Ben İki Kişiyim Aslında…
Başkalarına karşı zafer kazanan kuvvetlidir, kendi nefsine karşı zafer kazanan ise kudretlidir – Lao Tzu
Ben iki kişiyim aslında.. Bakmayın tek kişi göründüğüme.. Bir ben varım; bir de, benden öte bir ben var içimde.
Evet, iki kişiyim aslında..
Ama, özelliklerimiz, isteklerimiz, amaçlarımız, düşüncelerimiz birbirini tutmaz pek.
Özelliklerimiz farklı dedim ya;
Evet, öyle..
Çünkü, ben yedikçe doyan özelliğe sahip iken, içimde ki ben; benliğim; Nefsim ise yedikçe acıkan özelliğe sahiptir. Harama bir kez nazar edince doymak yerine acıkıyor, bir kez daha bakmak istiyor; baktıkça bakası geliyor onun.
Bir kez günah işleyince, bir kez daha işlemek istiyor; işledikçe acıkıyor, daha çok işlemesi geliyor.
Bir kez gıybet etti mi, tekrar edesi geliyor; ettikçe de acıkıyor… O kadar gözü aç, karnı aç ki,olsa olsa toprak doldurabilir gözünü..
* * * * *
Az evvel isteklerimizin de farklı olduğunu söylemiştim.
Çünkü, ben insana hizmet etmek insanlarla dost olmak isterken, içimdeki ben/benliğim/Nefsim ise İblis’e(I.a) hizmet, İblislerle (I.a) dost olmak istiyor. Ondandır ki her zaman kötülüğe sevk ediyor beni..
Ben ‘Nur’a koşar iken, o ise ‘Nar’a koşuyor.
Ben ‘helal’ daireyi seçerken, o ise haram daireyi mübah görüyor.
Ahh, ah! O kadar çok farklı isteklerimiz var ki hangi birini yazsam acaba?
Bazen Oruç Çölü’ne sürgüne göndererek ıslah etmeye çalışıyorum gerçi. Ama çok az sürüyor bu masumluğu; kısa süre sonra, hemen tekrar, haram dairede cirit atmak istiyor. Tekrar beni kötülüğe sevk etmeye başlıyor.
Hatta şuan bunları dillendiriyorum diye de bana çok kızıyor, biliyorum. Ama olsun, kızsın.. İnsan düşmanını kızdırmak ister zaten, değil mi?
İsteklerini yerine getirmedim diye, onunla haram dairede oyunlar oynamadım diye, ne zaman kızmadı ki bana? Ne zaman savaşmadık ki onunla?
Hatta büyük bir savaş bizimkisi..
Bediüzzaman diyor ya; “Düşman istersen Nefis yeter” diye.. Düşmanımla savaşıyorum ben de…
Hani, Uhud savaşını kazanınca Peygamber, ashaplarına dönüp ‘şimdi küçük savaştan büyük savaşa dönüyoruz’ diyerek Nefis ile olan mücadeleye/savaşa dikkatleri çekmişti ya, o savaş işte, aynı savaş ben ile benliğim/Nefsim arasında ki savaş...
Mesnevi’de; “Düşman (Nefsin) her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de, sen onu tuzak say” deniliyor.
Ey Nefsim! Ağla ve titre o zaman! Sen benim düşmanımsın artık!
* * * * *
Çünkü, ben Nur’u razı etmek isterken; O’nun emirlerine uymaya, yasaklarından da uzak durmaya çalışırken;
Nerden geldim,
Neciyim,
Nereye gidiyorum,
Bu dünyada ki vazifem nedir?, gibi soruları cevaplamaya çalışıp, Nur’a layık bir kul olma amacında iken; Benliğim / Nefsim ise benim amacımın tam aksi istikametinde bir amaçtadır; beni, amacımdan caydırma, uzaklaştırma amacındadır.
Ben kul olma amacında iken; o ise, çok fazla hissettirmese de, belirgin bir şekilde ifşaat etmese de, gizli ve küçük bir ilâh olma sevdasındadır.
Gizli ve küçük bir ilah olmaya çalıştığından, herhalde, yalancı cennet ve cehennemi de vardır. Ben bunları söylerken, nasıl kızıyordur bana şimdi ama? Bana olan kızgınlığı sonucu elinden gelse ve gücü yetse eminim beni kendi cehenneminde cezalandırmaya çalışacaktır.
‘Bizim Nefsimiz de Cehennemin bir parçasıdır’, diyor ya Mevlana..
Cehennemden kurtulmak, nefsi ıslahla mümkündür.
Güzel yorumlamışsınız. Ve gerçek bir yaklaşım; insan iki kişiliğe sahiptir. Biri dışa yansıyan diğeri gerektiği yerde baş gösteren iki yönü...
Haziran 23rd, 2010 at 15:12