Biletimi Kesin
Televizyonun sesini kısın, yorulduk. Kalbimiz ve beynimizin sınırları var. Birbirlerine dokunmadan yaşarlar tek vücutta. Kalp istediği gibi atar, beyin istediğini düşünür beni bana bırakmadan.
Gözlerimin şikâyeti var. Şiddet sahneleri ve her gün izlediği kavgalardan. Dinlediği acımasız haberlerden kulaklarım isyandalar. Yetti artık dercesine. Kulaklarım duymak istemiyor. Hırsızlıkları, hıyaneti, ihaneti.
Şikâyetçi gözlerin sayısı milyonlara ulaşmış durumda. 6 milyar insan hepimiz haklı, ne gariptir ki hiç birimizin hatası yok. Kavganın kazananı yok. Umudumuz yarına diyerek, bekliyoruz hayatın kanadındaki mutluluğu
Kısın, biraz daha kısın televizyonun sesini. Duymayalım. Görmeyelim bu yaratılmış hayatın sancılarını.
Dünyaya gözlerimi açtığım günü hatırlamıyorum.
Gözlerimi kapatacağım günü de göremiyorum...
Giriş biletimi ben almadım. Çıkış biletimin ne zaman nerede kesileceğini de bilemiyorum... Sadece hayata dokunarak geçiyorum. Acılarıma ve gülüşüme sahip çıkarak. Var oluşumun zorunluluğu ile.
Kesin biletimi gitmek istiyorum. Cam kenarı olmasın. Bir yerlere yetişmeye çalışan insanların solumdan geçip gittiklerini görmemek için. Sağ koridorda oturmak, hayallerimi kat kat büyütmek istiyorum. Doğmamış bebeklerin göbek bağları ile uzaklara, ordusu olmayan ülkelere gitmek istiyorum.
Çocukluğumdan beri dinlemekten, izlemekten, gelişmelerden kafam beynim kalmadı. Annem gitti, babam gitti. Dünya değiştirdiler hala taşlar yerine oturmadı bu ülkede. Bırakın artık beni. Kesin geçiş biletimi. Fillerin tepişmediği, çimenlerin ezilmediği bir ülkeye gitmek istiyorum. Güneşin ışıklarının doğayı dansa davet ettiği yerlerde olmak istiyorum.
"Ordusu olmayan ülkede analar ağlamaz." derler.
Güneş sahnesini karanlığa bırakırken, bahçesindeki gülleri hediye etsin geceye, gece sabaha el uzatırken yıldızları serpsin çocukların başına. İçinde barındırdığı o içli, yanık şarkılar vardır ya büyüler insanı yüreğini titretir ya işte öyle bir şey.
Şarkılar çalmaya başlayınca karmakarışık duygulara kapılıp kalbimdeki çırpınışları ve diken diken olan tüylerimi dizginleyemiyorum. Hiç düzelmeyen toplumsal ve kişisel olaylara bakıyorum, cam kırıklarının üzerinde yürümek gibi bir şey yaşamak.
Ateş üzerinden atlamak değil ateş içinde yaşamak gibi bir şey yaşamak. Okumak, yazmak, düşünmek, akıl yürütmek, mantıkla hareket etmek mi doğruyor bu huzursuzluklarımızı paylaşmadıklarımızı. Varsın olmasın. Zenginlik egosu, benlik egosu. Her zaman mutsuz ve kederlidir şiddetin pençesinde olan insan
Ömer Hayyam’ın bir sözü vardır.
“Her sabah yeni bir gün doğarken, Bir gün de eksilir ömürden; Her şafak bir hırsız gibidir Elinde bir fenerle gelen.”
Hızla geçerken sonsuzluğun içinden besleniyoruz yalanla, şiddetle…
Akan ırmak kıyısında biten otlara kıyar mı? İçinde bulunan taşları üzer mi? Gittiği yere hayat götürür. Sessiz sedasız.
Hafifi bir müzikle akmak istiyorum.
Mevsimlere yakından bakmak istiyorum.
Gün oldu ki, heybemde iki görme engellinin aşkını getirdim...
Rahatsız etmemek için, fotoğraflamadım.
Birbirinin ellerini sıkıca tutmuşlar. Bir ellerinde beyaz bastonlarıyla ilerlerken.
Kavgalardan habersiz, sevgilerin en yücesi ile önümden akıp gittiler. Bakmak ve görmek arasındaki uçurumu bize anlatıyorlardı, anlayabilene. Beynimizdeki, benliğimizdeki orduları her gün güçlendirerek yaş alıyoruz. Kendimizi korumak için her an savunmadayız. Ordunun yerine sevgi tomurcuklarımızı çoğaltsak daha güçlü olacağımız kesin.
Hepimizin tek bildiği vardır ki Dünya’daki asker güçlerin sayısı sürekli olarak değişmektedir.
Bir gazete haberini okuduğumda, “olmalı” dediğim bu haberi ekledim. Ordusu olmayan Latin Amerika Ülkesi Kosta Rika ile ilgili.
Kosta Rika’da ordusunun lağvedilişinin 60. yıldönümü töreninde konuşan Meclis Başkanı Francisco Pacheco, "Bugün kutladığımız bu bilgece karar alınmasaydı, geçmişimiz çatışmalar tarihinden başka bir şey olmayacaktı. Bu sayededir ki, ülkemiz kan ve gözyaşından kurtuldu. Ordunun kaldırılması, Kosta Rika için hayırlı olmuştur"
Asilerin lideri “Don Pepe” lakaplı Jose Fifueres Ferrer, iç savaşın ardından devlet başkanı olduktan sonra orduyu güçlendirme yoluna gitmemiş, aksine 1 Aralık 1948’de silahlı kuvvetleri kaldırmış.
Zihnimi, ruhumu korumak; vücudumun umut ordusunun görevi. O olmazsa nasıl yaşarım bu ülkede?
Ordusu olmayan ülkelerin sayısının dünyadaki ülke sayısı kadar olması, çocukların mutlu olacağı dağın ardındaki ülkelere kavuşmak dileğiyle…
Güzel yarınlara
Kaynak: http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=49177