Bindik Bir Alamete…
"Bindik bir alamete /Gideoz kıyamete/ Yol dediğin yol gibi/ Ulaşmalı bir yere/ Biz dön baba dönelim/ Geliyoz aynı yere/ Bu döngü kısır döngü/ Başı var da sonu yok/ Dönüyom dönemiyom/ Sonunda bir çıkış yok/ Yerel ve genel seçim/ Seçin bakalım seçin/ Ki dön baba dönelim/ Aynı yere gelelim/ Çete çeteye çatmış/ Çete çete içinde/ Battık buruna kadar/ Cafer getir peçete/ Nush ile uslanmam ben/ Etmeli beni tekdir/ Tekdirden anlamazsam/ Artık hakkım kötektir/ Eskiden adam gibi/ Oturur meze yerdik/ Şimdi meze yer gibi/ Oturup adam yiyoz/ O zaman siz buna/ Müstehaksınız len!"
Rahmetli Cem Karaca'nın 1999'da piyasaya sürdüğü albümünden günümüze "cuk" oturan bu şarkının sözlerini aynen alıp yazıma böyle başlamak istedim. Neresinden kesseydim ki? Her kelimesi hal-i pür melalimizi anlatıyor. Neredeyse on sene geçmiş üzerinden ama görüyoruz ki değişen bir şey yok Türkiye'de. Ne on seneler geçti ki bu değişmezliğin üzerinden... Zaten bütün yapılmaya çalışılan da Türkiye'de hiçbir şey değişmesin, gelişmesin, "Muz Cumhuriyeti" olarak kalalım, gemisini yürüten kaptan olsun, değil mi?
Birkaç gündür Ahmet Altan bas bas bağırıyor: Ergenekon'un ne farkı var Susurluk'tan? O zaman feryat edenler, neden şimdi köşelere sinmiş vaziyette, üç maymunu oynuyorlar?
O zaman acaba kimse bu denli çetelerin çete içinde olduğunu bilmiyor muydu ya da kendilerinin de çete içinde olduğunu?
Sahte dini cemaatlerin de oluşturulacağını yazıyordu Taraf. Aklıma hemen, Aczmendi tarikatı(!), Ali Kalkancı ve Fadime Şahin hadiseleri geldi. 28 Şubat'tan hemen önce mantar gibi türemişler ve bir o kadar hızla yok olmuşlardı. 27 Eylül 2006 tarihli Sabah Gazetesi "tarihte benzeri olmayan, yeni ve değişik bir örgütlenme. ... Buna rağmen genişleyen..." demiş Aczmendi tarikatı için. Demek sahte din(ci) örgütleri kurmak eskiden beri bizim adetimizmiş, belki de bizim bilmediğimiz çook daha eskilerden. Böylece halkı dinden iyice soğutmak ve dini "öcüleştirmek" mi isteniyor acaba? Belki de bu bir hüsn-ü zan. Yapılan şey daha da kötü. İnsanların beyinlerini yönetmek için dini bir korku malzemesi olarak mı kullanıyorlar? Kullanıyor olmalılar ki bir çok arkadaşım, şalvarlı, sarıklı insan görmeye tahammül edemiyor.
Ergenekon dosyasının, 2003'te başbakanlığa gönderildiğini öğreniyoruz. Aradan beş sene geçiyor. Hırant Dink ve Trabzon'da katolik kilisesi papazı Santoro'nun öldürülmesi, Malatya'da, Zirve Yayınevi'nde 3 kişinin zalimce katledilmesi, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalar, Danıştay'a yapılan haince saldırı, her gün gelen şehit haberleri, "Cumhuriyet elden gidiyor" mitingleri... Şiddeti son yıllarda giderek artan hatırlayamadığım başka olaylarda olmuştur ... Neden bunları yaşamak zorunda bırakıldık, diye benim gibi soran birçok kişi var. Bu soruya cevaben, akla ilk gelen AK parti hükümeti nezdinde Türkiye'nin Ergenekonla yüzleşmeye maddi ve manevi hazır olmadığıdır. Ne ki "solculuk oynamaya başlayan herkes gibi birileri doktor birileri hemşire olurken geri kalanın kontrgerilla" olduğunu bizler pek küçükken öğrenmemiş miydik? Elbette yeni bir durum değildi. Ama Türkiye'nin, bu oluşumla savaşa bilmesi için elini güçlendirmesi gerekiyordu.
Ergenekon için hazırlanan iddia name açıklandığı gün NTV'ye telefonla katılan Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlilerinden bir doçent, Danıştay bağlantısına özellikle vurgu yapıyordu. Efendim neymiş, Vakit gazetesi türbanı yasaklayan Danıştay üyelerinin fotoğraflarını yayınlamış da falan... Doçent olmuş ama bağlantıları kurmayı maalesef öğrenememiş. Hiç mi cinayet filmi seyretmemiş acaba? Eğer katil saklanıyorsa, deliller başka birini işaret edecek şekilde izleyenin gözüne gözüne sokulur. O kadar çok gözüne sokulur ki bir parça kafa karıştırsa bile "yahu bu kadar ortada olmaz ki katil" dedirtir izleyiciye. Tüm cinayet filmlerinde katil önünde sonunda yakalanır ve adaletin "adil" ellerine teslim edilir. Danıştaya yapılan saldırıda parçalar birleştirilince apaçık olayın türbanla falan ilgisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Unutulan replikler ise işin ironisidir: "Allahu Ekber, dedimdi de, unuttum da, hı demiş olabilirim, aslında demeliydimdi." Kocaca doçent bunları düşünürse sürekli yalan haber yapıp duran Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinden gayri hayatında başka gazete okumamış insanlar neler düşünmez ki.
Kimilerinin, şeceresini ta ittihat terakkiye bağladıkları bu oluşum, umarım derin devlet denilen şeyin son kuşak torunudur.