçlı savaşı olduğunu ve Hıristiyanları Osmanlılardan kurtarmak için yapıldığını” ilan etmişti.
Ne var ki Osmanlılardan Hıristiyanları kurtarmak için yapılan bu haçlı seferleri balkanlardaki Müslümanlar için büyük bir kıyıma, felakete yol açmıştır. Bulgaristan’dan zorla tehcir edildikleri için gelip sığındıkları Edirne’de 250 bin Müslüman Türk, açlık salgın hastalıklardan dolayı ölmüştür. Müslümanları göçe zorlamak için insan cinsini utandıran vahşi eylemler yapılmıştır. Malları yağmalanmıştır. İbadet haneleri depoya, ahıra çevrilmiştir.
Balkan Savaşları ile Balkanlarda ki Müslümanları yok etme zulmü bir soykırıma, etnik bir arındırmaya dönüşmüştür. Yüzlerce yıl Müslüman Türklerin, Arnavutların, Boşnakların ya bütünüyle yada çoğunluk nüfusunu oluşturdukları pek çok Balkan şehri, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan idaresine girdikten sonra buralarda ya hiç Müslüman nüfus bırakılmamış yada küçük bir azınlık durumuna düşürülmüştür. 20. Yüzyılın ilk ve en büyük etnik, dini arındırması 1912-1913 döneminde Balkanlarda yapılmıştır. Bu büyük facianın 100. yılının yaşanmasına karşılık derin bir sessizlikle konunun geçiştirilmesi ise ayrı bir faciadır.
Suriye’den Türkiye’ye topçu saldırılarının artması üzerine hükümete TBMM tarafından verilmiş olan yurt dışında asker kullanma yetkisi ile birlikte bazı çevrelerin Balkan Faciasını hatırlatması da ibretliktir (Ayşe Hür, 7 Ekim 2012 Radikal Gazetesi). Türkiye’ye yönelen saldırıları, Türkiye’nin sineye çekmesi cevap vermemesi telkin edilmektedir. Türkiye’nin cevap vermesi ise Balkan savaşı felaketiyle adeta Türkiye yeni benzeri bir felaketle tehdit edilmektedir.
Oysa hiçbir ülkenin varlığı düşmanlarının merhametiyle devam etmez. Her ülke ancak kendi savunması için ölümü göze alanların varlığı ile kendisi için ölenlerin kıymetini takdir etmesiyle varlığını sürdürebilir. Yüz sene önce balkan Savaşlarında hayatlarını Türkiye için feda etmiş olanların, yüz sene önce yalnızca Müslüman oldukları için Balkan dağlarında emsalsiz vahşiliklere kurban gidenlerin unutulması, onlara karşı yapılabilecek kötülüklerin son halkası olmalıdır. Türkiye’de tuzu kuru bir kesimin sabah akşam Ermeni mağdurları için ağıt yakma, yaktırma seferberliği içinde olmalarına karşılık, 1915 olayları için üç yıl öncesinden heyecan oluşturma çabalarına karşılık, balkan Türklerini, Balkan Müslümanlarının bu büyük felaketlerini facialarını unutturma çabaları maalesef etkili de olmaktadır. Yine İslamcılık iddiası ve cakası ile bilinmeyi marifet sayan bazı çevrelerde balkan Müslümanlarının, Türklerinin toplu kıyımlarına, kırımlarına karşı öğretilmiş bir ilgisizlikle bu büyük felaketi unutma ve unutturma çabası içindedirler.
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
Ali İhsan Sabis, Harp Hatıraları, Nehir Yayınları, İstanbul 1991.
Celal Erikan, Komutan Atatürk, İş bankası Yayınları, İstanbul 2006.
Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, Alfa Yayınları, İstanbul 2009.
Fahrettin Altay, On Yıl Savaş ve Ötesi, İstanbul 2008.
Fahri Belen, XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti, İstanbul 1973.
İbrahim Hilmi, Balkan Harbindeki Askeri Mağlubiyetimizin Esbabı, İstanbul 1329.
Justin McCarty, Ölüm ve Sürgün, Çeviren: Bilge Umar, İnkılap Yayınları, İstanbul 1998.
Kadir Mısıroğlu, Yunan Mezalimi, Sebil Yayınevi, İstanbul 2009.
Kazım Karabekir, Cihan Harbine Nasıl Girdik / Nasıl İdare Ettik, Emre Yayınları, İstanbul 1994.
Lord Kinros, Atatürk, İstanbul 1970.
Richard C. Hall, Balkan Savaşları 1912-1913 / 1.Dünya Savaşı Provası, Çeviren. Mehmet Tanju Akad, Homer Yayınları, İstanbul 2003.
Sacid Kutlu, Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2007.
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam I-II, Remzi Kitapevi, İstanbul 1999.
Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.II/Kısım.I-II-III, TTK Yayınları, Ankara 1991.