Bir Bizden Bir Sizden
İnsan kısım kısım, yer damar damar demiş şairimiz. Bir cümle içine insanın her özelliğini nasıl güzel sığdırmış. Anlayan kolayca anlayabiliyor. Fakat insanlıktan nasibini almayanlar anlamakta zorluk çekiyorlar.
İnsanı tanımak ya da tanımlamak aslında hiçte zor değil. Zaten insanlar kendilerini zamanla belli ederler. Ya arkadaşlık yap, ya da komşuluk hemen anlarsın.
Tek başına yaşamak mümkün olmadığı için insanlar insanlık var olalı beri toplu yaşamayı prensip edinmişler. Obalar, mezralar, köyler, kasabalar derken büyük kentleri oluşturmuşlar. Aralarında akrabalık, dostluk bağları kurulmuş, birlikte yaşamayı öğrenmişler.
Bu insanların içinde mükemmel dediklerimizin olduğu gibi son derece adileri de görülmüştür. Sokaktaki bir köpeği bile içten bir sevgi ile karşılayıp kol kanat gerenlerin olduğu gibi, annesini babasını, kardeşini öldürebilecek kadar alçalan canileri de görmüşüzdür.
Evine ekmek alacak durumda bile değilken aç kalan başka insanları doyurmak için çabalayanların olduğu gibi, yetimin hakkını yiyen, devletin malını zimmetine geçiren, haramı helal sayan yüzsüzleri de gördük.
Üzerine aldığı sorumluluğu ya da görevi en güzel şekilde yerine getirmek için bir dakikasına bile hile getirmeyenlerin olduğu gibi, işine bile gelmeden en yüksek dereceden maaş alabilenlerin olduğunu da duyduk.
Emeğin alın terinin hakkını verenlerin olduğu gibi, onun bunun malına canına göz koyanları da gördük. Komşusunun rahatsız olmaması için yüksek sesle bile konuşmayanların olduğu gibi içip nara atanlara da rastladık.
Namusun iffetin insan için onur haysiyet olduğunu bilenlerin olduğu gibi, başkalarının namusuna göz diken alçak, şerefsizlerde gördük. Yaşlıyı, özürlüyü sırtına bindirip karşıdan karşıya geçiren ya da evine kadar götürenlerin olduğu gibi, onlarla alay edip, bir bilezik için yaşlı bir kadının kolunu kesenleri de duyduk.
Anaya, babaya, büyüğe saygının öncelikli görevimiz olduğunu bilip kusur etmeyenlerin olduğu gibi, anayı babayı dövenleri de gördük.
Bayrağın, milliyetin vazgeçilmez unsur olduğunu bilenlerin olduğu gibi, bunları çıkarları uğruna hiçe sayanları da gördük.
Kimi rezil ve perişan, kimi asil ve yüce. Kimi arşa yükselecek kadar onurlu, kimi de yerin dibine batacak kadar haysiyetsiz.
Eli öpülecekler de çok, yüzüne tükürülecekler de çok. Bunların ikisi de insan ve hepimiz bir arada yaşıyoruz.
Gelin isterseniz şöyle bir karşılaştırma yapalım.
Kalbinde daim iman ve hüzün olan insanların yüzleri güleçtir. Onların gönülleri o kadar geniştir ki bütün iyilik ve güzellikler sığabilir içine.
Kendilerini asla yükseklerde görmezler, şöhrete aldanmazlar. Yeri geldiğinde susmasını bilirler fakat düşünceleri deryalar kadar derindir. Dünya nimetlerine şükretmesini bilir, sabırlı olmayı bilir.
Başkalarının ihtiyaçlarını gördüklerinde unuturlar kendi sıkıntılarını. Onlara ne yaparsam yardımcı olabilirim diye düşünürler. Bu tür insanlar hoş olurlar geçinmekte kolay olur bunlarla fakat konu onur ve şeref ise işte orda kaya gibi serttirler. Üzerine aldıkları sorumluluğu yerine getirmek için zaman süre gözetmeden çalışırlar. Vatanına, milletine yürekten bağlıdırlar, büyüklerine de son derece saygılıdırlar. Özü ne ise sözleri de o dur onların.
Birde çalan, çırpan, haramı helal sayan, yalanı doğru diye yutturan, büyük, küçük bilmeyen, vatan millet mevhumunu tanımayan sadece içinde bulunduğu anı yaşamayı düşünenler. İşte size insan örnekleri.
Hangisi sizden hangisi bizden siz ayırın bunu da.