Beynimizi Kullanamıyoruz
Beynimiz sınırsız potansiyele sahip… Bilim adamları her beyin hücresini bir ahtapota benzetmişler. Her tarafından farklı yönlere uzanan çok sayıda küçük kolları olduğunu ve her kolonun üzerinde binlerce çıkıntı olduğunu bulmuşlar.
İnanabiliyor musunuz ortalama bir beyinde 10.000.000.000 (on milyar) nöron içeriyormuş. Nöron olarak bilinen, milyonlarca ufacık hücreler…
Bilim adamları zekâyı belirleyen şeyin hücrelerin sayısı değil de, beyin hücrelerinin kollarında ki çıkıntılara elektro-kimyasal uyarılar yoluyla oluşturdukları şemalar olduğunu keşfetmişler. Uzun zaman önce bir dergide bu bilgileri okuduğumda çok ilginç gelmişti bana.
Beynimizin müthiş potansiyelini kullanmada Yoga çalışmasının bağlantılarını kurmaya başlamıştım.
İnsanların beyinlerinde bu kadar çıkıntı olduğu halde neden beyinlerini kullanamadıklarını da araştırdım tabii ki… Edindiğim bilgilerde kullanılmayan bir başka potansiyelin üst ve alt beyin olduğunu öğrendim.
Üst beyin daha çok entelektüel faaliyetleri yönlendiriyor. Alt beyin ise farkında olmadığımız faaliyetleri yönlendiriyor. Isı kontrolü, tansiyon, kimyasal dengeler, hazım işleri gibi…
Yoga çalışmalarımda tüm bağlantılı bilgilere sahip olmam gerektiğini bildiğim için doktor arkadaşlarımdan edindiğim bilgilerle yola çıkıyorum anlatımlarımda.
Hintli Yogi Swami Rama, beden faaliyetlerini akılla kontrol edebileceğini bir dizi deneylerle ispatladı.
Kalbini bedenine kan pompalamaktan bir süre alıkoyabileceğini kanıtladı. Bu durumda üst beyin, isterse alt beyini de programlayabilir. Böylece fiziksel sağlığı, atletik performansı, zihinsel yeteneği, motivasyonu ve iradeyi etkileyebilir.
Bilinçli yönümüzle bilinçaltını olumlu yönde programlarsak zihnimizin gücünü kendi lehimize, istediğimiz istikamette kullanabiliriz.
Benim derslerimde en çok üzerinde durduğum beynin çalışmasının en büyük kaynağı oksijen olduğuna göre aldığımız oksijeni doğru yollarını öğrenerek yaşlandığımızda gerilemeyi durdurabileceğimizdir.
Beynin yaşlandıkça gerilemesi artık günümüzde gerçekliğini yitirmiş olması gerekir.
Zira bunun çok güzel ve kolay yolları var. Beyin eğer oksijen ve düşünce yoluyla doğru uyarılırsa hangi yaşta olursa olsun her beyin hücrelerinin çıkıntıları fiziksel olarak oluşacak ve bu çıkıntılar insan beynindeki bağlantılarının sayılarını arttıracaktır. Bunu bilim adamları ispatlamıştır.
Uzmanlar birde beynin zamanla hücre kaybına uğramasının sorun olmadığını söylüyorlar. Aslında ne kadar doğru… Eskiden yaşlı insanları “tecrübe ehli” ve “akıllı adamlar” olarak kabul etmeleri ve saymaları boşuna değildir.
Aklın kullandığı araç olan beyin bu görkemiyle demek ki aklı doğru dürüst kullanırsak, yani düşünmeyi bilirsek ne olağan üstü sonuçlara ulaşırız düşünün!
Zaten bu günün uygarlığı ve kültürü doğru düşünen akıllı ürünlerine borçlu değil mi?
Ne var ki beynimizi nasıl yeterince değerlendiremiyorsak, aklımızı da gereğince kullanamıyoruz.
Baksanıza aklını nasıl kullanıyorlar ve nasıl bir beyinle hareket ediyorlarsa yaşamda dengesizlik hat safhada.
Hepimiz istesek bu muhteşem beynimizle dünyamızı yaşanır hale getiririz ama…
Sonumuzu iyi düşünmek istiyorum yine de…
Maide Hanım,
Gerçekten tembelliğin doruğuna çıkmanın yanında beynini ve zekasını potansiyeline göre kullanamayan biz Türk Toplumu için oldukça gerekli bir konuya değinmişsiniz.
Ancak işin ucunun gelip gelip Hint Felsefesine dayanınca hiç kusura bakmayın ama epey kıllandım.
Adamların felsefesinde meymenet olsa binlerce yıldır önüne gelene kölelik etmez taptıkları inekler gibi önlerine gelene süt vermezlerdi.
Hele de bizim gibi kurtlar sofrasında her gün bir başka av partisinin kurbanı aday olmaya namzet bir toplum için böylesi felsefeler ölümün uykuyla gelen halidir.
Uyku hoşluğunu hepimiz iyi biliriz. Ama ardındaki ölümü unutmayın.
Umarım ucunu açtığınız bu önemli konuyu daha sağlıklı ilişkilendirmelerle ilerde yine yazarsınız tartışırız.
Ama
Mayıs 27th, 2009 at 13:09Yoga moga bozar bizi...
Selamlarla