Bir Çift Gözün Retinasında
Bazen yetişemeyiz sandıklarımıza bile yetişebiliyor olmak şaşırtır beni. Karıncalar gibi koşuşturdukça yeniden şarj oluruz adeta. Bitmeyen bir döngüdür aslında bu, hep aynı resmi yapmaya çalışırız, bir öncekinden eksik olmamalıdır bir diğeri... Aslında boşa heba edilen bir yaşamdır erkekler için kadınların ki. Ne kadar farklı iki varlığızdır aslında ve ne kadar çabalasak da, aynı pencereden bakamayız.
Kâh farkına varırız neler harcadığımızın, kâh aldırmadan gülüp geçeriz. Sanırız ki; yerine koyulmadan yeterince idare eder elimizdekiler. Ne yazık ki etmez!.
Bir çocuk gibidir kadın; ama tırnaklarını hiç kesmez, keserse; yani gardını düşürürse; işinin biteceğini inanır. Hükmetmek ister en uysalı bile, aslında doğduğu o günden beri ezilmişlik ve horlanmışlık yatar bunun altında. Bunu görebilen bir erkek zaten en büyük ödülü alıp bir ömür o meşhur saadet duygusuyla yaşayıp gidecektir. Kamçısını göstermez, gücünü ondan güç aldığında ortaya koyar, kollar, ama son sözü kadının söylemesinden irkilmez. Bilir ki; kadın bunu üstün gelmek için yapmıyor, kendi sesini duymak istiyor sadece, içten, naif ama kuvvetli sesini...
Var olmak istiyor. Var olmak; gökteki yıldızlar kadar... İçinde saklı hazinelerinden, yüreğindeki şefkatten, bitmeyin enerjisinden yararlansın istiyor dünya. Kıymetli olduğunu hissetmek, bu duyguyla daha çok çalışmak, üretmek, ürettikçe çoğalmak, çoğaltmak istiyor.
Kadın kadın olmak istemiyor aslında, o insan olmak istiyor ona bakan bir çift gözün retinasında. Tenlerin şaha kalkıp onun insan olduğunu unuttuğu o dakikalarda bile, belki karşı tarafı memnun etmek güdüsü var kim bilir. Kendi için yaşamayı seçememiş bir tür o. O öğretilenleri çok iyi ezberlemiş, itirazsız, sükut içinde, kabullenmiş ama mutsuz, mutsuzluğundansa bir haber dünya. Kadın ezberlerinden memnun olmasa bile ezberlerini taşırken yüksünmez. Bilir ki; ezberleri olmasa yarımdır, öyle çok şey ezberletilmiştir ki, bir bunu bilmez.
Dilinde pelesenk ettikleri, yüreğinin serzenişleridir. Ağırlığından taşıyamadığı yüreğini, gün olur, bırakıp bir diğer cinsin, erkeğinin omuzlarına, merakla bekler. Görür ki; bir gün bile taşınamayan bir yürektir o. Koşar, koşmak illaki bir yere ya da birine yetişmek duygusunu içermese de, koşmak bir eylemdir ve kadın eylemlerin insanıdır. Durursa; arızalanır, durursa; daha çok düşünür, durursa; bir daha koşamamaktan korkar. Bir daha koşamamak sanki bir daha nefes alamamakla eşdeğerdir.
Kadın başını dayadığı omzun hak ettiği omuz olduğunu düşünür. İçinde barındırdığı suçluluk duygusu o omzun başını acıtıp acıtmadığına aldırmadan, inatla dayanmaya devam etmesine nedendir. Vazgeçişleri sancılıdır kadının ve son çaredir hep. Pes etmemek için kendiyle ettiği kavgalar, nedensiz hezeyanlara dönüşür. Erkek bilmez kadının pes etmemek için direndiğini, sanır ki bu kadının zaafı, zayıflığıdır yani kadın kınında daha güzeldir, Sessizlik sükûttan değildir, sessizlik söyleneceklerin biriktiğini gösterir. O kadar çok şey biriktirir ki kadın, ortaya çıkardığında ortadakilerden haz etmeyenlerin çokluğu bile, kadının haklılığının bir kanıtı gibidir. Kolay kanar, kolay incinir, zor affeder!
Kadınca düşünmek, erkekçe düşünmekten daha yorucudur. Yorulduğunda dinlenmek için uğradığı tek limandır sevdasının kolları. Kollar sardığında tenleri, yüreklerin yükü hafifler.
Kadın yüreğini hafifletmek peşindedir, erkek bedenini, bu bile ne kadar ayrı yollarda yürümekte olduklarının kanıtıdır. Yine de yürürler, bir gün aynı yolda karşılaşmak umuduyla.
Talan Ayşe Kanca