Benim de Bir Oğlum Var!
Arzu ÜRÜN
yaŞAMDAN
Ona baktıkça yüreğim sızlar, kılına zarar gelecek diye canım çıkar. Yanıma geldiğinde, dibimde olduğunda ancak doğru nefes alır, uyurum ben de uyuyan yüzüne bakarak. Önceleri her uyuduğunda, o bebek bedenine güvenemez, sabaha kadar yanında uyuklardım, nefes alıyor mu diye.
Kafayı oynattığımı düşünürdüm, sonradan öğrendim ki her anne yaparmış. Çocuğunu kontrol etme duygusu bu kurgu ile başlar demişti, gittiğim kafa doktoru. Normal demişti merak etme, her "kadının" başına gelir.Bir tek annelik duygusu öğrenilmez, sonradan verilmez, içinde saklıdır, zamanı gelince kendiliğinden ortaya çıkar. (istisnalar hariç.
Canından can vermek, içinde yaşatmak, taşımak ağırlığınca o yeni yaşamı, ne güzel bir çiledir. Yaşamınızı alt üst edip, metabolizmanızı katleden başka hangi durumu böyle sevgi ve özlemle beklersiniz? Soruyorum var mı bu aşktan daha yüce bir aşk? Sevdiniz mi karşılıksız, çocuğunuzu sevdiğiniz gibi, her hangi birini? Canımı veririm uğruna, kurban olurum yoluna, rabbim onun mutluluğunu görmeyi nasip etsin bana, sonra alsın ruhumu, çağırsın beni derhal yanına! Aman kendi ayakları üzerinde durabilmeyi öğrensin, hayatını idame ettirebilsin, acı ve keder çekmesin allahım.Yaşamın zorlukları karşısında dimdik ayakta kalmayı becerebilsin deriz. Hangi anne evladı için düşünmemiş, dile getirmemiştir ki bu duyguları?
Anne ile çocuk arasındaki ilişki sihirli, gizemli, kalıcı, koşulsuz ve açıklanması olanaksız bir olgudur. Çocuk çocukluktan çıkmış olsa bile, anne onun yüreğindekileri hissedecek kadar çocuğuna bağlıdır. Başka bir insanın hayatından sorumlu olmak, yönlendirmek ve dinlemek, çocukların sunduğu koşulsuz sevgi ve güveni tatmak, hem büyük bir ayrıcalık hem de muazzam bir görevdir. Kendini yenilemesi ve hayatın bitmek tükenmek bilmeyen taleplerini karşılayabilmesi için, annenin yüreğinde ve yaşamında kendine ayırdığı bir zaman dilimi olmalıdır. Kendi ihtiyaçlarına zaman ayıran anne çocuğuna da özsaygıyı öğretir.
Biriktirdiğimiz ne kadar doğru, güzel ve anlamlı duygu varsa hepsini çocuğumuza aktarma derdi yaşarız. Bize faydası dokunan her şeyin onu da sarmalamasını isteriz, eksik kalmasın hiçbir şeyden diye parçalanır dururuz.
Hangi kurum anne şefkatini sağlayabilir? Yetim kavramının esprisi de bu sevgi fenomeninin yokluğundan başka bir şey değil mi? Kucağa alınan ve okşanıp sevilen çocukların, sevilmeyen çocuklara oranla gelişmelerinin çok daha hızlı ve sağlıklı olduğu yapılan araştırmalar neticesinde kanıtlanmıştır.
Anne kucağında iken enjekte edilen "özgüven" duygusu bir çocuk için en büyük dayanak ve özgürlük olgusunun da temel taşıdır.Kendini güvende hissetmeyen hiç kimse, kendini özgür kılma şansına da sahip olamaz.
Güvenlik gereksinimi çocuk için, yetişkin olabilmek, geçiş sürecini yumuşak atlatabilmek için de "psikolojik" bir ihtiyaçtır. Ancak kendini güvende hisseden bir bebek sağlıklı gelişmeye açık olacaktır.
Güvenlik gereksiniminin giderilmesi olmazsa olmaz şarttır. Giderilemeyen güvenlik gereksinimi an be an, içten içe doyurulmak için diretecek ve ilerlemeye engel olacaktır. Sevgisiz ve güvensiz büyüyen çocuklar almadıkları, tanımadıkları bu duyguları çevresindekilere hissettirmekte de zorlanacağından, sağlıksız ilişkiler ve kopuk diyaloglar yaşayabilirler. Hırçın, kırıp döken, yapıcılıktan uzak yok edici bir tutumla birlikte, kendilerine ve diğer insanlara acı veren davranışlar sergileyebilirler.
Geceler boyu başında nöbet tutarız, gözünün içine bakıp “Bir isteği mi var?” deriz, onu mutlu etmek için çırpınıp dururuz. Yıllarca bakıp büyüttüğümüz, kötülüklerden uzak olsun diye dualarla uğurladığımız çocuğumuza, bir zarar gelmesi demek anne için yıkım ölüm anlamına gelir.
Ama işte sağlıksız ve özgüvensiz büyüyen diğer yetişkinlerin içinden her hangi biri çıkıp sizin gözünüzün nuru, canınızın yongası, biricik aşkınıza zarar verebiliyor. Sizin yaşam pınarım, nefesim dediğiniz can parçanızı hiç düşünmeden, bir hamlede hayatın ve sizin elinizden, kollarınızın arasından alıp gidebiliyor. Acımasızca ve sevgisizce kıyıyor bir cana ve kendini haklı göstermeye çalışıyor. Hiçbir ölümün haklı bir tarafı ve dayanağı olamaz.
Ölüm hayatın bir parçasıdır. Nasıl yaşıyorsa insanlar bir gün gelir ölür fikri ile tanışan çocuklar, bu konuda kendileri ile hiç konuşulmayan çocuklara oranla, ölümden daha az korkarlar.
Ölüm üzerine durup dururken tartışmaya hevesli değilizdir elbette. Ne var ki aile yaşamındaki bir kayıp, bunun hangi duygulara yol açtığı ve ne anlama geldiği hakkında konuşmak için zaman ayrılırsa, çocuklarda ölümü hayatın bir parçası olarak görür.
Kaybetmiş olsanız da rengarenk kelebeğinizi, düşleriniz yaşatsın sevdiklerinizi ve geçmişi.