Bilim Akademisi’nin Aşısı Raporundaki Yanlışlar (II)
Bilim Akademisi’ nin (BA) aşı bildirisini ele almaya devam ediyorum.
Bildiride Wakefield’ in “otizmle bağırsak hastalığı ve MMR (kızamık, kızamıkçık-kabakulak) aşısını ilişkilendiren” meşhur çalışmasından da bahsediliyor ve bu yüzden “kızamık enfeksiyonlarının yaygınlaştığı, çok sayıda insanın hastalandığı, sakat kaldığı ve hatta öldüğü” vurgulanıyor.
Ayrıca, “Wakefield’ in aşılara karşı veri üretmek üzere rakip firmalardan para topladığı, rapor ettiği 8 çocuğun bir kısmının aşılamadan önce zaten hasta olduğu ve bir kısmının da iddia edildiğinin tersine hiç hastalanmamış olduğu anlaşılmıştır” deniyor.
Tıp tarihinin en tartışmalı bu araştırmasını daha önce “Aşıların otizme yol açtığını iddia eden araştırma yoksa gerçek mi?” ve “Otizm-bağırsak hastalığı MMR aşısı ilişkisi doğru mu?” başlıklı yazılarımda ayrıntılı olarak ele almıştım (1, 2).
Burada sadece birkaç hususun altını çizmek istiyorum.
BİR: İlk defa Wakefield tarafından bildirilen otizm-bağırsak iltihabı ilişkisini destekleyen pek çok araştırma var ve bunların sayısı her geçen gün artıyor.
İKİ: Otizm-MMR aşısı ilişkisini de mümkün görüyor ama elan bunu ispatlayacak yeterli verinin bulunmadığı kanaatini taşıyorum.
ÜÇ: Wakefield’ in sahtekârlık yapıp yapmadığını bilemem ama ona bu suçlamayı yönelten ilaç ve aşı endüstrisinin rezillikleri yanında Wakefield günahsız sabi sübyan kalır (3).
DÖRT: Wakefield’ in bu yayınından sonra İngiltere’ de 982 çocuğun kızamıktan öldüğü de iddia edilir ama Prof. Dr. Yıldıran’ ın bir makalesine göre çocukluk çağı aşı takviminin mecburî olmadığı bu ülkede, Millî İstatistik Bürosu rakamlarına göre 1980-2013 arasında sadece 166 çocuk kızamık şüphesi ile ölmüştür (4, 5).
Not: Gazetede Wakefield’ e yapılan “deli” benzetmesinin BA Başkanına mı, muhabire mi yoksa editöre mi ait olduğunu anlayamadım.
Aşılardaki cıva ve alüminyum masum mu?
BA’ nin bildirisinde aşılara koruyucu olarak konan Timerosal (cıva) ve bağışıklığı artırmak için ilave edilen alüminyum zararsız gösterilmeye çalışılıyor ama bir taraftan da “masum” Timerosal’ in çocuk aşılarından çıkarıldığı belirtiliyor.
BA’ nın bu görüşünün doğru olmadığını, özellikle de beyinleri ve sinir sistemleri henüz gelişmemiş 2 yaşından küçük çocuklara Timerosal ihtiva eden aşıların uygulanmasının sakıncalarını gösteren 30’ dan fazla araştırma var (6).
Aşılardaki alüminyumun da cıva gibi bebekler için düşük de olsa “riskli” olduğunu FDA bile kabul ediyor, daha ne olsun (7, 8)!
Ayrıca, aşıların tesirini artırmak için kullanılan maddelerin (adjuvanlar) yaratacağı riskler ayrı bir yazı mevzuu olacak kadar uzundur.
BA, endüstrinin görüşünü bilim diye sunuyor
BA’ nin “Aşıların bulaşıcı hastalıklara karşı geliştirilmiş en etkin, ekonomik ve pratik koruma yöntemi olduğu konusunda görüş birliği vardır” ifadesi de çok talihsizdir.
Bu, tamamen endüstrinin görüşüdür.
Onlara Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu’ nun “Uluslararası sermaye ve bağışıklama pazarı” başlıklı makalesini satır satır okumalarını tavsiye ediyorum (9):
“Bağışıklama da, aşı üretimi de devletin elinden ve kamu görevi olmaktan çıkarıldı, sermayeye teslim edilerek tatlı kârlar için yatırım aracına dönüştürüldü.
Artık bebeklerin ve erişkinlerin bağışıklanmaları üzerinde kişisel, kurumsal ve sınıfsal çatışmalar, uluslararası sermayenin kanlı çıkar oyunları yer alıyor”.
USA’ da aşıların, 1986’ da ‘kaçınılmaz olarak güvenliği sağlanamayan’ (unavoidably unsafe) ilaç kategorisine alındığı, aşıdan zarar gördüğünü iddia eden bir kimsenin “üreticiye karşı dava açmasının mümkün olmadığı” da unutulmamalıdır.
Enfeksiyon hastalıkları aşılar sayesinde mi ortadan kalktı?
BA, “çiçek hastalığının kökünün kazınması ve çocuk felcinin ileri derecede azalmasını tamamen aşılarla ilişkilendiriyor”.
Evet, bu olaylarda aşılamanın bir miktar tesiri olabilir ama bunu tamamen aşılarla ilişkilendirmek de doğru değildir.
Çünkü bu hastalıklara bağlı ölümlerin aşıların yaygın uygulamaya girmesinden önce zaten yüzde 90 nispetinde azalmış olduğu, birçok enfeksiyon hastalığının tabii seyrinde bu tür azalmaların görüldüğü de gözden kaçırılmamalıdır.
Ayrıca enfeksiyon hastalıklarına bağlı ölümlerin büyük çoğunluğu “bağışıklığı baskılanmış” fertlerde ortaya çıkar ve bunlar o enfeksiyondan kurtulsalar bile başka bir enfeksiyondan hayatlarını kaybederler.
Bağışıklığı baskılanmış kişilerde ise baskılanmanın derecesine göre aşıların bırakın koruyucu olmasını hastanın “immun cevabı” bile çok düşüktür, hatta hiç olmayabilir de.
Görünüşte sapasağlam olan insanların bir enfeksiyondan ölümlerinde genetik varyasyonların önemli rol oynayabileceği de daha yeni anlaşılmış bir husustur.
Mesela, IFITM3 proteini yüksek miktarlarda olanlarda grip virüsünün akciğerlere yayılması mümkün olmazken bu proteinin eksik veya hatalı olması virüsün akciğerlerde hızlı yayılmasına, zatürre ve solunum yetersizliğine ve ölüme yol açar (10).
Buna göre gripten ölüm maalesef sadece bir “genetik şanssızlıktır”.
Gelelim neticeye
BA’ ne, sağlık sorunlarının hastalıkların tek tek ortadan kaldırılmaya çalışılmasıyla çözülemeyeceğini, aşıların da artık tıbbi bir uygulama olmaktan çıkıp çok kâr getiren birer ticari ürüne dönüştüğünü, hatırlatırım.
BA ne kadar farkında bilmiyorum ama tıp artık sadece tıp değildir.
Kaynaklar
3. http://ahmetrasimkucukusta.com/kategoriler/yazilar/tip-yazilari/ilac-endustrisi/
4. http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/15/misafir-yazar/bu-pilav-daha-cok-su-kaldirir/
7. http://www.fda.gov/BiologicsBloodVaccines/ScienceResearch/ucm284520.htm
8. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12184359
9. http://webb.deu.edu.tr/halksagligi/doc/yazilar/ga-uluslararasibagisiklamapazari.pdf
10. http://www.nature.com/nature/journal/v484/n7395/full/nature10921.html