Ben Genel Kurmay Başkanı Olduğumda…
Gerçekliği kanıtlanamayan, buna mukabil gerçek olmadığı hiçbir şekilde düşünülmeyen genel geçer toplumsal kalıplarımız vardır. “ Her Türk futboldan anlar.” Ve “ Her Türk asker doğar” gibi… TDK asker kelimesini: “ Orduda görev yapan erden generale kadar herkes.” şeklinde tanımlıyor. Tabii bu tanımı biz gündelik dilde; “birileri er olur; bazıları da subay olur” şeklinde algılıyoruz. Asker kelimesini yeri geliyor “er” anlamında kullanıyoruz yeri gelince de “subay” anlamında. “ Genç Subaylar Rahatsız” tarzı manşetler dışında er – subay ayrımı gözetmeden “asker” deyip geçsek de anlıyoruz ki kazın ayağı hiç de öyle değil; kastedilen rütbeliler…
En son ne zaman “kahvehane”ye gittiğimi hatırlamıyorum bile. Lig maçı çekimleri yaptığım iki yıl boyunca şehir şehir gezmiştim. Otel, stad, kahvehane üçgeninde geçen 2 yıl… futbol muhabbetine de futbolun “ ekonomisi, sosyolojisi, felsefesi” ne de yani işin Türkçesi “ futbol geyiğine” hiç de uzak değilim.
Özellikle ilkokul döneminde “eşek yükü” tarih kitabı okudum. Yılmaz Öztuna’nın lise ders kitaplarını da; Battal Gazi cenklerini de, “Kizik Duran Geliyor” “ Çakırcalı Mehmet Efe” tarzı cumhuriyet dönemi “çete”cilerle Osmanlı dönemi “efe”lerin hayatını da… İlkokul kitaplığından “yürüttüğüm” tek kitap ise, Kurtuluş Savaşı dönemi “ Afyon cephesi” savaşlarının gün gün anlatımı… hangi yüzbaşı, teğmen kaç askerle hangi cephede idi. Ellerinde kaç “obüs” topu vardı, topların çapları, menzilleri… kayıtlı at, eşek, katır sayısına kadar… ( kalınca bir kitaptı, sonunu getiremedim, yarıdan çok daha fazlasını okumuştum) Anadolu Selçuklu dönemi Haçlı savaşları… Askerlik hakkında sadece kitabi bilgi sahibi olduğum sanılmasın… “Rambo” serisini de hem de “ defalarca” izledim; “Er Rynn’ı Kurtarmak”ı da… Ortaokul yıllarında Trt2’de yayınlanan “ Altan Öymen”in hazırladığı 2. Dünya Savaşı belgeselini de 12’den sonra yayınlanmasına rağmen seyrederdim. A takımı; Mcgyver… tabii Beowulf, 300 Ispartalı… “ Yüzüklerin Efendisi”, “ Yıldız Savaşları” belki de yüzden fazla tekraren izlediğim filmler…
Mitoloji ve metafizikle de ortalamanın üzerinde ilgiliyimdir; “savaş” denilen kavramın tarihini, edebiyatını, ekonomi politiğini, stratejisini yani; “ geyiğini” gayet iyi bilirim…
Şimdi en başa dönüp; “ Her Türk Futboldan anlar”ı ele alırsak; evlerde, kahvehanelerde, cafelerde… dönen futbol geyiğinde bir yandan “futbolcu” ile özdeşleşilir; “ Oğlum! Koysana kafayı! Çalım at! Çalım at!” ama genelde Teknik Direktörlüğe soyunulur: “ Alsana …yı kenara!!”
“Her Türk asker doğar!!” madem ki Türk’üz ve asker doğmuşuz… askerin tanımından yola çıkarak; “ asker: Orduda görev yapan erden generale kadar herkes.” Gönlümden geçen mevkiyi, rütbeyi açıklıyorum; Genel Kurmay Başkanlığı…
Belki… “ Yahu… kafayı mı yedin! Genel Kurmay Başkanı olmak için Askeri liseden sonra Harp Akademi’sini bitirmen… gerekiyor” falan diyenleriniz olacaktır. Cevabım açık ve net! Jose Mourinho futbolcu değil; bildiğim kadarı ile “mektepli” de değil, “alaylı” da değil… tamam “alaycı” bir adam; birileri ile bir güzel dalgasını geçiyor… ama son yılların en iyi Teknik Direktörlerinden biri…
Genel Kurmay Başkanı olduğumda…
Yapacak o kadar iş var ki! O yüzden önce tatile çıkardım. “ Hanım! Hanım! Şöyle bolca börek, çörek hazırlayıver!” deyip; ver elini Yunanistan… Yunanistan Genel Kurmay Başkanına hafta sonu ziyareti… “ Yorgo’cuğum, ( ilk aklıma gelen Yunan ismi Yorgo) şöyle “ailecek” birkaç gün geçirelim” diye başlayan bir muhabbet… Türk’lüğü, Yunan’lığı tartışmasına girmeden bol köpüklü kahve eşliğinde börek çörek eşliğinde yapılan bir muhabbet… “ Yorgo’cuğum; malum, ikimiz de biliyoruz dünya da kriz diye bir şey var. Ben “bizim gazetelerin” yalancısıyım ( Genel Kurmay Başkanı olduk amma yine de İngilizceyi sökemedik ne yapalım, o yüzden sadece bizim gazeteleri okuyabiliyorum), araçlarınıza, gemilerinize, uçaklarınıza koyacak benzininiz yokmuş… bizim Ege’de konuşlu ordu da “ dürüst olalım, şurada “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” vaziyetlerindeyiz” size karşı mevzilenmiş durumda. Diyorum ki ‘en azından kriz denen şey bitene kadar’, biz Ege’de konuşlu ordumuza tek kuruşluk silah alımı yapmayacağız. Siz de öyle yapın… zaten size de bize de silah satanlar Amerikalılar, Almanlar yazılım filan vermiyorlar, kazara savaşsak bile sonucu yazılım sahibi devletlerin “paşa gönülleri” belirleyecek. Biz yeni silah almıyoruz, tatbikatları iptal ediyoruz… “ denetleme” yapacağız diye sağa sola boya badana yapmaktan da vazgeçiyoruz… eee elimizde bir sürü “nefer” var. Boş kalıp canları sıkılmasın diye birer ikişer ay ülkenize tatile göndermek istiyoruz. Masraflar bizden, yesinler, içsinler, gezip dolaşsınlar ülkenizde… hem krizde ülkenize biraz para da girmiş olur… bir yılda bizim silaha yatırdığımız para ile sizin askerler bizde bizim askerler sizde… tatil yapsınlar… mayoyla biz sizi işgal edecek değiliz, siz de bizi işgal edecek değilsiniz…”
Ertesi hafta sonu ver elini “ Bulgaristan, Ukrayna, Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Suriye…” ve diğer “ dost, düşman” ülkeler… sıfır silah alımı… sıfır silah yatırımı… boya badanaya, pasta cilaya sıfır para… elde kalan paralarla ordumun tüm “nefer”leri dünyanın değişik ülkelerine tatile… ve değişik ülkelerin askerleri de benim memleketime…
Şimdi… Metafizik dedim ya… Genel Kurmay Başkanı oldum amma… şu 2012, Marduk, teknolojinin sıfırlanabilme ihtimalinden de bir miktar çekiniyorum. Bir sürü “elektronik” cihaz alıp da elimizde kalmasın 2 yıl sonra… hem… teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki; bir şey alana kadar 3 5 ay beklemekte fayda var, “yeni”sini alırız…
Atatürk’ün yolundan bir gıdım ayrılmam! “Yurtta sulh, cihanda sulh!” amenna ama bir başka örnek vereceğim… hani İngiliz Kralı mı ne gelmiş… garson üzerine kahve dökmüş… Atatürk: “ Ben bu millete her şeyi öğrettim amma hizmetçiliği öğretemedim” demiş ya… orduevlerini, gazinoları kapatıp, “garson” askerliği tarihe gömerim. İlgili açıklama için bakınız: Bir laz köyü Çin’e savaş açmaya karar verirler. Tüm hazırlıklar tamamlanır, işgal planları çıkarılır… Temel’in bir sorusu üzerine savaş kararından vazgeçer köylüler. Temel’in sorusu “ Haçan biz şimdi bu Çinlileri yeneriz, bir sürüsünü öldürürüz de o kadar Çinliyi nereye gömeceğiz!!”
“ Temel” mantığa sahip bir başka ülke olmadığına göre, hiçbir ordu: “yahu! Şu kadar gemi, uçak, üstünlüğümüz var yeneriz bu Türkleri amma “garson” üstünlüğü onlarda… bizi kepçe ile döverler” demez. “garson-nefer”lerin yokluğu ordumuzu güçlendirecek bir faktördür.
devamı gelecek…
Sayın Ramazan Doyuk
Temmuz 27th, 2010 at 12:38Yazınızı okudum
Saygılarımızla
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi