Bir Eylem Bin Söyleme Bedeldir!
Taif'te O'nu taşlayanlara bile beddua yerine dua eden bir Peygamberin (s.a.s) gerçek ümmeti olduğunu söyleyen günümüz Müslümanları bırakın düşmanlarına dua etmeyi kendi dindaşı ve kardeşi olan müslümana bile beddua eder hale gelmiştir. Müslümanlar dua yerine birbirlerine bile beddua etmeye başlamışsa; bu, imanımızda veya İslam anlayışımızda ciddi bir sıkıntının varlığını net olarak ortaya koymaktadır. Rahmet Peygamberi (s.a.s) olan bir peygambere gerçek ümmet olan birey veya topluluktan sadece merhamet zuhur etmelidir.
Günümüz sözde müslümanlarının İslama yaptığı kötülüğü karşıtları bile veremezdi... İlk asırdan bu yana sözde Müslümanların tarafgirliği, tavır ve yaşam biçimleri, kâfirlerin dahi beceremeyecekleri kötülüğü İslam’a yapmıştır. Günümüzde islam adına yapılanların islamda yerinin olup olmadığını sorgulanmadan "mal görmüş mağribi gibi" islama saldıranlar ile bu yapılanları yapanlar arasında ne fark var?
Nerede ve kimlerden olursa olsun öldürmelere karşıyız ama gerçekleri de bükmeden söylemeliyiz: Öldürülen 12 karikatürist öldürülen 12 milyon müslümandan daha çok ses getirdi.
İslamı ve kültürünü bilenler İŞİD-DAIŞ başta olmak üzere son günlerde yaşanan tüm gelişmelerin islam karşıtı güçlerin ‘komplosu’, ‘provokasyonu’ ve ‘Batı’nın İslamı karalama oyunu’ olduğunu biliyordur. Fakat tüm bu hakikatlere rağmen müslümanları aklayacak olan bu "gerçek İslam değildir" söylemi yerine, müslümanların artık gerçek islamı davranışlarıyla yaşayarak hayata yansıtması olacaktır.
Mukaddesata Hakaret, Kaostan Başka Hiç Bir Şey Kazandırmaz!
Başta Hz. Peygamber olmak üzere islamın ve diğer bütün inançların mukaddesatına hakaret etmenin ölüm ve üzüntüden, kan, gözyaşı ve kaostan öte hiç kimseye hiç bir şey kazandırmayacağı bilinmelidir artık. Dünyanın selameti için bu acı tecrübeleri yaşatacak tahrik edici yeni adımlar atılmamalı, böylesi bir niyeti olanın da derhal vazgeçmesi gerekir. Birbirinin içine girmiş olan bu ayrı kültürlerin insanlarından oluşan toplulukların huzuru ve selameti, birbirlerine saygı ve hoşgörüden geçer. Yeni acı tecrübelerin denenmesine gerek yoktur. Bu son yaşananlar başka bir çarelerinin olmadığını net bir biçimde ortaya koymuştur.
El-Emin (Güvenilir) olan bir peygamberin ümmeti olan günümüzün müslümanları kendilerine şunu sormalılar: birbirimize güveniyor muyuz?
Peki, birbirine güvenmeyen müslümanlara 'başkaları'nın güvenmesini beklemek doğru mudur? Böylesi bir zamanda başkalarının müslümanlara güvenmesini beklemek yerine, müslümanların davranışlarıyla kaybedilmiş veya tahrip edilmiş olan güven duygusunu inşa ve tamir etme girişiminde bulunmaları olması gereken yerinde ve en doğru hareket olacaktır.
Müslümanlar dün kendi coğrafyalarında öldürülürken, şerefleri incitilirken ve namusları kirletilirken sessiz kalanlar şimdi Fransa'da, şurda-burda öldürülürken, Müslümanlar o gün insani görevlerini yapmayan ve dik durmayanların yaptığı hataya düşmeyecek, bugün o ölümleri görmeyen dünyaya bir ders vermelidir. Batı dünyası müslüman kıyımına seyirci kalmasına rağmen müslümanlar, "dün sizler de bize üzülmüyordunuz biz de bugün size üzülmeyeceğiz” demeye tenezzül etmeyecektir.
Müslümanlar, günümüzün modern muktedir firavun ve nemrutlarının, "bu bizdendir bu bizden değildir ilkesizliğini" elinin tersiyle itecek, insanlık ailesinin şerefini kurtarmak adına dik durmaya devam edecek; nerede ve kimlerden olursa olsun insan hakları ihlaline ve insan katline karşı durmaya devam etmelidir...
Temelinde 'ahlak' olmayan, içi dışı bir olmayan bir nesil yetiştirirseniz; retorik, eylemin yerine geçer ve hayatın merkezinde olması gereken infakın yerini nifak alıverir... Hal böyle olunca da Kur'anı yaşayarak yapılması gereken cihadın yerini namaz kılmayan mücahit, hikmetle tebliğin yerini de şiddet alacaktır.
Bu gelişen son olayların "Gerçek İslam" olmadığını söyleyenlerin artık eylemleriyle "Gerçek İslamın" ne olduğunu yaşatarak göstermelerinin zamanı gelmiştir. Çizilmiş imajın tamiri, yıkılmış güvenin inşası için bir eylem bin söylemden daha hayırlı ve yararlı olacaktır. Her müslüman islamın ne olduğunu veya ne olmadığını yaşayarak öğretmekle mükellef olduğunun farkına varmalı ve bu sorumluluk bilinciyle davranmalıdır artık...