content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

07 Haz

Bir Başka Açıdan İsrail

Dini inançları kuvvetli Müslüman bir ailede yetiştirildiyseniz eğer, Yahudilerin Hz. İsa’yı öldürdüğü, son peygamberin geleceğini bildikleri halde, onun Kureyşli bir Arap olduğunu öğrenince (kendi ırklarından çıkmadığını) büyük hayal kırıklığı yaşayarak, kıyameti kendi elleri ile çağırıp, dünyanın çarklarını kendilerine göre çevirmeye çalışarak, yüzyıllarca Islamiyeti ve Müslümanları yok etmeye niyetli olduklarını öğrenirsiniz. Yahudilerin bu dünyadaki tek amacının (kendilerini asıl amaca götürmesi için) Müslümanları yeryüzünden silmek olduğu öğretilir size... Endirekt bu kelimelerle, bu şekilde bir öğreti değildir elbette bu..

Kur’an, peygamlerin tebliğ hayatlarını anlatırken, onlara birçok peygamber geldiği için sıklıkla İsrailoğullarından bahseder. Bu kadar çok bahsedilmesi sapkın bir zihniyete sahip oldukları için mi bu kadar çok peygamler gelmiştir o kabileye, yoksa, bu kadar çok peygamber geldiği için mi bir çok kıssada İsrailoğulları geçmektedir sorusunun cevabı, tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar sorusunun cevabında saklı sanırım. Ama ısrarla altını çize çize Rabbimizin vurguladığı, İsrailoğullarının ırksal tuttum ve davranışlarından ziyade zihniyet olarak bakış açılarıdır. Yani sapkınlık ırkta değil, bakış açısındadır.

Ama öğretiler bize, Kur’anın bu altını çizdiği durum atlanarak aktarılmıştır. Dolayısıyla, ensest ilişkileri olan, tüm Müslümanları kendisine düşman sayıp, onların genetiği ile oynayan, kendilerinden başkasına güvenmeyen, sonradan olma Yahudileri Yahudiden saymayan, Tanrı’yı kendi tekellerine alan, diğer inançları beyhude gören vs. bir ırk olarak biliyoruz biz Yahudileri...

İstanbul’da birçok Yahudi olmasına rağmen ben 2006’da ancak birisiyle çalışma ortamımda tanıştım. Herkesin çok sevdiği, kimsenin hakkına gaspetmeyen, taşkınlıkları olmayan, sıradan senin benim gibi bir Türkiyeliydi. Adalıydı kendisi. 2007’de bir diğeri işe başlayınca ikinci Yahudi arkadaşım oldu. “Yahudiler hep birbiri ile evlendiği için çirkin olurlar.” diyebilecek kadar açık sözlüydü. Onda da diğeri kadar saygı, içtenlik, güler yüz haylisiyle mevcuttu. İlk arkadaşım oğlunun “tutucu, bir yahudi olarak yetişmesini istemediği için sadece belirli geleneksel bayramları veyahut ritüelleri öğrettiğini” söylemişti. İkincisi ise, her Cuma erkeğin evine gidilecek ilkesini delmiş, bir Cuma size gidilecekse, diğer Cuma bize gidilecek şekline getirmişti. İlkinin İsrail’de hiçbir akrabası yokken, ikincisinin anneannesi İsrail’deydi ve kendisi de zaman zaman gidiyordu. Hatta son gidişi “Ayrılık” dizisine denk gelmişti ve Türklerin hepsinin bu şekilde bakmadığını, hayatlarının tehlikede olmadığını anlatmak zorunda kalmış ve orada Türkiye’den geldiği için pek de hoş karşılanmadığını anlatmıştı. (İsrail’de en çok izlenen ikinci kanal TRT’ymiş bu arada.) Bir ara onun elinde (bir başkasına okuması için verirken) bir şehzadeninYahudi olduğunu anlatan bir roman görmüştüm.

İkisi de “one munite” olayından çok rahatsız olmuşlardı ve Israil’in hedef gösterildiğini düşünüyorlardı.

İlki Hamas’ı suçluyordu. “Terör örgütü olmasaydı iki halk arasında bir sorun olmayacaktı.” diyor ve Hamas’ın saldırılarından dolayı İsrail’lilerin can güvenliğinin sürekli tehlikede olduğunu söylüyordu.

Yıllardır Filistin için geceler düzenlenir. İlk gençlik yıllarım bu gecelerde geçti. Bu bilgi ile baktığımda Yahudilerin ne kadar acımasız olduklarını defalarca gördüm. Kafanıza ya da ruhunuza işlenmiş herhangi bir bilgi olmadan bile İsrail’in yapmış olduğu işkenceleri ekranlarda izlemek bile (izleyebilenler için söylüyorum, ben dayanamıyorum) hüngür hüngür ağlamanıza yeter..

Ahmet Altan’ın 5 Haziran günü kaleme aldığı “Israil’in hakkı...” isimli yazısında okuduğum şu cümleler ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözleri bir parça olsun bugün duruma daha farklı bakmama neden oldu... (Yanlış anlaşılmasın, hırsızı elbette suçlu buluyor ve kınıyorum. Ölenler şehit olmuştur benim nezdimde de... )

“Bu ülkenin altmış küsür yıl önce o topraklara gelip yerleşme biçimine karşı çıkabilirsiniz ama aradan bunca yıl geçti, o ülke kuruldu, milyonlarca insan o topraklara yerleşti, binlerce yıl önce sahip olduklara topraklara yeniden kök saldılar. “Ben senin kökünü kurutacağım, seni bu topraklardan sileceğim” dersen bu savaş bitmez, bitmediği gibi kendini sürekli tehlikede hisseden İsrail’de korku büyür ve o korkuyla insanlar “budalaların siddetine” sığınmak zorunda kalırlar”.(Özellikle Nazilerin uygulamalarıyla da belki pekişen) etraflarının kendilerini yok etmek isteyen düşmanlarla çevrili olduğunu düşünen İsrail kendini korumak için sürekli şiddete başvuruyor, kendi varlığını inkar ve yok etmek isteyen olası tehlikeyi bile daha anne karnındayken öldürüyor. Yani İsrail kendince ölüm kalım savaşında yıllardır. Milyonlarca Yahudi de böyle düşünüyor; bu sadece hükümetin tavrı değil.

Gelelim Fethullah Gülen Hocaefendinin yorumuna. Dün akşam CNN Türk’te duyduğumda önce neden bu konuyla ilgili bir açıklama yaptığını sorgulamıştım. Cumartesi sabahı Abdülhamit Bilici’yi okuduğumda Gazze krizinden önce ayarlanmış, yazılı soruları ve cevapları gazetecilere ulaştırılmış, fotoğraf çekimi için kısa süreliğine bir araya gelindiğinde tüm dünyada konuşulduğu için Gazze meselesine girilmiş olduğunu anladım. Üstelik de Bülent ağabeyin zannettiği gibi (“önce başsağlığı dilemesini beklerdim”) önce bu açıklama gelmemiş; röportajdan önce zaten derin üzüntülerini bildiren, ölenlerin şehid olduğunu söyleyen bir başsağlığı taziyesi yayınlanmış gazetelerde.

Gemilerdekiler özellikle Türkler böyle bir saldırının olabileceğini tahmin etmiyorlar mıydı acaba? Hani bazen insan aşırı iyi niyet içine girer ya... Akıllarının bir kenarında mutlaka şehid olacakları geçiyordu ama galiba ya tutursa daha baskın gelmiş olmalı. Hocaefendi İsrail’den izin alınmalıydı (olacakları tahmin edip) diyordu; Bülent ağabey ise İsrail’in aylardır onları oyaladığını söylüyordu.

Ak Parti hükümesi ise İsrail’in yardım filosuna saldırısını, İsrail’i dizginlemek ve İsrail’in gerçek yüzünü tüm dünyaya duyurmak için iyi bir fırsat olarak değerlendirdi. İsrail askerlerinin “one munite” diğerek saldırdığını da hatırlarsak, bu ondan daha büyük bir darbe oldu aslında, tüm dünya kamuoyuna ulaslararası anlaşmalarda imzası bulunmayan İsrail’in ne yapabileceğini göstermek adına.

Şimdilerde yeni gemilerin olabileceği konusu konuşuluyor ki hali hazırda Rachel gemisi henüz oraya ulaşmadı ve ulaşmakta da kararlı.(Bu yazı yazılırken Rachel yoldaydı… Şimdi “kansız” el konulduğunu biliyoruz.)  Bu gemilere nasıl davranılacak? Bu gemilerde “One munite” diye saldırabilecekleri Türk de yok sanırım. Açılan Mısır kapısını mı kullanacaklar yoksa önceki rota mı takip edilecek. (Bu arada Mısır Hükümetinin yatacak yeri yok aslında) İsrail yine izin vermez ve gemiler rotasını Mısır’a çevirmezse işte burada işin rengi ortaya çıkacak. Kimileri “yardımlar direkt Gazze’ye gitmeli, yoksa ölenler hiç uğruna ölmüş olacak”diyor. Yardımın amacına hizmet etmeyeceğini düşünüyor. Kimileri de Mısır kapısı kullanılmalı diyor.

Eğer niyet gerçekten yardım ise yasal yollardan ve can kaybı yaşanmadan, Filistin halkına yardım elden ulaştırılmalıdır.

“İsrail’in Filistinliler üzerine yaptığı baskı ve zulmü bir biz mi görüyoruz?” diye sorası geliyor insanın. Ama böyle olmadığını bu yardım gemileri ve sayıları az olsa da Yahudiler yine ispatladı bize. Demek hayal görmüyoruz yaşananlar gerçek. İsrail, tüm tutum ve davranışlarında kendini haklı görüyor ve karşı bir tavır sergileyenleri şaşkınlıkla karşılıyor.

Bu durumu en iyi yine kendisi de Yahudi olan Amira Hass anlatmış Ayşe Böhürler’e: “Bundan 30-40 yıl önce bir utanç vardı (Yahudilerin Filistin topraklarına gelişleri) ve bunu saklamak için ikiyüzlülükte bulunuyordu insanlar. İkiyüzlülük bazen olumlu bir şeydir. Çünkü başka bir değerler sisteminin hakim olması gerektiğinin farkındasınızdır. Ama şimdi bu ikiyüzlülük bile yok! Bir zamanlar ırkçı kanunlar ve uygulamalar vardı ama hep bir şekilde izah edilirdi, gizliydi. Şimdi ise apaçık. .... Yani uygulamada aslında çok değişen bir şey yok. Ama artık utanç da duymuyoruz.”

Peki İsrail gemilere saldırmasaydı ne olurdu? Aslında çaktırılmadan beklenilen durumun gerçekleşmemesi Türkiye’yi çok şaşırtırdı. Amaç gerçekten insani yardımı gıdasız, ilaçsız, yetim ve dullara ulaştırmaktıysa (ki sanki asıl amaç İsrail’in saldırmasını teşvik etmek ve onu dünya aleme bu şekilde rezil etmekmiş gibi lanse ediliyor bazı çevrelerce) gemiler ihtiyaç sahiplerine ulaşır belki orada birkaç gün/ay kalınır. Yaralar sarılır ve herkes sağ salim evine dönerdi. İsrail de tüm dünyadan tam not alırdı.

Ne dersiniz bu şekilde bir barış süreci başlayabilir mi? Umut fakirin ekmeğidir derler.

Etiketler : , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank