Ben Onlardan Değilim!
Ben onlardan değilim. Benliğimdeki saçma sapan suretsizliği yaşayanlardan olmadım hiç. Akıl almaz bencilliklerin içine eriyip son buldum ben diyemeden.
Zinhâr gönül evinde tutma yaman endişe
Berikiyçün kuyu kazan âkıbet kendi düş. (Yunus Emre)…Hayat, ruh âlemi içinde de kast sistemi geliştirmiştir. Yokluk bile varlığın içinde çalkalanıp duruyor. Katmanlara ayırdığımız aklımızın bedenini de zamana çaldırıp, yaşama heveslerimizi de kaybettik göz göre göre. Kalbin heyecanlarına yenik düşmesiyle, atış çizelgesi bozuldu bile. Of-lar ve ah-larla geçen bu hayatı kendine getirebilmek, beden ve ruh birliğini bilen ve tanıyan kaç insan kaldı ki dünya üzerine.
Ben onlardan değilim
Değillerin içinde savrulan
Kırılganlık tümcelerinde kıvrılan
Hoşgörü ırmağında boğulan… Herkes kendine verilen görevlerin üstesinden gelebilmek adına koşturup duruyor ya da, yuvarlanıp çıkıyor davranışlarının çelişkilerinden. Davranışların gereksiz noktalardaki geri ket vurmaları, sancı halinde kıvranıp halsizleşiyor. Belli iniş-çıkışların duyarsızlık halinden, gerçekleri duyduğunda verdiği sağnak halindeki duygu karmaşası da, hayata acı ve huzursuzluk getirmeye başlıyor bu zaman sürecinde.
Depresif alıntıları çöpe kaldırdım
Anlamsız akışları dibe vurdurdum
Akıl almaz düşleri sana kurdurdum
Gerçekleri yaşamak yine bana kaldı galiba… Birileri birilerini basamaklar halinde ezmeye devam ediyor. Duygulardaki kast sistemini çalıştıran egolar, belli belirsiz güç gösterileriyle hasta ve bezgin davranışların üzerine çıkmaktan kendini alıkoyamıyor. Düşünce serbestîsi içeriğinde amansız bir por-tatip çizen beyin aktiviteleri, çizgi dışı yürüyüşleriyle ahkam keser hayata ve hayatlara.
Denetleyen beyinlerin aklı sıra karşısındaki ezme çabaları, bencilliğin- bencil olmanın getirdiği narsist düzlemde düşüncesizliklere kadar varabiliyor. Çağdaş formlardan ayrılamayan bu yapının tek tip insan profili oluşturmaya çabalaması ve bunu bir noktaya kadar getirebilmesi de gözden kaçmamaktadır. Denetlenenlerin denetçilerin gölgesinde ezilişlerinin en önemli sebeplerinden biri duygusal farklılıktır. Denetlenenler aşırı duygu yoğunluğuyla yaşadıkları hayatlarının altında ezilip giderler.
Oysaki hayat herkese aynı şansı vermekte. Denetlenen olmayı kabul etmek bir noktada bizlerin tekelinde. Hayır diyebilmeyi ve hayır içerikli sloganları sadece aklımıza değil kalbimize ve dilimize de ezberletebilmeliyiz. Birilerinin baskısına maruz kalmadan korkusuzluğu karga kaçırmak mahiyetinde korkuluk etmeliyiz evimizin bahçesine. Ego dürtüsünden gücünü alan denetlenenler olarak, faydalanma zamanları olduğunu unutmamak gerekir.
Birileri birilerinden bir şeyleri almak uğruna
Bir daha birleyerek, birlikteliğinden soyutlayıp
Bir o kadar bilinçsizliğiyle yaşama
Anlam katmaya çalışır… Yaşayan her varlık ayrıcalıklıdır. Ayrıcalıkları duyguların yerine göre itinayla kullanımı ortaya çıkarır. Aşırı hoşgörülü olmak, hoşgörüsüzlüğü getirir. Karşımızdaki insanlara bizlerdeki “ben yokluğunu” kullanmalarına izin vermemeliyiz. Küçük bir çocuk bile 2 yaşından sonra benliğini arama kavgasına düşerken, bizler neden hala merhamet ve hoşgörü çığlıkları atıyoruz etrafımıza. Evet deniz kadar hoşgörülü olmak gerekir ama, sonuçta kendimize zulüm etmeye başlamışsak bu hoşgörü değil hastalıktır. Rolleri değiştirmeden yapabilmeliyiz bunu. Denetlenenken denetçi olmanın da ezilmiş duygularını bastırmak olduğunu düşünmek lazım.
İyi niyeti ve hoşgörüyü kişi kendine gösteremiyorsa, başka insanlara gösterdiği ancak bunun eksik sureti olur. “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” felsefesinin sadece dil alışkanlığı olduğu da ortadadır. Mevlevi sancılarla yıllar öncesi sevgiyi zikreden Mevlana’nın, açık gönüllüğünü bizler ancak onlara itham ettiğimiz haftalarda anabilmekle yetinebiliriz.
Dervişlik baştadır tacda değildir
Kızdırmak addadır saçta değildir diyen Yunus Emre hazretlerinin; yüreğinin ve aklının bizlerde sadece söz de kaldığı da aşikardır. Benlik, denetleyen kimliğine geçiş yaptığında dervişin zikriyle değil de kalbiyle fikir ederse gerçeklere ulaşır. Karşısındaki insanlara da saygı duyar. Psikolojik yaklaşımlarla bunu açıklamaya çalışırken, kendimizden kaybettiklerimizi geri alamamanın verdiği ruhsal eziyet endişelerindeki engelleri toparlanma sürecini yavaşlatır.
Ve bilinçli olmaktan ziyade bildiğini tanımlayarak yaşamak doğru olandır. Hayatımıza aksettiremediğimiz bilginin bize hiçbir faydası olamaz. İnsan olmayı öğrendiğimizde yada insana yakışan duyguları gerekli anlarda yaşadığımızda, zaten hayatı anlama çabamıza sona erecektir. Veya yeni başlangıçlara gebe kalacaktır.
Ben onlardan değilim
Harflere amade, kelimelere tiryakiyim
Duyguların savurganlığında, kalemimle barışmaktayım
Mürekkebim kağıdımı öperken, secdededir cümlelerim.
SELAM VE DUA İLE