content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

21 Nis

Ben “Neyin-Nesi”Yim

Densizin biri, bana e-mail göndermiş. Diyor ki “Sen neyin-nesisin?” Pek çok şey söylüyor, tabi ki küfürde var. Ben kendimi anlatayım.
Ben Türküm. Türklüğümle övünüyorum. Büyük Atatürk ne demişti: “Benim en büyük fahrim (övüncüm) Türklüğümdür.” Ben de Atatürk gibi Türklüğümle övünüyorum. “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünü hiçbir zaman dilimden düşürmüyorum.

Ben, Samsun’un Vezirköprü ilçesindenim.
Ben, 1915 yılında Çanakkale’de şehit düşen Karaahmetoğlu Ahmet Efendi’nin babadan torunuyum. Ben, 1916 yılında şehit olan ama hangi cephede şehit düştüğü dahi bilinmiyen Amasya sancağından Hacı Arzuoğullarından Hüseyin Efendinin anneden torunuyum.

Babam Karaahmetoğlu Fehmi Efendi 1909 doğumluydu. Babasını hayatında altı yaşlarında iken sadece bir defa görmüş. Sokakta oynarken “Baban geldi Fehmi” demişler. Bakmış ki asker kıyafetinde birisi babamı kucaklamış, öpmüş öpmüş. “Oğlum, oğlum! diyerek sevmiş. Eve gitmişler. Dedem Ahmet Efendi, hem ağlamış, hem de babamı öpmüş, koklamış, sevmiş. Babam, babasının dizinde uyuyakalmış. Ertesi sabah uyandığında babası yok.Belli ki cepheye gitmiş. Kim bilir hangi cepheden hangi cepheye giderken yolu düşmüş, kaçamak yaparak eve gelmiş, oğlunu, ailesini görmüş ve tekrar cepheye koşmuş. Ben, babasını hayatında ancak bir defa gören bir babanın oğluyum.
Babam, bu ülkeye yalnızca babasını şehit vermemiş. Karaahmetoğullarından 8 can bu vatan için şehitlik şerbetini içmiş. En küçük amcası Karaahmetoğlu Mustafa Efendi’nin 1920 yılında askere gidişini, Kurtuluş Savaşı’na katılışını, onbir yaşında iken bütün ailenin gözyaşları içinde uğurlanışını görmüş bir babanın oğluyum.

Ben;dedem Karaahmetoğlu Ahmet’i, babamın şehit olan amcaları Karaahmetoğullarından Hüseyin’i, Mehmet’i, Hasan’ı, Fazlı’yı, Veyis’i, Fahrettin’i hiç tanımayan, en küçük amcası Mustafa’yı çocuk safiyetiyle tanıyan bir babanın oğluyum. Ben; babasız büyüyen, bütün ömrü hayat mücadelesiyle geçen, Karaahmetoğullarından 8 şehit verilmesine rağmen devletten bir kuruş bile şehitlik aylığı alamayan, demirci ustası Karaahmetoğlu Fehmi’nin oğluyum.

Ben; Atatürk’e, Kazım Karabekir’e, Feyzi Çakmak’a ve Cumhuriyet paşalarına hayran olan, okumayı ve yazmayı 1930 yılında askerde zar-zor öğrenen, 1929 yılında annem Safure Hanımla evlenen, evliliğinden olan evlatları Semiha’yı 8 yaşında, Ahmet’i 5 yaşında, Mustafa’yı 2 yaşında iken 1937 yılında peşipeşine birer hafta arayla toprağa veren acılı, dertli Fehmi Efendi’nin oğluyum. Bu ölümlerin o yılların salgın hastalığı tavuk vebasından olduğunu bile bilmeyen ama kederleri ömürlerinin sonuna kadar hiç bitmeyen Fehmi Efendi ile Safure Hanım’ın oğluyum.

Daha sonraları 4 erkek evladı daha olan, ama hayatları boyunca, birer hafta arayla toprağa verdikleri evlatlarına ağlayan Fehmi Efendi ile Safure Hanım’ın oğluyum. 1940 yılında demirci dükkanı ekmek teknesi cayır cayır yanıp kül olan, devletten ve yetkililerden bir kuruş yardım alamayan, dükkanını dişiyle tırnağıyla yeniden kuran, 1944 yılında Vezirköprü’nün büyük deprem felaketiyle evi yıkılan, iki küçük çocuğunu yıkıntılar arasından zorla kurtaran, ama devletten bırakın yiyecek yardımını, başlarını sokacakları bir çadır dahi alamayan sefil ve aç bir şekilde yine hayata tutunan, daha sonra iki çocuğu daha dünyaya gelen demirci Fehmi’nin oğluyum.

1945 yılında devlete olan 7,5 liralık vergisini ödemediği için Diyaribekir’e ve Elaziz’e (bu şehir adlarını babam böyle telaffuz ederdi) zorla götürülerek yol yapımında aylarca çalıştırılan Fehmi Efendi’nin oğluyum.

Babasını, Hacı Arzuoğullarından şehit Hüseyin Efendi’yi, bir defa dahi görmeyen, annesi 3 yaşında iken ölen, 1916 doğumlu, hem öksüz hem yetim büyüyen, Safure Hanım’ın oğluyum. Okuması yazması bile olmayan, hiçbir okula gidememiş, ebesi Süheyla Hanım tarafından büyütülmüş 13 yaşında iken babamla evlendirilen hayatı boyunca küçük yaşlarda kaybettiği kızı Semiha’ya, oğulları Ahmet’e ve Mustafa’ya gözyaşı döken, namazlarında hep bu üç çocuğu için Allah’a dua eden, gözyaşlarının pınarı herhalde sürekli ağlamaktan hiç kurumayan rahmetli Safure Hanım’ın oğluyum. Ben; bu yazı-pozu bile bilmeyen ama dört erkek çocuğu; her hafta iki odalı evinin bir odasında bulunan hamamlıkta tek tek yıkayan, yıkarken abdestin ve gusülün nasıl alınacağını öğreten ve tüm namaz surelerini onlara ezberleten, Allah ve Peygamber sevgisini her konuşmasında çocuklarına aşılayan Hacıarzuoğulları sülalesinden Safure Hanım’ın oğluyum.
Ben; namus timsali, iyilik ve güzellik numunesi olan ve 65 yaşında 1981 yılında kanserden ölen Safure Hanımın oğluyum.

Ben; 1974 yılında, hanımı gibi 65 yaşında trafik kazasında hayatını kaybeden, öldüğünde bir kuruş bile borç bırakmayan ama belki de başkalarından alacaklı olan, Karaahmetoğlu demirci ustası Fehmi Efendinin oğluyum.
Bana “Sen neyin nesisin?” diye soru soran ey ne idüğü belirsiz insan, dikkat edersen, ben sadece “neyin-nesi” olduğumu anlattım Burada kendimi anlatmadım. Benim şahsımı öğrenmek istiyorsan internete girersin, ansiklopedileri açarsın, kim olduğumu öğrenirsin.

İşte benim “neyin-nesi” olduğum ortada. Peki sen kimsin? Sen hangi savaştan kaçan kimin oğlusun veya torunusun? Kurtuluş Mücedelesine karşı çıkan ve eşkiyalık yaparak dulları, çocukları, yaşlıları soyan hangi babanın oğlu veya hangi dedenin torunusun ? Peki! Sen, neyin nesisin?

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank