“Beni İftara Davet Edin!” Çünkü…
2008’de Fransa'nın film festivali ile ünlü Kan/Cannes şehrinde, eski adı Edward olan Abdülkerim ile tanışmıştık. Abdülkerim, cumartesi gününü tebliğe ayırmış samimi bir Müslüman.
İslam'la şereflenmekten çok mutlu iken, Müslümanların hallerinden dertliydi. Dini miras olarak almış biz Müslümanların tembelliğinden, hayat biçimlerinden şikâyetçi ve üzgündü. Batı'da İslam'ı kabul edebilecek yığınla insan olduğunu, ancak Müslümanların hayatlarına bakarak tereddüt geçirdiklerini çok hüzünlü bir üslupla anlatmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Almanya’da yaşamakta olan bir arkadaş ziyaretime geldi. Ramazanda Almanlarla münasebetlerinin nasıl olduğunu konuşurken, kendisine, bir Alman’a hiç ‘Almanca meal’ hediye edip etmediğini ve de bir Alman komşusunu iftara davet edip etmediğini sordum. “Maalesef hiç aklıma gelmedi” dedi.
Cuma ve bayram günlerinde Almanları ziyaret ederek, “Bugün bizim bayram günümüz ve biz bayramlarda sevdiklerimize, komşularımıza hediye veririz. Kabul buyurursanız size insanlığın Kitabı’nı hediye etmek istiyorum” diyerek “Almanca meal” hediye etmelerini, ayrıca Alman komşularını iftara davet etmelerini söyledim. “İnşaallah yapacağım” dedi.
Avrupa’da yaşayan Türkiyeli Müslümanların bütçeleri yettiği nispette, mukîm oldukları ülkelerin dilinde meal hediye etmelerinde büyük yarar var. Elbette yapanlar vardır ve bunun etkisini de biliyorlardır.
"MÜSLÜMANLARDAN DAVET BEKLİYORUM"
Misafirimi gönderdikten sonra, haber7.com’u açtım. “Hıristiyanlardan oruç cevabı” başlıklı bir video haber gördüm. Almanların Ramazan, oruç, iftar ve açlıkla ilgili görüşlerinin yer aldığı videonun sonunda bir kişi diyor ki: “Beraber iftar yapmak için davet edilmeyi isterim!”
İster ülkemizde, isterse de yabancı bir memlekette yaşayalım, komşumuz ister Müslüman, isterse de Gayr-i Müslim olsun, iftara davet etseydik, kim bilir nasıl bir hayra vesile olurdu.
Biz iman edenler, Kur’an-ı Kerim’in çağrısına kulak verip yeniden iman edebilsek, İslam’la tanışma imkânı bulamamış pek çok kimse de bizi örnek alacak…
"ÇOCUK GİBİ HEYECANLIYIM"
Gazeteci Ahmet Altan'ın kızı Sanem Altan, sosyal medyada Ramazanla ilgili bir paylaşım yapmış. Çocuklar gibi heyecanlı olduğunu belirten Sanem hanımefendi, "Hayatımda ilk defa oruç tutacağım, sahura kalktım bu sabah... Vücudum, ruhum ve zihnim için çok iyi bir şey yaptığımı biliyorum... Ama çocuk gibi heyecanlıyım bakalım nasıl olacak? Tutanlarınız varsa Allah kabul etsin" demiş.
İlk kez oruç tutan bu hanımefendinin orucunun akıbetini bilmiyoruz. Kim bilir, belki tahmininden çok daha iyi geçmiş, ruh ve bedeninde derin izler bırakmıştır.
Fakat yine sosyal medyada yapılan bir paylaşıma göre, Amerika’da ilk kez oruç tutan bir genç, iftar, sahur davet sohbetlerinden etkilenerek İslam’la şereflenmiş. Daha da önemlisi, Amerika’da İslam’a girenlerin pek çoğu Ramazan’da Müslüman oluyormuş.
RAHMİ KOÇ ORUCU BIRAKMIŞ…
Rahmi Koç, “15 yaşımdan 75 yaşıma kadar oruç tuttum” demiş ve eklemiş “Alınan ilaçlar, görülen tedaviler nedeniyle oruç dahi tutamıyoruz" demiş. Rahmi bey 84 yaşında olduğuna göre, 9 yıldır oruç tutmuyor.
Görünüşe bakılırsa, distribütörlüğünü yaptığı David Rockefeller’den sağlıklı. Diyelim ki, oruca mani bir hali var, o halde “serveti nispetinde fidye” ödemesi lazım. Merak ediyorum, Rahmi bey gibi bir kişilik, 60 yıl oruç tuttuğunu neden söyleme ihtiyacı duyar?
ORUÇ TUTUNCA “BÖYLE” OLMUŞ
Cuma günü çetin ağabey ile görüştük telefonla. “Oruç tut sıhhat bul” Hadis-i Şerifinin tezahürünü şöyle nakletti. “Yeğenimin boğazında bir rahatsızlık meydana gelmiş. Doktor “hemen ameliyat” demiş. Başka doktorlara da gitmişler hepsi ‘ameliyat’ demişler. Ameliyat için Ramazan içine gün verilmiş. O gün gittiklerinde müthiş bir iyileşme görülmüş. Bir süre ertelenmiş. Yeni kontrolde tümüyle iyileştiği görülmüş” Çetin ağabeye göre nedeni, oruç tutması…
“Hastayım” diye oruç tutmayanlar, “sigaraya dayanamıyorum” diye kaytaranlar ne kaybettiklerini bilselerdi, Ramazan boyu bir lokma bile yemezlerdi. Ama şeytan bahanelerle aldatıyor insanı…
RAMAZAN KAZANIMLARINI…
Artık son günlerdeyiz ve nasipse bayrama erişeceğiz. Ne olur, bayram ve sonrasında da Ramazan ayında edindiğimiz güzel hasletleri sürdürelim.
Alıştığımız iki öğünü hayat boyu sürdürerek, hem israftan, hem de pek çok hastalıktan korunalım. Fıtr Bayramı’nda sentetik rafine şekerler ile glikoz/fruktozdan yapılmış zararlı ürünleri ikram ederek mükerrem varlık olan insana [özellikle de çocuklara] zarar vermeyelim.
Biliyor musunuz, yıllık tüketilen ikramlık şeker ve çikolatanın dörtte biri bu bayramda yeniliyor. Unutmayınız, bu ürünler tayyib değil, dolayısıyla da size layık değil.
Bayramsa bayramınız mübarek ola!
Kaynak: Yeni Söz