Benzer Olaylar Yaşarken
Hayatımızın her bir aşamasında karşılaştığımız durumlara karşı belli tepkiler veririz. Kar yağar, söyleniriz. Yağmur yağar söyleniriz. Yağmaz yine söyleniriz. Duruma göre bazen sevinir, bazen üzülürüz. Sevdiğimiz adam beklentimizi karşılamaz, strese gireriz. İşyerinde mesai arkadaşımız arkamızdan konuşur, insanlara karşı güven kaybı yaşarız... Ve daha birçok olay ve verdiğimiz onca tepki, hissettiğimiz onca duygu arasında, bazen yönümüzü şaşırarak bazen de yolumuzu bularak devam ederiz yaşamaya.
Gerçekte yaşadıklarımız aynı veya benzer şeyler olsa da her birimiz için ayrı anlam taşır olaylar. Birinin incindiğine, diğeri kırılır, bir başkası ayağa kalkamaz bir daha... Her birimizin gösterdiği reaksiyon kendine özgüdür. Trafik birisi için stres kaynağı iken, bir diğeri için olmayabilir.
Problem ne olursa olsun, stresin kaynağı ne kadar farklılık gösterirse göstersin, değişmeyen tek şey insanın kendi kaynaklarını kullanarak yaşam olaylarının getirdiği sıkıntıyı nasıl çözebileceği ya da nasıl çözemeyeceğinde gizlidir.
Olaylar karşısında hissettiğimiz kızgınlık ve gerginlik bütün sistemimizi etkisi altına alır. Sinir sisteminden hafızaya kadar bozucu etkisi vardır. Denilebilir ki stresle başa çıkmayı öğrenmek, bedensel olarak yaşayabileceğimiz hastalıkları da bir ölçüde kontrol etmeyi sonuç verir ki bu da azımsanacak bir şey değildir.
Her şeyin azının iyi, fazlasının zararlı olması gibi, olaylar karşısında yaşadığımız hafif stres önemlidir ve hayat koruyucudur. Daha dikkatli ve uyanık olmamızı sağlar. Yaşadığımız stres süre olarak uzar, artar ve dahi kronikleşirse, işte o zaman kısa vadede ve uzun vadede zarar görmek kaçınılmazdır.
Yaşamda karşılaştığız olaylarda hissettiğimiz duygular genellikle çaresizlik, değersizlik, yalnızlık, huzursuzluk ve kızgınlıktır. Düşünün ki eşinize defalarca rahatsız olduğunuz bir şeyden bahsettiniz ve daha dikkatli davranmasını istediniz. Üstelik de istemekte olduğunuz şey yapılmayacak zorlukta bir şey değil. Ve eşinizin de istese yapabileceği bir şey. Mesela eve misafir çağırılacağında bunun mümkün olduğunca önceden haber verilmesi gibi... Yani son dakikada ‘’bizim arkadaşlarla eve yemeğe geliyorum ‘’denilmemesi gibi... Ama bir türlü sonuç alamadıysanız yukarıdaki duyguları ardı ardına yaşamanız ve öfkelenmeniz kaçınılmazdır.
Sevgilinizi ne zaman arasanız telefonu duymaması, aramanızı görmesine rağmen size dönmemesi durumunda hissettikleriniz... Çocuğunuzun babasıyla vakit geçirmesini isteyip birçok şeyi bir araya getirip plan yaptığınız bir günde, eşinizin salondaki koltukta tembellik yapmayı tercih etmesi durumunda hissettikleriniz… Ve daha pek çoğu sizi üzer, kızdırır, strese sokar.
Yaşadıklarımız çoğu kere isteklerimizle örtüşmez ve işte o zaman ‘’stres’’ içine düştüğümüz bir durum olur. Nasıl başa çıkacağımız bilemezsek gömüldükçe gömülürüz.
Eğer kaderimizi başkalarının seçimlerine bırakmışsak durum acınası bir hale dönüşür. Önce kendi kaderimizi kendi elimize almak, stresle başa çıkmak için önemli bir adımdır. Yani suçlamayı bırakıp “Durum bu, o halde ben şimdi ne yapmalıyım, nasıl düşünmeli ve nasıl davranmalıyım?” diye sormaya başlamak lazımdır.
Sonra bizi strese sokan insanlar veya durumlarla ilgili olarak beklentilerimizin gerçekçi olup olmadığına bakmak lazımdır. Üsküdar’dan Avcılar’a gitmek için iki saatlik bir süre tasarlamış ve trafiğe girmişseniz yetişemeyeceğinizi bilmelisiniz.
Geleneksel yapıda bir adamla evliyseniz, ne kadar söz verirse versin, son andaki gelişmelerle eve misafir getirme davranışından kolay kolay vazgeçmeyecektir. Durumu biraz kontrol edebilirsiniz yalnızca, fakat fazlasını beklemeyin.
Bütün haftayı dışarıdaki yoğunlukla geçirmiş eşinizin çocuğuyla dışarıda zaman geçirmesi belki de bir zorunluluk olacaktır, fakat amaç zaman geçirmekse kızmadan evde bir plan yapabilirsiniz mesela.
Beklentilerin gerçekçi bir temele oturtulması, büyük oranda yaşadığımız stresi, en aza indirebilir...
Yaşadığımız probleme yönelik birden çok çözüm yolu üretebilmek mümkündür. Aniden gelen misafir için ikramı abartmayacak tedbirlerin alınması gibi... Trafik yükünden rahatsızsak deniz yolunu tercih etmek veya başka çözümle düşünmek gibi...
Eğer esnek düşünebilirsek bir çözüm yolu bulabiliriz. Ama tek çözümün “kendi kafamızdaki çözüm” olduğunda ısrarlıysak, hep kendi haklılığımıza inanmışsak, işimiz de hayatımızda zor. Çünkü çevremizi değiştirmek de insanları değiştirmek de mümkün değil. Eğer gerçekten istemiyorlarsa...