Bir Bağ-ı İrem’dir Trabzon…
Karadeniz’in mavi döşeğinde en keyifli uykusunu uyur Trabzon!… Yorganı, yağmur damlalarını taşıyan bembeyaz bulutlardır. Yağmura sevdalıdır bu topraklar; yağmurun düşmediği gün enderdir bu diyarda. Bulutlar alabildiğine cömerttir Karadeniz göklerinde…
Kahramanlar yatağıdır Trabzon!... En zor şartlarda bile ölüm kalım savaşı vermiştir bu kentin sakinleri. Toprağı mübarek ve muazzez kanlarıyla sulamışlardır. Şehitlikler bunu ispat edercesine mağrurdur. Sultan Murat Yaylasındaki şehitler, yılın yarıdan çoğunda kar altında sonsuzluk uykularını uyusalar da güneş bir yorgan misali onları ısıtır, bağrına basar.
Bir şiirdir Trabzon; şairlerin tükenmez ilham kaynağıdır. Tarih ve medeniyetle yoğrulmuştur bu kadim topraklar… Hayallerimizi besler Trabzon’un hasreti, hüznü, taşı ve toprağı. Sılada keskinleşir bu şehre dair hasretin bilediği ayrılık hançeri… Nostalji yaşarsınız tepeden tırnağa kadar… Gözyaşlarınızın suladığı, hüzünlerinizin yeşerttiği mümbit toprağında cömertlik görülmeye değerdir. Toprakla, onu işleyenin samimi dostluğu sürüp gitmiştir.
Bu kadim şehirde zamanın ruhunu yakalarsınız kıskıvrak… Darda kaldığı o en zor zamanlarda bile asaletinden ve dik duruşundan hiçbir şey kaybetmemiştir bu asil ve vakur şehir… Düşman çizmeleri altında kalsa da hiçbir zaman korkudan el ayak öpmemiştir.
Bir türküdür Trabzon, yürek yangınıdır. Ezgilerin en yanığı, en yürek delenidir. Bu şehri biraz da türküleriyle, türkülere hayat veren eşsiz kemençesiyle sevdik. “Oy Trabzon Trabzon/İçin kalayli kazan/Efkarli günlerime/Geldi çatti ramazan” diye başlayan türküler, alır götürür sizi uzaklara... Trabzonlu şair Bedri Rahmi Eyüboğlu ne güzel anlatmış türkülerimizin doyumsuz hazzını ve havasını: “Ah bu türküler/Türkülerimiz/Ana sütü gibi candan/Ana sütü gibi temiz/Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla/Köyümüz, köylümüz, memleketimiz./Âh bu türküler,/Köy türküleri/Dilimizin tuzu biberi/Memleket ahvalini onlardan sor/Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i/Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni.../Ben türkülerden aldım haberi.”
Büyüleyen bir şehirdir Trabzon… Şehrin büyüsünü iliklerinize kadar hissedersiniz bu güzel şehrin cadde ve sokaklarında. Kendine çeker sizi bu tılsım… Bu şehri görüp de sevmeyen görülmemiştir. Zira bu şehir, dünle bugünü birbirine bağlayan sağlam bir köprüdür.
Ruhu olan şehirdir Trabzon... Ruh veren şehirdir. Yanımızda ve yakınımızda olmasına rağmen yine de bir çeşit hayal şehirdir. Bu şehre uzak düşenler, onu düşlerinde yaşatırlar. Trabzon’un en yakınında olsanız da, onu içinize alsanız da her daim özlenen ve gözlenendir o.
Trabzon biraz da horon demektir. Horon bu coğrafyada bir çeşit hayat tarzıdır. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği; uzayıp giden horon halkalarında yerini alır. Kemençenin yürekleri hoplatan ezgilerine kimse dayanamaz. Karadeniz’in yiğit delikanlıları dizlerini toprağa vurduklarında adeta yer titrer. Niyazi Tarakçıoğlu horonu içselleştirerek bakın nasıl anlatır:
“O, güzel yurdumuzun bir bölgesi demektir,
Horon bu bölge için, su, hava ve ekmektir.”
Onsuz tarla ekilmez, onsuz biçilmez başak,
Onsuz fındık toplamaz kara zıpkalı uşak.”
Trabzon, şairlerin yazıp bitiremediği yerdir. Keşke Ahmet Hamdi Tanpınar bu şehri de gönül gözüyle görseydi. İstanbul, Ankara, Erzurum, Bursa ve Konya’dan sonra Trabzon’u da satırlarında ebedileştirseydi. Bu şüphesiz ki Tanpınar’a da, Trabzon’a da çok şey kazandırırdı.
Kadim devirlerde ayinler yapılan Sümela Manastırı’nda; eski kiliselerden biri olan, şimdilerde ezan okunan Yenicuma Camii’nde, bir zamanlar yine ezanlar okunan Ayasofya’da zaman durmuştur sanki… O günden bugüne, köprülerin altından çok sular akıp geçmiştir.
Bağ-ı İrem’dir Trabzon… Renk renk çiçekler açar yaylalarında. Kuşlar en güzel bestesini okur seher vakitlerinde. Cennetin dünyaya düşen emsalsiz gölgesidir. Âb-ı hayat akar onun çeşmelerinin altın sarısı kurnalarından. Başı göğe değer dumanlı dağlarının…
Trabzon; Kerem’in Aslı’sı, Mecnun’un Leyla’sı, uzak düşenlerin karasevdasıdır.